|

“Beyaz adamın yükü” refah getirmedi

Avrupa’nın emperyal güçleri 19. yüzyılda etki alanlarını genişletmek için gözlerini yeni coğrafyalara diktiklerinde; Afrika, doğal kaynaklarının zenginliği ve sömürü için olgunlaştığı iddia edilen gelişmemiş ekonomileri nedeniyle sömürgecilik için son derece idealdi. Harekete öncülük eden liderler, emperyalist yayılmayı ahlaki olarak haklı çıkarmak için popüler hale gelen bir terimden “beyaz adamın yükü”nden bahsettiler. Bu terim, 1899’da Rudyard Kipling tarafından yazılan popüler bir şiirden alınmıştı.

00:00 - 28/01/2022 Cuma
Güncelleme: 22:16 - 27/01/2022 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Kenan Toprak

Araştırmacı- İnönü Üniversitesi Afrika Araştırmaları merkezi İNÜAFAM

Avrupa’nın emperyal güçleri 19. yüzyılda etki alanlarını genişletmek için gözlerini yeni coğrafyalara diktiklerinde; Afrika, doğal kaynaklarının zenginliği ve sömürü için olgunlaştığı iddia edilen gelişmemiş ekonomileri nedeniyle sömürgecilik için son derece idealdi. Harekete öncülük eden liderler, emperyalist yayılmayı ahlaki olarak haklı çıkarmak için popüler hale gelen bir terimden “beyaz adamın yükü”nden bahsettiler. Bu terim, 1899’da Rudyard Kipling tarafından yazılan popüler bir şiirden alınmıştı. “Beyaz Adamın Yükü” hem emperyalizmin hem de ırkçılığın ve beyaz üstünlüğünün destekçileri için bir paratoner görevi gördü. Bu terimi destekleyen felsefe, “medeniyet, misyonerlik ve ticaret”ten oluşuyordu.

Niyetlerini, Batı medeniyetini dünyanın geri kalanına yaymak olarak açıklayan Avrupa güçleri, her türlü faaliyetlerine gerekçe olarak aynı terimi kullandı. Ekonomik sömürü de bu gerekçelerden biriydi.

“Geri kalmış toplumları” kurtarmak için seçilenler olduklarını düşünmek hoşlarına da gidiyordu. Bu kurtarıcı olma fikri daha sonra politikacılar ve işadamları tarafından, kendilerinden aşağıda gördükleri ırkları, finansal emelleri için kullanmayı haklı çıkarmak için kullanıldı. Günümüzde bu anlayışın devamı olan yapılar tarafından kullanılan metotlar farklı da olsa “Beyaz Adamın Yükü” teriminden ilham alınmış olduğu görünüyor…

AFRİKA’YI ELDE TUTMA ARZUSU BİTMEDİ

Afrika kıtasında dekolonizasyon tam olarak gerçekleşmedi çünkü bunun olması sömürgeci güçlerin ekonomik ve jeopolitik çıkarlarına uygun değildi. Bu çıkarlar, sömürgeci-sömürge ilişkisinin devam edebilmesi için, siyasi ve ekonomik olarak zayıf Afrika devletlerinin varlığını gerektiriyordu. Bu bakımdan sömürgeciler tarafından Afrika devletlerine nominal bağımsızlık verilmesi, Afrika kıtası ülkelerini müreffeh hale getirmedi. Bağımsızlıktan sonra kıta ülkelerinin durumu önemli ölçüde daha iyi değil, aksine sömürge ülkelerinin kalkınma yardımlarına muhtaç olarak devam etti.

Bağımsızlık sonrası dönemde “Sömürgeci Avrupa devletleri” ve “Soğuk Savaş’ın süper güçleri”, dünyanın madeni olarak hizmet eden kıta üzerinde, yeni bir egemenlik biçimine yol açtılar. Her ne kadar sömürge güçleri kıtadan bayraklarını ve isimlerini geri çekmiş olsalar da kurdukları düzen ortadan kalkmadı. Sadece şekil değiştirdi. Bu bakımdan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sömürgecilerin kıta ile olan yeni sömürge ilişkisine dair “Sömürgecilerin yol, yöntem, biçim değiştirerek kıtayı elde tutma arzuları bitmedi, bitmeyecektir” ifadesi ile sömürge heveslilerinin şekil değiştirdiğini net bir şekilde açıklamaktadır.

KITAYA GETİRİLEN ORANTISIZ KÂR

Dünyanın başka bölgelerindeki emek ve kaynak sömürüsüyle gelişimini sağlayan kapitalist ülkelerin tüm siyasi liderleri zaman zaman yoksulluk, hastalık, açlık ve cehalet üzerine birçok açıklama yaptılar. Uluslararası kuruluşlar, akademisyenler, ünlüler, hayırseverler ve vakıfları Afrika kıtasındaki yoksulluğu sonlandırmak için daha fazla yardım çağrılarında bulundular.

Söylemleri incelendiğinde pek çok adil ve insancıl duyguların, mükemmel ilkelerin, kısacası takdire şayan siyasi ahlak kurallarının olduğu görülür. Bu durum hiç şüphesiz eski Batılı güçlerin sömürgeci girişimleri ile bugünün bağışçı ülkeleri arasında bir paralellik ortaya koymaktadır. Bu benzerlikler, hem sömürgeci dönemde hem de sonrasında, Batı’nın kendi eylemlerini (Batılılara göre) geri kalmış insanlara faydalı bir düzen getirmek ve geri kalanları kurtarmak için seçilenler olarak kendi kendini savunmasında “Beyaz Adamın Yükü” terimiyle denk düşmektedir.

Kalkınma ve modernleşme teorileri noktasında, “Beyaz Adamın Yükü” ile kapitalist sömürü arasındaki ilişki “gelişmiş/az gelişmiş” ikiliği düşüncesi ile Afrika uluslarının geri olduğu düşüncesini sürdürdü. Kalkınma, kimin “modern” kimin “geri” olduğu ve “modern” olanın “geri” olanın sosyal, politik ve ekonomik hayatlarına müdahale etmesi gerektiği inancı etrafında kavramsallaştırıldı. Bu çerçevede, az gelişmiş olarak adlandırılanlar politik, ekonomik ve sosyal olarak geri kabul edildi.

Kipling’in şiirindeki “Beyaz Adam” kolonilerde yönetici, memur, mühendis, kaşif, asker, diplomat, doktor, misyoner, tüccar vb. görevlerde çalışan yüz binlerce beyazın simgesiydi. Günümüzde bu kişiler farklı isimler adı altında kıtada görev üstlenmeye devam ediyor. Şiirin altında yatan duygu, başlığından da görüldüğü gibi, büyük bir yalandır. Sömürge dönemi deneyiminden anlaşılacağı gibi beyaz adamın yükü, gönüllü ve şiddetli bir egemenlik varsayımıdır.

Bu nedenle emperyalistler ve kapitalistler Afrikalılara yardım etmek için asla isteyerek Afrika kıtasına gitmezler. Gerçekten de, hem emperyalizmi hem de kapitalizmi kıtaya getiren asıl ruh, “Beyaz Adamın” maddi tanrısı olarak sembolize edilen kârdır. Bu bağlamda gelişmiş olarak görülen ulusların dünyanın yoksul bırakılan bölgelerine etkin bir şekilde yardım etmesi ve tüm dünyanın bir Refah Devletine dönüştürülmesi gibi bir şeyin başarılabileceğine dair çok az ihtimal var.

Sonuç olarak Afrika kıtası veya diğer bölgeler, gelişmiş olarak görülen devletlerin yapay iyi niyeti veya sahte cömertliği ile gelişmeyecektir. Ancak, kıta devletlerini ve halklarını gelişmemiş tutmakta çıkarı olan dış güçlere karşı bir mücadele yoluyla gelişebilir.


#Afrika
#sömürge
#Rudyard Kipling
2 yıl önce