|

Kutsal kâse: Metaverse

Metaverse, tekno-fetişizmin zirve yaptığı evren olarak, manevi terimlerle anılıyor ve varlığına kutsiyet atfediliyor. Mark Zuckerberg Metaverse’i “sosyal etkileşimlerin kutsal kâsesi” olarak tanımlıyor. İnsanlara sonsuz mutluluk vaat eden Metaverse adeta cenneti tasvir ediyor. Cennetin anahtarını, kullanıcılarına vereceğini söyleyen Zuckerberg, bir peygamber edasıyla kurduğu sistemin hem tanrılığına hem de elçiliğine soyunuyor.

00:00 - 31/01/2022 Pazartesi
Güncelleme: 22:30 - 30/01/2022 Pazar
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İsmihan Şimşek

İletişim Danışmanı – Yazar

Son zamanlarda adını sıkça duymaya başladığımız Metaverse, sanki büyük bir yenilikmiş ve bugüne kadar yaşadığımız tecrübelerden çok farklı bir şeymiş gibi sunuluyor. Aslında çoğumuzun deneyimlediği teknolojilerin, bir araya getirilerek biraz daha genişletilmiş, imkân ve potansiyelleri artırılmış hale getirilmesinden ibaret olduğunu görebiliyoruz. Tabii şimdilik…

Belki de Black Mirror ve benzeri dizi / filmlerden aşina olduğumuz sahneler karşımıza çıktığı için “zaten bekliyorduk” diyerek karşıladık Metaverse’ü. Metaverse tanıtıldıktan sonra geçmişteki birçok eserde bu sanal evrene atıflar yapıldığı ortaya çıktı. Dolayısıyla Metaverse’ün şapkadan çıkan bir tavşan olmadığını, adım adım (son yıllarda koşarak) hayatımızın içinde yer almaya başladığını bu hatırlatmalar da göstermiş oldu.

SERIAL EXPERIMENTS LAIN VE DİĞERLERİ

Metaverse’ten, ilk olarak Neal Stephenson’ın 1992’deki distopik romanı Snow Crash’te bahsedildi. Bu roman aynı zamanda Second Life oyununa da ilham verdi. İnternetin sanal gerçeklik temelli bir biçime evrileceğini öngören romanda insanlar, meta evreni keşfetmek için kendilerinin dijital avatarlarını kullanıyorlardı. Ekonomi çökmüş durumdaydı ve dünyayı hükümetler değil birkaç şirket yönetiyordu. Kitaptaki meta evren, şifrelendirilmiş elektronik bir para birimine sahipti. Bu da bize günümüzün kripto paralarını hatırlatıyor. Romandaki meta evrende din bir çeşit virüs olarak anlatılıyor ve Amerikan hükûmeti bunun yayılması için büyük çaba sarf ediyordu.

Bir başka ilham kaynağı ise 1998 yılında yayınlanan bir anime dizisi: Serial Experiments Lain. Dizinin Snow Crash ile benzerlikleri oradan esinlenilmiş olabileceğini düşündürüyor. İzleyenler tarafından oldukça karmaşık, zaman zaman anlaşılmaz olarak değerlendirilse de –metafor yoğunluğuna rağmen- bugünün çevrimiçi dünyasına ve Metaverse’e (dizide Kablolu olarak adlandırılıyor) dair oldukça net mesajlarla karşımıza çıkıyor. Felsefi alt yapısının güçlü olmasının yanı sıra gotik anlatım tarzı, Kablolu’nun (meta evrenin) karanlık yüzünü sonuna kadar hissettirmek için oldukça başarılı bir şekilde işlenmiş.

Sanal ile gerçek arasındaki duvarın tamamen yıkıldığı, gerçeklik algısının kaybolduğu dizide, olduğumuz değil olmak istediğimiz halimizle tüm arzularımızın gerçekleştiği bir sanal evren var. Meta evrenin, insanları bir süre sonra fiziksel varlıklarına gerek duymayacak hale getirip, intihar vakalarına yol açacağına dair işaretler veriyor. Bizi var eden şeyin; insanların bizi biliyor olmasına, varlığımızdan haberdar olmalarına bağlayan argümanın üzerine kurulu diziye göre, fiziksel varlığımız da datadan oluşuyor. (George Berkeley’in sübjektif idealizm felsefesi) Her bölümünde ayrı bir kavramın işlendiği dizi, metaverse ve din ilişkisinin nasıl şekilleneceğini de es geçmemiş. Dizinin kahramanı Lain’i, herhangi biri olduğuna inandırmaya çalışan Tanrı ile Lain’in arasındaki bağ koptuğunda, Kablolu’ya tamamen teslim olması ve Kablolu’nun tanrısı haline gelmesi oldukça ironik. Robotun mu (yapay zekâ) insanlaştığı yoksa insanın mı robotlaştığı sorusu eşliğinde izlenen dizi, Tanrı inancının sorgulanmasına da kapı aralamış oluyor.

İNANÇ TATMİNİ DE İTİNAYLA SÖMÜRÜLECEK

Matrix gibi kült yapımların yanı sıra birçok başka film ve dizide işlenen Metaverse, tekno-fetişizmin zirve yaptığı evren olarak manevi terimlerle anılıyor ve varlığına kutsiyet atfediliyor. Mark Zuckerberg de Metaverse’i sosyal etkileşimlerin kutsal kâsesi olarak tanımlıyor. Facebook’un Zuckerberg’ten sonraki en yetkin yöneticisi Sheryl Sandberg de inançların ve sosyal medyanın birbiri ile uyumlu olduğunu çünkü her ikisinin de varlığını bağ kurmak üzerine inşa ettiğini söyledi. Ona göre Metaverse ile ilgili süreç aynı zamanda manevi bir süreç olarak ilerleyecek. İnsanlara sonsuz bir mutluluk ve tatmin vaat eden Metaverse adeta kutsal kitaplardaki cenneti tasvir ediyor. Ölmeden deneyimlenecek bir cenneti kim istemez, hatta o cennetten kim çıkmak ister ki? Cennetin anahtarını, kullanıcılarına vereceğini söyleyen Zuckerberg bir peygamber edasıyla, kurduğu sistemin hem tanrılığına hem de elçiliğine soyunuyor.

Metaverse’ün kutsal olanla ilişkisi iki şekilde ilerleyecek gibi görünüyor. İlki kendisine kutsal bir misyon yükleyip, cenneti, cehennemi, ödül ceza sistemini, ritüelleri ve diğer manevi tecrübeleri yaşatabileceği eklektik bir yapıya sahip ve kurumsal olmayan bir din, bir yaşam biçimi olarak varlığını sürdürmesi olacak. Yani Metaverse’ün kendisi; tanrıları, kanaat önderleri, ritüelleri ve yaşanan deneyimlere yüklediği manevi kimliklerle “diğer dinlere aslında ihtiyacımız olmadığını” gösterecek. Çünkü insanlar bu evrende ikinci bir yaşamı tadacaklarsa sadece oyun, eğlence, iş hayatı vb. ile sınırlı bir evren şüphesiz eksik kalacaktır. Bu eksiklik, insanın tüm ihtiyaçlarını sömürerek gidermeye çalışan bir sistem için kabul edilemez. İnanma ihtiyacı da bir şekilde uygun ücret mukabilinde karşılanacaktır.

“AVATARIMA KURBAN VEKÂLETİ VERSEM…”

Metaverse ve din ilişkisinin ikinci boyutuna gelirsek; şimdiye kadar internet ve sanal gerçeklik düzleminde yer alan ne kadar dini içerik ve uygulama varsa hepsi Metaverse’e taşınacak. Nitekim daha önce bir avatar aracılığıyla Second Life üzerinde artırılmış gerçeklik ile tecrübe edilen sanal hac ziyareti, Suudi Arabistan’ın pandemi sebebiyle hac ibadetini yapmayı sağlayan bir sanal gerçeklik çalışmasını başlatması, pandemi döneminde hayatımızın parçası haline gelen online ibadet ve dini ritüeller, Metaverse’de avatarlarımızla yer alacağımız bir platforma taşınmış olacak.

Yakın bir zamanda dünyanın farklı yerlerinde gördüğümüz, Varşova’daki kilise ve Kyoto’daki tapınaktaki yapay zekâ din adamları, Pennsylvania’daki genç papaz D.J Soto tarafından kurulan sanal gerçeklik kilisesi gibi uygulamalar nelerle karşılaşabileceğimize dair bize örnek oldular. Bir tıkla verdiğimiz zekatlar, online hatimler zaten normalleşmiş, online cemaatle namaz kılınır mı gibi başka soruların peşine düşer olmuştuk. Geldiğimiz noktada “Avatarıma kurban vekâleti vermem caiz mi?”, “Metaverse’te kılınan namaz kabul olunur mu?” gibi bambaşka sorularla karşılaşacağımız da aşikâr…

Dijital ayak izlerimizi kaydederek bizimle ilgili bizden daha çok şey bilen yapay zekâ, din ile ilişkimize de hâkim olarak onu şekillendirecektir. Metaverse’te tapınaklardaki tanrılarla, peygamberlerle ya da azizlerle karşılaşmak, konuşmak mümkün olabildiği gibi aklınıza takılan fıkhi bir sorunun cevabını direkt olarak Ebu Hanife ya da İmam Şafii’den alabileceğimiz bir gelecek bizi bekliyor olabilir. Tarikat ve cemaat liderleri her bir mensubu ile bu evrende bire bir görüşmeler yapabilir. Peygamberlerin hayatının ve Kur’an ayetlerinin VR teknolojisi ile canlandırıldığı bir dünyada kendinizi Hz. Nuh’un (as) gemisinde ya da altından ırmaklar akan cennetin gölgesinde bulmanız mümkün. Kayseri’de hayata geçirilen “The Holy Quran VR Experience” projesi ile bunun ilk adımları atıldı bile.

Metaverse’ün dinin öğretilmesi ve yaygınlaştırılmasında etkin bir rol oynamasını sağlamak, onu tanımakta geç kalmamakla mümkün olabilir. Dr. Mehmet Haberli’nin
sitesine vermiş olduğu röportajdan öğrendiğimiz kadarıyla bunun farkında olan ve teknoloji kullanımında öne çıkan Yahudi bir Hasidi topluluğuna ait Chabad.org, Metaverse’te yer alacak ilk Yahudi dini örgüt olduklarını açıkladı. Avatarla bile olsa Yahudilerin bulundukları her yerde; onları eğitmeye ve yönlendirmeye çalışacaklarını belirten Habad Lubavitch, Metaverse içerisinde MANA adlı bir Habad Yahudi Merkezi kurulacağını söyledi.

Geçmişte internete, sosyal medyaya tepki ile yaklaşan dini kanaat önderleri ve gruplar sonunda onu kabullenip içinde var olmak zorunda kaldılar. Geldiklerinde de oyunu kurallarına göre oynamaktan başka çareleri kalmamıştı. “Gençlere ulaşmalıyız” diye diye ancak Facebook’ta 60 yaş üstü cemaat amcalarına vaaz verebildiler. Oyunun kurallarını koyabilmek için mesafeli davranmak yerine “bilgi güçtür” mottosundan yola çıkarak bu sanal evrende nasıl var olunacağını ve muhtemel sorunların çözümlerini ortaya koymak gerekiyor.

YİNE BİRİ “DECCAL” Mİ DEDİ?

Yeni bir yaşam biçimine doğru evriliyoruz. Covid 19 salgını sadece bir salgın olarak değil yaşam pratiklerimizi baştan aşağı değiştiren bir dönem olarak tarihte yerini alacak. Eğitim, ticaret, iş hayatı gibi birçok alanın dinamikleri ve uygulamaları değişti. Elbette dini yaşam pratikleri de bundan nasibini aldı.

Zaman zaman camiler boşaldı, online mukabeleler arttı, dini vaazlar sosyal medyadan verilmeye başlandı, bol takipçili fenomen vaizler hayatımıza girdi. Cemaatler mensup oldukları toplulukların liderlerini sosyal medyadan takip etmeye başladılar ve daha da ötesi, önceden tanımadığımız, varlığını internete borçlu olan başka sanal cemaatler oluşmaya başladı. Bu (bir çoğu ezoterik içerikli) cemaatlerin nasıl bir yozlaşmaya sebep olduğu, inanç kodlarıyla nasıl oynadığı hakkında ise yetkililer tarafından hiçbir çalışma yapılmadı.

Her şey o kadar hızlı ilerledi ki İslam Dünyası yine şeytan taşlamaktan namaz kılmaya vakit bulamadı. Bugüne kadar hemen hemen tüm dinlerin kanaat önderleri yeni olana karşı gardını alarak yaklaştı. Önce televizyona, sonra internete, şimdi de Metaverse’e “Deccal” diyerek gözlerini kapatmayı tercih etti. Önüne geçemedikleri bu değişimleri nasıl yöneteceklerini de bilemediler. Bir süre sonra akıntıya kendilerini de bırakıp orada bir rol kapmaya çalıştılar ama ne bir dönüşüm sağlayabildiler ne de yön verebildiler. Sonrasında “gençlik elden gidiyor” naraları atılmaya başlandı ve bugün kendimizi agnostik gençleri tartışıyorken bulduk.

İNSAN BİLMEDİĞİNİN DÜŞMANIDIR

Gerçek şu ki insanlar inanmaktan vazgeçmiyorlar. Evrene mesaj göndermeye, burçlara, uzaylılara, meditasyona inanıyorlar. Çünkü kendi gerçeğinden kopmak istiyorlar. İnançlarına yön verecek güçlü her etkiye açıklar. O etki kimler tarafından sağlanırsa, kazananlar onlar olacak. “Meta”laşmış inançlardan oluşan sistemler yani Kur’an’daki tabirle su köpüğü ( Rad- 17) hakikatle karşılaşıncaya kadar varlığını sürdürebilir. Hakikat kendini gösterdiğinde köpük yok olup gidecektir. Bizim o hakikati göstermek için akıntıyla sürüklenen değil, suyun kaynağı ve yön vereni olmamız gerekir.

Evet, biraz ürkmüş, heyecanlanmış, tepkisel davranmış olabiliriz. Parçalar bir bütüne dönüşünce ihtişamı gözlerimizi kamaştırmış olabilir. En büyük tehlikelerden biri ise meta evrendeki dini inanç ve pratiklerin ticari / seküler bir anlayışla sunulacağıdır. Neticede Meta’nın evreninde din de metalaşacak, kendisinden başka bir şeye dönüşecek ve birçok risk ve dezenformasyonu da beraberinde getirecektir. Metaverse ile birlikte LGBT, İslamofobi gibi propagandalara daha çok maruz kalınacağı, etnik ve dini grup çatışmalarının da daha ciddi boyutlara taşınacağı bir döneme giriyor olabiliriz. Orada yaşananların gerçekte kanlı savaşlara dönüşmeyeceğinin bir garantisi de yok. Buna karşın, Metaverse’te nasıl var olacağımızı planlamak ve gidişatı lehimize çevirmek de elimizde. Avantajlarına odaklanıp riskleri bertaraf etmek ise ancak bilginin gücüyle gerçekleşebilir. Çünkü hep tekrar edilegeldiği gibi “insan bilmediğinin düşmanıdır.”


#Metaverse ​
#Mark Zuckerberg
#Neal Stephenson
#George Berkeley
#Matrix
#Habad Lubavitch
#Facebook’
2 yıl önce