|

Bülent Parlak izdiham demekti

Şair Bülent Parlak’ı ahirete uğurladık. 43 yaşındaki Parlak’ı kaybetmek başta ailesi ve dostları olmak üzere kültür sanat camiasını derinden sarstı. Dostlarıyla Parlak’ın bir şair, İzdiham gibi büyük bir gençlik hareketinin kurucu ve arkadaş olarak nasıl izler bıraktığını konuştuk. Fark ettik ki bu sohbet, “Adı İzdiham olan bir ada”da geçiyor...

Merve Akbaş
00:00 - 1/05/2022 Pazar
Güncelleme: 01:04 - 30/04/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Bülent Parlak
Bülent Parlak

İzdiham’ın kurucusu, şair Bülent Parlak geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti. Bu haber onu tanıyanları, dostlarını, kültür sanat camiasını derinden etkiledi. Çok gençti ancak kendisinin de söylediği gibi “hepimiz ölecek yaştaydık”... Şimdi ise Parlak’ın hayatlarımıza bir arkadaş, bir yazar, bir şair olarak nasıl izler bıraktığını daha net ve yalın görüyoruz. Her şeyin yanında onu genç yazarlara verdiği destekle, dostluğa verdiği kıymetle her zaman hatırlayacağımıza şüphe yok.

Tam da bu nedenle Bülent Parlak’ı en yakınlarındaki isimlerle yani Ali Ayçil, Adem Eyüp Yılmaz, Mustafa Toprak, Tarık Taş, Hakan Göksel, Dilek Kartal, Emine Şimşek, Huriye Civan’a sorduk. Sorularımız Parlak’ın şairliği, edebiyata olan etkisi, İzdiham’ın nasıl bu kadar büyük bir harekete dönüştüğü, ağabeyliği, dostluğu üzerineydi. Cevapları bir araya getirince şair Ali Ayçil’in dediği gibi burasının “adı İzdiham olan bir ada” olduğunu da anladık. İşte o güzel adayı buyurun siz de ziyaret edin:

İZDİHAM ADASI

- ALİ AYÇİL

Defnedilişinden bir gün sonra İzdiham’ın Üsküdar’daki mütevazı yazıhanesinde yas ve iftar için toplandık. Bazılarını tanıdığım ama çoğunluğunu tanımadığım bir grup insan, genç yaşta kaybettikleri arkadaşları, abileri, dostları ve hocaları Bülent Parlak’a yanıyorlardı. Bu erken ölüm hepsini sarsmıştı. Parlak’ın kurduğu büyük İzdiham ailesinin, şimdi bir odaya çaresizce toplaşmış numunesini hep acı ve mutlulukla hatırlayacağım. İçlerinden bazıları başka şehirlerden gelmiş, cenazelerinin nöbetini tutmuşlardı. İki gün önce cansız vücuduna ve yüzüne son kez baktığım sevgili ölümüzün bütün bu insanları nasıl birbirine sarıp sarmaladığını artık çok daha iyi anlıyordum. Hiçbir tarikata davet edilmemişler, cennetle müjdelenmemişlerdi; yükselme arzuları kışkırtılarak bir ideolojik kampa da çağrılmamışlardı. Onlar zaten düşmekte olanlardı ve biri onlara gençliklerinin baharında gelin beraber düşelim demişti. Bütün sır bu teklifteydi. İşsizler, ergenler, aşktan yara alanlar, dünyayı zararlı bulanlar, bilmedikleri bir şeylerin hasretini çekenler ve her halükarda yok sayılanların adasıydı burası. Adı İzdiham olan bir ada. Parlak, hepsine birden ve yüksek sesle “ÇOK GÜZELSİNİZ” demişti.

Varol çocuk…

Parlak’la tanıştığımda henüz yirmi yaşındaydı. Öldüğü güne kadar da abi-kardeş ilişkimiz sıkı bir biçimde devam etti. Simitler, çay ocakları, her gün hayata geçirmeye tutuştuğumuz ama akşamları evlerimize dönerken unuttuğumuz nice projeler. Derken bir gün Dergâh’a uğrayıp kapağı görünce duyduğum şaşkınlık. Bülent bir şiir yazmış, benden saklamış, dergiye göndermiş ve Mustafa Kutlu da bu şiiri kapaktan yayımlamıştı. Bülent’in kaderini bu şiirin belirlediğini düşünürüm hep. Bülent Parlak zamanla İzdiham’a da ruhunu verecek şiirler yazdı ve pek çok dizesi insanlar tarafından ezberlenip birbirine aktarıldı. Rahatlığından kaynaklanan savrukluklar olsa da sağlam bir şair kumaşı vardı ve şiire arzuladığı atmosferi verebiliyordu. Nasıl doksanlar şiiri 2. Yeni’nin eksik bazı gözeneklerini doldurmuşsa, Bülent Parlak da adeta Garip Şiiri’nin, özellikle de Orhan Veli’nin eksik bıraktığı bazı yerleri yeni bir halk bilgisi ile doldurmaya çalışıyordu. Bunda başarılı olduğunu düşünüyorum. Onun erken gidişi Ergin Günçe’nin erken gidişini andırıyor. İkisinden de tamamlanmamış ama tamamlanmadığı için hep taze duracak şiir tadı kaldı.

ŞİİR SADELİĞİNDE YAŞADI

  • - MUSTAFA TOPRAK:
    Dostluktan taşan bir şiir sadeliğinde yaşadı Bülent abi. Hiçbir zaman sizi yarı yolda bırakmayacağını bildiğiniz bir dostun güveniyle her güne başlamanıza vesile oluyordu. Garipleri, mazlumları anlamadan bir ömrün anlamsızlığını her zaman vurgulardı. En büyük zorluklar omuzlarındayken o başkalarının dertlerini yüklenmeyi önemsiyordu. Gökyüzünde belki hiç şiir kalmayacaktı fakat bahçede çay içerken rüzgarda savrulan ağaçları izleyip iç geçirmek Bülent abinin sonsuz şiiriydi. İzdiham, onun ruhunu kardeşlik iklimi ile herkese sunduğu güzellikler ülkesiydi. Uzun uzadıya düşünmek yerine ansızın karar vermesi onun edebiyat hareketini hep diri tuttu. Ne zaman ne yapacağını kestiremediğiniz bir dostunuzun olması sıradanlığın büyük kabul gördüğü dünyamızda güvenli bir limandı.

HERKES, BÜLENT’İN ŞAKA YAPTIĞINI SANDI

- ADEM EYÜP YILMAZ
: Bülent en çok toprağa inanırdı. Hiç yanılma payı olmayan, hiç ıskalamayan bir inançla, bekledi durdu yerin üstünde. Beklemek bir duygu değildi onda, bir uzuvdu. Her yanı yaralı bir uzuv. O yüzden neredeyse bütün mısralarında durmadan kanayan yaralarının izleğini görürüz. Dost olanları merhem saydı, yoldaş olanlarla yalnızlık biriktirdi. Yalnızlık onda bir hal değildi. Yaşam şekli de değildi. Sâde yalnızdı. Hem yetim, hem öksüz kalarak.

İtaatsizlik, onda bir irade biçimi olarak yaşardı. Her şeye ve herkese karşı! “Ya ben öleyim mi söylemeyince?” mısraının hakikatiyle, kendine bir ifade alanı oluşturdu. İzdiham dergisinin yayın gerekçesi, söyleme ihtiyacının dışavurumudur. Bu söyleme, hiç kimsenin ağzı olmadan, kimseye yaranmadan ve kendi başınalığından güç alarak binlerce kulağa hakikate dair ses oldu. Bülent ile ilişkisi olanlar, onun hakikatle olan bağından pay topladılar, içtenliğinden dostluk edindiler. İstisnasız herkes, Bülent’in şaka yaptığını sandı. Dayatılmış gerçeklikten hazzetmezdi. Dünyaya sokulmadan, şakayla varoluşu yoklar, ironiyle anlamsızlıkları açık ederdi. Yaşamının finali de şaka gibi kaldı avuçlarımızda. Aşkolsun Bülent! Peki şimdi biz ne yapacağız?

BÜLENT PARLAK İZDİHAM'DI

  • - EMİNE ŞİMŞEK:
    Bülent Parlak, şiirle insanlara sarılmayı, kalbini açmayı, ağlayana yaslanacak bir omuz olmayı, mutluluğu çoğaltmayı, güzel olanı dile getirmeyi, aslolanın dostluk olduğunu gösterdi bana ve yakınındaki herkese. Zaten yaralı, garip kim varsa onu toplamıştı etrafında. İzdiham dergisinde birlikte çay içemeyeceğimiz, acımızı paylaşamayacağımız kimseye yer vermediğini söylerdi. Nitekim İzdiham yaşayan bir dergi. Kırılan, âşık olan, terk edilen, bekleyen, mutlu olan… Bu canlı kanlı hâl de insana nüfuz etti. Keza Bülent Parlak, ruhu bedenine sığmayan bir şairdi. Başkası için akla hayale gelmeyecek olan şeyler onun için mümkündü. Dostoyevski’nin ruhuna helva dağıtmak, elmayı protesto etmek, sigara içme eylemi gibi kendine has etkinlikler düzenlemişti. Şiiri de tam onun karakterini, hayata bakışını yansıtıyordu. Dergi de, derginin sosyal medya hesapları da… Yani Bülent Parlak İzdiham’dı, İzdiham, Bülent Parlak…

YENİ BİR İYİLİKTEN DÖNMÜŞ GİBİ

- DİLEK KARTAL:
Kenarından köşesinden de olsa edebiyata bulaşan herkes onu çok özel bir şair, yorulmak bilmez bir edebiyat emekçisi olarak hatırlayacaktır, bundan hiç şüphem yok. Maddi menfaatlere tamah etmeyen bir dik duruştu Bülent. Hesapsızdı. Doğru bildiğini lafı dolandırmadan söyler, haklı bulduğunun ne pahasına olursa olsun yanında olurdu. Bu çağ insanını sarhoş eden çoğu kazanımı alay edecek raddede hafife alırdı. Onun için hatırı olan bir şey varsa o da birlikte içilen bir bardak çay, paylaşılan bir dal sigaraydı. Hiç zengin olamadı, belki de olmak istemedi kim bilir ama sofrasındaki bir dilimi kırk kişiyle paylaşacak kadar cömert oldu hep. Vefatından sonra Türkiye’nin dört bir yanından insanlar geldiler, aradılar sordular. Her biri öz kardeşini kaybetmiş gibiydi. O kısacık ömründe, bu kadar çok insana, hem de her birine kendini biricik hissettirerek nasıl yetişebildi, gerçekten aklım almıyor.

“İZDİHAM” DA YETİM KALDI

  • - HAKAN GÖKSEL:
    Büyük bir kitle onu şiirleri, kitapları, dergisi, yazmaktaki ustalığı, meydan okumasındaki cesareti ve azmi ile tanıdı ve yürekten sevdi. Dokunduğu her insanda bir iz bıraktı, yüreklere sevgi tohumları saçtı. Sofrası gelene, gönlü girene açıktı. Bilinmelidir ki uzak olsun yakın olsun tanıyan herkes için Bülent Parlak farklı ve özel bir anlam ifade eder. Çünkü o hepimizden bir parça ve İzdiham’a gönül verenler için buluşma noktasıdır. Özünde naif bir insan, sevgi dolu bir baba, candan dost, sorumlu koca, derdi olanın abisi, yarası olanın merhemi, yazmak isteyenin hocasıydı. Ardında iz bırakan ender güzel insanlardandı. Gidişiyle dostlarına emaneti kızı kadar sevdiği kitapları ve dergisi İzdiham da yetim kaldı.

632 YILINDAN BERİ YALNIZ

- HURİYE CİVAN:
Onu tanıdığınızda afallayabilirsiniz. Vakur duruşu, sakinliği ve konuştuğunuz konuya karşı verdiği tepkileri ile karşılaştığınızda ya onunla ilk andan itibaren dost olursunuz ya da bir daha görüşmezsiniz. Bu dünyaya ait olmadığını ilk andan itibaren anlayan dostudur onun. Onun söylediği gibi: Hem 632 yılından beri yalnız ama hem de bir o kadar kalabalık, onun sayesinde! O kalabalığı bir araya getiren; samimiyeti içtenliğiydi. Bir insanın derdini gördüğünde oturur yanına çare bulabileceği şey var mı bakardı, daha doğru ifadeyle öyle hislidir ki derdi olanı hemen tanır, eliyle koymuş gibi bulurdu. Çaresini bulamadığında, omuzuna dokunur, bir duvara çöker birlikte, onunla beraber susardı. O hisli yanıyla dokunurdu, bazen sözleriyle olurdu bu, bazen durumu kotarırcasına güleç bir nükteyle. Ama bilirdiniz, o derdin kalıcı olmadığını ve sizi anlayan bir dostun varlığının o dertleri nasıl ufakça kıldığını. Bülent’ten çok şey öğrendim. Bir dost olmayı, olaylar karşısında nasıl vakur durulması gerektiğini, kemikleşmemeyi ama omurgalı olmayı, fikri özgürlüğün en büyük sermaye olduğunu ve yaşamın bunun üzerine inşa edildiğinde anlamlı olduğunu ve bundan hiçbir zaman taviz vermemeyi, insanlara ve kuşlara merhameti en çok merhameti.

DOST YETİMİ KALDIK

- TARIK TAŞ:
“Babalarını erken yaşta kaybetmiş çocukların gövdeleri ancak bir boşluğa katkı yapar. Annelerini erken yaşta kaybetmiş çocukların gövdeleri ise, o boşluğun kendisi olmuştur. ” Yalnızlığın İcadı (1984) Bülent abi ile dost olan herkesin buna benzer bir boşluğu vardır, bu yetim ve öksüz kardeşliği değil, hayatın çeşitli sebeplerle ruhumuzda açtığı boşluğun birbirimizdeki boşlukla kapatma kardeşliğiydi. Etrafındaki dostlarında kesinlikle buna benzer boşluğu olan ‘’yoldan çıkmış’’ “insanlar vardır. Yol ki herkesin ezbere yürüdüğü, kalbindekini gizlediği, samimiyetin bir taşra hastalığı olarak görüldüğü yer. Biz yoldan çıkmışlar olarak bir yol yürüyorduk. Bu hal yaptığı bütün işlere yansıyordu, başarısızlık belgesi vermemiz, dergimizdeki samimiyetin ve gerçekliğin belki son örneği sayılabilecek kapaklar. Buna benzer çok örnekler verilebilir. O kadar ani oldu ki ayrılışı, daha anlayabilmiş değiliz, aramızda ben de dahil olmak üzere arayacağına, “çay” diye mesaj atacağına inananlar var. Hal böyleyken ardından bir şeyler söylemek çok zor. Şimdi bizleri dost yetimi bıraktı, belki onun taşıdığı boşluğu şimdi kendisi bırakarak veda etti. Tek avuntumuz çok özlediği annesine ve babasına kavuşmuş olmasıdır.

#Bülent Parlak
#İzdiham
#Ali Ayçil
#Orhan Veli
#Mustafa Toprak
#Adem Eyüp Yılmaz
#Hakan Göksel
#Huriye Civan
#Tarık Taş
2 yıl önce