|

Akademi de çözümün parçası olmalı

İnsan ve insanlıkla ilgili evrensel değerler ekseninde; dahası Anadolu''yu mayalayan tasavvuf kültürünün kucaklayıcı anlayışı ile sorunlara çözüm aradığımızda, bulacağımızdan umutluyum. Ancak bu değerleri eleştirel bir ruh ile araştırma, keşfetme ve yorumlayarak günümüze taşımayı da çağdaş üniversitelerin görevi olarak görüyorum. Bir üniversite rektörü olarak akademinin bu süreci desteklmesini önemsiyorum ve ben bu yeni süreci destekliyorum.

Prof. Dr. İbrahim Özdemir
00:00 - 30/03/2013 Cumartesi
Güncelleme: 22:41 - 29/03/2013 Cuma
Yeni Şafak
Akademi de çözümün parçası olmalı
Akademi de çözümün parçası olmalı

Ülkemizin son otuz yıldır gündeminden düşmeyen temel sorunlarından birisi terördür. Bu sorun nice yuvalara ateş gibi düştü; anne-babaları evlat acısına boğdu. Yavrular yetim, eşler dul kaldı. Bu ateş topu toplumun birçok kesiminin yüreğini yaktı ve yakmaya devam ediyor.

Ancak bunun daha fazla geleceğimizi karartmaması; birlikte yaşama ruhumuzu zedelememesi için cesur bir sürecin başlatıldığına tanık oluyoruz. Bu süreç büyük bir şeffaflıkla devam ediyor; tüm boyutları ile de tartışılıyor.

2050 YILI TASARLANIYOR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan''ın yaşanan tüm acıları yüreğinde bir kor gibi hissederek ve bütün siyasi hayatını riske atarak attığı adımları ve alınan köklü kararları görünce Fransız gelecek bilimci Jacques Attali''nin bir kaç yıl önce yaptığı şu uyarıya bir kez daha hak verdim: ''2050''de yeryüzünün neye benzeyeceği bugünden kararlaştırılıyor. 2100''de ne olacağı bugünden hazırlanıyor. Çocuklarımız ve torunlarımız yaşanabilir bir dünyada mı oturacaklar, yoksa bizi nefretle anarak bir cehennemin içinden mi geçecekler?

Bunları bizim davranış tarzımız belirleyecek. Onlara yaşanabilir bir dünya bırakmak için geleceği düşünme zahmetine girmemiz ve geleceğin nereden geldiğini, onu nasıl şekillendirebileceğimizi anlamamız gerekiyor''.

Hükümetin 2023 ve 2071 vizyonunu bu çerçevede okumak; bu yeni süreci de bu vizyonu gerçekleştirecek nesillerin önünü açmak alarak okuyorum.

Türkiye''yi yönetenler vizyoner ve cesur adımlar atılmadığı takdirde, gelecek nesillerin son 30 yılda yaşadığımız olayların daha dehşetlisini ve kötüsünü yaşayabileceğini görmüş olmalılar. Bundan dolayı da, ideolojik körlük ve bağnazlıkla sorunları görmezden gelmek veya ötelemek yerine üzerine cesaretle gidiliyor. Böylece 2071de kendilerini rahmet ve minnetle anacak nesillerin birlikte yaşamasının formülü oluşturulmaya çalışılıyor.

YAŞANABİLİR GELECEK

Yönettikleri insanlara ve gençlerine ''yaşanabilir bir dünya bırakmak için geleceği düşünme zahmetine'' katlanmayan; böyle bir sorumlulukları olduğunu düşünmeyen liderlerin sonunda kendi çocukları ile birlikte utanç içerisinde ve trajik bir şekilde ülkelerini terk ettiklerine şahit olduk.

Ancak bu süreç hiç te kolay olmayacak gibi görünüyor. Bundan dolayı, bu sürece hepimizin, özellikle de ülkemin vicdanı olan üniversitelerin destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece destek vermek yetmez; sürece ''bilgi temelli'' olumlu katkı yapmamız lazım.

Üç yıldır Gaziantep''te yaşıyorum; burada yaşayan insanlarımın sorunlarını ve bu sorunlarla ilgili eğilimlerini yakından biliyorum. 80 ilden ve 27 ülkeden öğrencilerimle her gün birlikteyim.

GAZİANTEP''TE YAŞADIKLARIM

Gaziantep aldığı göçün yüzde 98ini doğu ve Güneydoğu''dan almakta ve bu yapısıyla da bölgenin adeta sosyal bir laboratuvardır. Bundan dolayı, tüm çeşitliliği ile Gaziantep''i bölgenin sorunlarını anlamak için iyi bir örnek mekân olarak görüyorum.

Bununla beraber, 22 Şubat 2013 tarihinde ÜAK (Üniversiteler Arası Kurul) Şanlıurfa''da toplandı. Bu toplantıya katıldım. Daha sonra da Ağrı''da ÖSYM''nin 25 Şubat 2013 tarihinde düzenlediği ve bazı rektörlerin katıldığı bir toplantıya katıldım. Karayolu ile giderken, terör ve fail-i meçhuller sonucu bu toprakların 30 yılı aşkın bir süredir barışa hasret olduğunu hatırladım.

Göç etmiş, ettirilmiş ve harabeye dönmüş köylerin yanından geçtim. Dağ tepelerinde nöbet bekleyen evlatlarıma selam verdim. OHAL''in kaldırılmasından sonraki göreceli iyileşme ve umuda rağmen, hala terörün, fail-i meçhullerin ve bunların sebep olduğu psikolojinin etkilerine tanık oldum.

HERKES ÇÖZÜM İSTİYOR

Diyarbakır, Batman, Siirt, Bitlis ve Ağrı''da yolumun düştüğü her yerde ve her noktada karşılaştığım herkesin ve her kesimin görüş ve eğilimlerini öğrenmeye çalıştım. Bunların içerisinde petrol istasyonunda çalışan işçiden tutun bölgenin en saygın kanaat önderleri, din âlimleri, akademisyenleri, medya mensupları, ev hanımları, öğrenciler ve esnaf olmak üzere birçok kesim var. Farklı görüşler olmasına rağmen görüştüğüm kesimlerin büyük ekseriyetinin demokratik çözüm sürecini desteklediğini ve gelecekle ilgili umutlu olduğunu gördüm. Dahası, bölgede görev yapan İzmir, Denizli, Yozgat, Konya, Edirne gibi farklı şehirlerden karşılaştığım kamu görevlileri de bu sürecin başarılı olmasını temenni ediyor; barış ve huzuru bekliyor.

DOĞUBEYAZIT VE AHMED-İ XANİ

Doğubayazıt''ta birlikteliğimizin ve kardeşliğimizin sembolü ve çimentosu olan ünlü Kürt Bilgesi Ahmed-i Xani''nin türbesini ziyaret ederken kulağıma fısıldanan şu sözleri ise unutmam mümkün değil: ''Hocam bu sorun çözülecek değil mi?'' Vatandaşın bizden beklediği ve duymak istediği cevabın ''bu sorun artık çözülsün'' olduğu açıktır.

Tüm bunları yakından gören ve yaşayan bir bilim adamı olarak, hükümetin başlattığı ''daha çok demokrasi, daha çok hürriyet, daha çok insan hakları ile terör sorununu çözme sürecini'' desteklediğimi belirtmek istiyorum.

En büyük umudum, bu sorunun demokrasi, barış ve kardeşlik ekseninde çözülmesidir. Bin yılıdır bu topraklarda yaşayan Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Ermeni, kısaca Anadolu''nun tüm zengin etnik çeşitliliğinin birlikte bir bin yıl daha yaşamalarıdır. Bunu başarabilecek tecrübemiz, geleneğimiz ve değerlerimiz vardır.

Öncelikle 20. Yüzyıla ait ''ulus devlet'' anlayışından kaynaklanan farklılıkları tehdit olarak gören ve yok etmeye çalışan, ötekileştirişi bakış açılarından kurtulmamız gerekiyor. Bunu savunanları gelecek nesillere vereceği hiç bir umut ve ışık da yoktur.

İnsan ve insanlıkla ilgili evrensel değerler ekseninde; dahası Anadolu''yu mayalayan tasavvuf kültürünün kucaklayıcı anlayışı ile sorunlara çözüm aradığımızda, bulacağımızdan umutluyum. Ancak bu değerleri eleştirel bir ruh ile araştırma, keşfetme ve yorumlayarak günümüze taşımayı da çağdaş üniversitelerin görevi olarak görüyorum.

Demokratik kültür inşasında ''sorgulayan, araştıran ve eleştiren'' dahası toplumsal sorunların çözümüne katkı yapan bireylere ihtiyaç olduğu özellikle vurgulandı. Bu bireyleri yetiştirme görevi de öncelikle üniversitelerdedir.

AKADEMİ DESTEĞİ NEDEN ÖNEMLİ

Üniversitelerin bir görevi de toplumu tehdit eden sorunları –ekonomik, siyasi ve çevresel- önceden sezmek ve bu sorunlara çözüm(ler) üretmektedir.

Kısaca, tabiattaki biyolojik zenginlik ve çeşitlilik tehdit altında olduğu gibi, kültürel ve dini çoğulculuk ve farklılıklarımız da tehdit altındadır. İnsanlık için bir zenginlik olan bu olguya, bilgi temelli ve karşılıklı diyalog ekseninde birlikte yaşama çerçevecinde çözüm bulunmadığı takdirde aynı olgu sosyal patlamalar, çatışmalar ve trajedilere sebep olmaktadır.

Bundan hareketle, çağdaş bir üniversite bu sorunları görmezden gelemez. Dahası üniversite sadece piyasaya nitelikli iş gücü sağlamak ve ekonominin motor gücü olma görevini yapmakla bu sorumluluğundan kurtulamaz. Lizbon Stratejisinde ifadesini bulan '' dünyanın en rekabetçi ekonomisini oluşturma'' anlayışı, ancak güçlü bireylerle ve sağlam demokrasi kültürünün hâkim olduğu yerlerde gerçekleştirilebilir.

Çağdaş bir üniversite toplum hayatındaki etnik, kültürel, dini ve politik sorunlara çözüm üretmek ve toplumun bu konudaki taleplerine cevap vermek durumundadır. Toplumun vergileri ile finanse edilen üniversiteler toplumun sorunlarına gözlerini kapayamaz.

Tüm bunlardan dolayı, hükümetinin kapsamlı bir strateji çerçevesinde, maddi-manevi kayıp ve acılarla dolu bir dönemi tarihe gömmek; mevcut sorunları demokrasi ve insan hakları ekseninde birlikte çözmek için başlattığı bu yeni süreci destekliyorum.


11 yıl önce