Milli Güvenlik Kurulu'na "Fethullah Gülen Raporu" diye sunulan metinde, İslam'a, Sevgili Peygamberimiz'e ve diğer semavi dinlere hakaretle dolu ifadeler var.
Eğer aklı selim avdet etmezse, birkaç dengesizin yazdığı, İslam'a ve diğer semavi dinlere küfürlerle dolu rapor, Türkiye'nin devlet yapılanmasına dayanak teşkil edecek.
Rapor, sadece din düşmanlığını yansıtması bakımından değil, tarihî gerçeklerle açık bir biçimde çelişmesi açısından da bir zavallılık ve bir çılgınlık belgesi. Kimi yerde Şeyh Said'le Said-i Nursi'yi karıştırıyor, kimi yerde de yakın tarihimizde hangi şahsiyetin hangi çizgide durduğu konusunda tam bir cehalet sergiliyor. Tamamen
Faik Bulut, Turan Dursun, İlhan Arsel gibi İslam'a, bu ülkenin insanlarına, sevgili Peygamber Efendimiz'e karşı nasıl duygular besledikleri toplumumuzun malumu olan şahıslarla aynı çizgiyi yansıtan rapor, devlet ciddiyeti diye bir şey varsa onu da ciddi bir biçimde sarsıcı bir mahiyet taşımaktadır.
İşte, bu raporu, bu hezeyan abidesini, akl-ı selim sahiplerinin değerlendirmesi için virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz.------- ARA BASLIK ------------------
Fethullah Gülen, amacı "Şeriatla Yönetilen Bağımsız Bir Kürt Devleti" kurmak olan Şeyh Said-i Kürdi'nin müridi'dir.
Fethullah Gülen, Nurculuk harekatına temel olarak, hadisleri esas almaktadır. Aklına o an gelen fikirleri, ağlayarak ve yakasını-paçasını çekiştirerek önce Arapça söyleyip, sonra Türkçe'ye çevirerek "hadis süsü vermekte" ve bunlar Muhammed'in hadisleridir diyerek, "cemaatim" dediği topluluğu kandırmaktadır.
Fethullah Gülen her konuşmasında değil 17 tane, binlerce yeni yalanı ve bu yalanlarına kendi de ağlamaktadır.
Hocası Said-i Kürdi ise, tüm hayatı boyunca bölücülük yapmış ve şeriat düzeni getirmeye çalışmıştır. Risale-i Nur adını verdiği anlaşılmaz ve saçmalıklarla dolu yeni bir Kur'an yazdığını idia etmiş ve Kur'an ayetleri üzerinde sayı hokkabazlığı yaparak bunların geçerliliğini kanıtlamaya çalışmıştır. (Bkz. "cifir", "hurufilik")
En büyük mucizesi olarak ölünce üç gün kokmayacağını ve müridlerinin kendisini rahat rahat ziyaret edebileceğini söylemesine rağmen, ölür ölmez Urfa'yı korkunç bir koku sarmış ve bundan dolayı kendisini hemen gömmek zorunda kalmışlardır.
Daha sonraları, 1960 Askeri Sıkıyönetim yıllarında, mezarı yerinden alınıp özel bir uçakla bilinmeyen bir yere götürülüp, gömülmüştür.
İşte, Fethullah Gülen, Şeyhi Said-i Kürdi'nin intikamını almak için Türkiye'yi ele geçireceği günü beklemekte ve bu bekleyiş sırasında da benzeri görülmemiş korkunç ve hain bir plan uygulamaktadır.
Şimdi bu planı kendi sözlerine dayanarak ve tamamen belgesel olarak açığa çıkarıyoruz.------- ARA BASLIK ------------------
"Fethullah Hoca'nın Talebeleri" adlı örgütün tüm Türkiye genelinde olduğu gibi teşkilatımız içinde de örgütlendiği, özellikle hareket noktası olarak seçtiği polis kolejleri, polis akademisi ve polis okulları içindeki faaliyetlerini, teftiş kurulundan gelen yazıya bağlı olarak askıya aldıkları... buna rağmen sempatizan kadroları ile bağlarını zayıflatmamak için çalışmalarını yoğun olarak sürdürdükleri gözlenmiştir.
Raporda öğrencilerin yüzde ellisi ile temas kurulduğu, "Geleceğin emniyet teşkilatının bürokratlarını oluşturacak" polis koleji öğrencileri ile daha imtihan sırasında ilgilendikleri söyleniyor.
Bugünkü modern insanlık, hala bundan 1400-2000 yıl önce birkaç hayal ve rüya görüp "Ben, Allah'ı gördüm, onunla konuştum" veya "Ben peygamberim" demiş olan, birkaç hayalperest ve dengesize mahkumdur.
Şimdi okumuş olduğunuz şahıs ve olaylar, konusu "yalancılık ve sömürü" olan bir romandan alınmamışlardır. Bu şahıslar, gerçekte çok daha vicdansız ve korkunçturlar. Çünkü bu gibiler, 2000-4000 yıllık yalan hikayelerle, insanları korkutmak suretiyle sömürmektedirler.
Türkiye ise, bugün hala, bundan 1400 yıl önce yaşanmış olan Muhammed adlı Arap bir hikayecinin hikayeleri ile korkutulup maddi, manevi sömürülmektedir. Muhammed öldükten sonra, hikayeleri yandaşlarınca bir kitapta toplanmış ve insanlar bu kitaba bir de kutsallık vererek taptırılmıştır. (Bkz. Kur'an-Muhammed)
Muhammed israrla, Allah denilen kutsal bir varlıkla görüşüp konuştuğunu (Allah, mensubu olduğu kabilenin baş putuydu) ve kendisinin de bu Allah'ça peygamber yani elçi seçildiğini söylemiştir. Ne işe yarar bu Allah ve bu peygamberlik diye sorulduğunda da; "talan ve gasp edilen malların beşte birinin kendisine ve Allahına ait olması gerektiğini (Bkz. Kur'an-Enfal 1), etrafta beğendiği küçük-büyük (6 yaştan başlayan) bütün kadınların keyfine göre kendisine helal olduğunu (Bkz. Kur'an, Ahzab 37-50), bu kadınları idare etmede de Allahının kendisine güç verme ve dedikodu anlamında her türlü yardımı yaptığını söylemiştir. (Bkz. Tahrim 1-5) Peki şu Allah'la bir de biz konuşalım dendiğinde Muhammed, bunun mümkün olmadığını Allah'ının sadece kendisine konuştuğunu ve bundan sonra da "tüm cihana hakim ve sonsuza kadar var olacak bu Allahın" bir daha da kimseyle konuşmak istemediğini iddia etmiştir. İnanmazsak ne olur diyenlere ise, size önce ben ve arkadaşlarım işkence eder veya öldürürüz. (Bkz. Kur'an Maide 33, Nisa 89), sonra da Allah'ım, öldükten sonra sizi sonsuza kadar katran kazanlarında haşlar diyerek çevresindekileri korkutmuştur.
Bugün Türkiye'ye baktığımızda korkutarak sömürme metodunu başarı ile devam ettiren daha modern hikayeciler görüyoruz.
Bu tipte bir hikayeci olabilmenin tabii ki belli bir şartnamesi bulunmaktadır. Bunlar genelde akıl hastası raporlu, durup dururken ağlayan, konuşurken tik halinde yaka-paçalarını çekiştiren kişilerdir.
Ancak insanda çok yüce bir cevher vardır. Bunun adına "VİCDAN" denir. Ergeç bu "vicdan" bir insanda açığa çıkar ve insanlık aydınlanır. Böyle bir insan tüm insanlığın sorumluluğunu omuzlarında taşır. Amacı, insanlığı aydınlatarak onlara kendi gerçek güzelliklerini yaşatmaktır. Bilime dayanan akılla aradığı bu gerçeği, tüm insanlıkla benliksiz olarak paylaşmış olan zeki, dürüst, saygılı ve herşeyiyle modern bu "vicdanlı" insan YÜCE ATATÜRK'tür.
Atatürk bir insanlık devrimi yaparak tüm direnmeere rağmen tarihte ilk defa bu "akıl hastası palavracıları" insanlıktan defetmiştir. Ne yazık ki Atatürk'ü anlamış bir tek kişinin bile olmaması, bugün Türkiye'de halen, Fethullah Gülen gibi tescilli akıl hastalarının yine aynı korku filmlerini oynatmalarına izin vermektedir.
Ancak birşey unutulmaktadır. Yüce Atatürk kendi yaktığı "vicdan meşalesini" Biz Türk Gençliğine emanet etmiştir ve bu meşale bu akıl hastası irticacıların nefesi ile sönmeyecek kadar güçlüdür.
Türk Gençliği olarak sana söz veriyoruz. Yüce Atatürk, biraz gecikmeli de olsak, elimizdeki bu meşalenin kıymetini bileceğiz ve insanlığa bir daha hezeyanlarla dolu günler yaşatmayacağız. Bize emanet ettiğin bu meşaleyle insanlığı aydınlatacağız.
Çünkü artık yalnız değilsin.. Seni anladık, seni yaşıyoruz.------- ARA BASLIK ------------------