|

Anarkali: Nar tomurcuğu

Celal Soydan’ın Seyyid İmtiyaz Ali Tac’dan tercüme ettiği Anarkali, bir tiyatro eseri. 158 sayfalık oyun, üç perde: Aşk, Dans, Ölüm. Anarkali adlı oyun, bize sadece onun sarayında yaşanmış olan büyük aşkları, ölümcül kıskançlıkları, harem hayatının inceliklerini ve entrikalarını, kısacası beşerî tutku ve zaafların yol açtığı maceraları sergiler.

04:00 - 15/06/2021 Salı
Güncelleme: 06:43 - 15/06/2021 Salı
Yeni Şafak
Ciğerparem, o yaşayacak; zamanın koynunda, dünyanın kucağında.
Ciğerparem, o yaşayacak; zamanın koynunda, dünyanın kucağında.
İBRAHİM DEMİRCİ

Urdu edebiyatı Türk okuyucusunun pek de bilmediği bir edebiyat. Celal Soydan, Urdu edebiyatının ülkemizde tanınması için emek verenler arasında başı çekiyor diyebiliriz. Onun Pakistan-Hindistan Öyküleri ile başlayan çeviri çalışmaları (İletişim Yayınları, 2001, 236 s.) çeşitlenerek sürdü. Hece Yayınlarınca okura sunulmuş olan Muhammed İkbal çevirilerinden bazılarını anayım: Makaleler, Hareket Zili, Cebrail Kanadı, Musa Vuruşu, Hicaz Armağanı.

Celal Soydan’ın Seyyid İmtiyaz Ali Tac’dan tercüme ettiği Anarkali, bir tiyatro eseri. 158 sayfalık oyun, üç perde: Aşk, Dans, Ölüm. Babür Hanlığının büyük hükümdarlarından Ekber Şah adıyla anılan Celaluddin Muhammed, fetihlerinin, devlet adamlığının, sanatçılara ve bilim adamlarına kol kanat gerişinin yanı sıra dinî mevzularda haddi aşan büyüklenişiyle de hatırlanır. Fakat Anarkali adlı oyun, bize sadece onun sarayında yaşanmış olan büyük aşkları, ölümcül kıskançlıkları, harem hayatının inceliklerini ve entrikalarını, kısacası beşerî tutku ve zaafların yol açtığı maceraları sergiler. Bu o kadar böyledir ki, babasının ölümünden sonra ona devasa bir türbe yaptırmış olan oğlu Cihangir, bu oyunda sadece Selim olarak karşımıza çıkar: Güzel sesi ve büyüleyici danslarıyla haremin parlayan yıldızı, Ekber Şah’ın gözde cariyesi Anarkali’ye gönlünü kaptıran şehzade Selim.

BİR AŞK HİKAYESİ


Olaylar 1599 yılının bahar mevsiminde Lahor Kalesinde yaşanmıştır. Birinci perdede Ekber’in eski gözdesi Dilaram’ın gözden düştüğüne, yeni gözdenin Anarkali olduğuna ilişkin söylentilerin yanı sıra saray hayatının ayrıntılarına da tanık oluruz. Oysa Anarkali’nin gönlünde yatan aslan, veliaht şehzade Selim’dir. Dilaram’ın düşmanlığından korkan Anarkali, canına kıyma girişiminde bulunur. Kız kardeşi Süreyya’nın ve sevdiği-sevildiği Selim’in çabalarıyla hayata dönmüş olur.

İkinci Perde “Dans”ın ilk sahnesinde Selim ile dostu ve sırdaşı Bahtiyar karşımızdadır. Selim aşk ile söyler sözünü, Bahtiyar akıl ile. Selim, kendisinin de “insan” olduğunu hatırlatırken Bahtiyar, şöyle demektedir: “Sen Moğol hanedanlığının göz nurusun, Tanrı’nın Gölgesi Efendimiz ve bütün Hint-Moğolların gözü senin gelecekte erişeceğin yüceliğin hayalleriyle kamaşmış durumda. Şu ana kadar ne olduysa oldu; artık Padişah Efendimiz için, Moğollar için ve bizzat Anarkali için onu unutmalısın.” (s. 60)

Selim, arkadaşını korkaklık ve karamsarlıkla suçlayacaktır. Dilaram’ın da kendisini sevdiğini ve Anarkali’yi ölesiye ve öldüresiye kıskandığını öğrenen Selim, onun engelleyici ve intikamcı girişimlerini önlemek için olası şantajına şantajla karşılık verir ve bu bilgiye Bahtiyar’ı tanık tutar. Dilaram’ı oyun dışına ittiğini sanmaktadır. Fakat Bahtiyar, realist bahtiyar başka türlü düşünmektedir: “Oyunun bir hamlesini savuşturmakla oyun kazanılmış olmaz.” (s. 68).

Dilaram, Anarkali ile görüşerek aşklarına saygı duyduğunu, kendisinin sevilmiyor oluşundan duyduğu acıyı bastırabileceğini, kıskançlığını alt edebileceğini, kendisini affetmesini ister. Onu içtenliğine inandırır. Fakat ablası gibi “saf” olmadığını söyleyen küçük kız kardeş Süreyya, “Sen kıvılcım isen ben yıldırımım” diyerek (s. 78) Dilaram’ı uyarır, hatta tehdit eder.

Lahor şehrinde Aynalı Saray’da Nevruz şenlikleri gününde yapılan ziyafet ve eğlence ortamını Ekber Şah’ın, oğlu Selim’in Anarkali’ye ilgisini aynadan görmesini sağlayacak biçimde düzenleyen Dilaram, planını başarıyla uygular: Manzarayı gören Ekber, “hiddetle ayağa fırlar”, harem sorumlusu Kâfur’a verdiği buyru kesindir: “Şu haddini bilmez kadını götürüp zindana at!” (s. 105).

Artık yeni bir perde açılacaktır: Ölüm.

Son perdede anne Hanım Sultan ile oğlu Selim arasında geçen tartmalar, tartışmalar, devlet gelenekleri ve sorumlulukları ile insancıl tutkular arasındaki gerilim ve çatışmaları yansıtan ilginç metinlerdir. Selim, sevdiğini zindandan çıkarıp kaçırmayı tasarlarken Ekber Şah da, Dilaram’ı konuşturmaya çalışmaktadır. Dilaram, gerçeklerin arkasına yalanı, iftirayı eklemekten çekinmez ve oğlu Selim’in Anarkali’nin kışkırtmasıyla “Hindistan tahtını ele geçirme planları” yaptığını söyler (s. 138). Zindancı da Dilaram gibi, iftiraya başvuracak, Anarkali’yi suçlayacaktır. Ekber’in kararı ölümdür: “Danslarıyla Hindistan saltanatını sarsana; nağmeleriyle şahlık eyvanını ateşe verene; güzelliğiyle Moğol delikanlısının aklını başından alana; bakışlarıyla Hindistan’ın Şahlar Şahı’nın, paşamın babası Celalettin Ekber’in gönlünü çalana; entrikalarıyla aynı kandan olanları zehirleyene!” (s. 142)

HAZİN BİR HİKAYE

Anarkali, zindan duvarları arasına, Selim acılara, gerçekleri –Dilaram ve zindancı tarafından nasıl aldatıldığını- öğrenen Ekber Şah da pişmanlığa gömülmüştür. Anarkali’nin adı ve hazin hikâyesi halkın hafızasında yaşatılmıştır. Sinema filmi olarak beyaz perdeye, müzikal olarak sahnelere taşınan Anarkali’yi oyunlaştıran Seyyid İmtiyaz Ali Tac’ın eserinde sık sık bir Shakespeare tadı hissettiğimi de belirtmek isterim.

Oyunun son sahnesinde “Anne, Anarkali!” diye ağlayan oğlunu avutmak için Hanım Sultan’ın söylediği şu sözler, onu avutamasa da bize bir şeyler söylüyor:

“Ciğerparem, o yaşayacak; zamanın koynunda, dünyanın kucağında. Bu Lahor şehri onun adını hep yaşatacak. Bütün dünya onun destanını hep canlı tutacak. Sen, ben hatta çok sonraki nesiller bile onun için hıçkırarak gözyaşı akıtacak... Duyuyor musun ay yüzlüm!” (s. 157-158).

#Anarkali
#Seyyid İmtiyaz Ali Tac
#Hece Yayınları
3 yıl önce