|

İmzanız aşk mı bayım?

Nuri Pakdil’in ‘imza’sı apayrı, özel ve özgün anlamlar içerir. Onun imzası, imani sorumluluğun karşılığı olarak, kulluk bilinciyle hayata attığı muhalif duruştur. Bu duruşu, onun hayatında, yazılarında, mektuplarında, kitaplarında ve o kitaplara attığı görkemli imzalarda görmemek mümkün mü?

Yeni Şafak
04:00 - 12/12/2018 Çarşamba
Güncelleme: 13:17 - 11/12/2018 Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
ARİF AY
Çok yakın bir Devrim kokan ellerin
Aşk daha güzel düşmez ki kağıda

İmza, kişilerin metinlerde veya yazılı belgelerde isimleriyle birlikte kullandıkları kişiye özel işaretlerdir. Bir metnin ya da belgenin kime ait olduğunu imza belirgin kılar. Dolaysıyla imza, isimden daha öncelikli ve hukuki bir işleve de sahiptir.

Dilimizde imza atmak, imza koymak, imza sahibi, imza vermek, imza töreni, imza günü, imza toplamak, imza örneği, imzaya açmak, imza yetkisi, imzaya gitmek, imzadan gelmek, imzadan çıkmak, imzasız, ıslak imza, sahte imza, elektronik imza vs. şeklinde sık sık karşımıza çıkan imzaya dair söz öbekleridir bunlar. Bu söz öbeklerinin her biri, imzaya ilişkin bir eylemi, bir durumu ifade eder: Sözgelimi imza günü; yazarların kitaplarını imzalamaları için belirlenen gündür. İmza toplamak; bir eylemin yapılmasını isteyenlerden ya da bir öneriyi destekleyenlerden imza almak gibi tek tek açıklanabilir bu söz öbekleri.

DEVRİM İÇİN ZULADA SAKLIYOR

Nuri Pakdil’in ‘imza’sı bu söz öbeklerinin içerdiği anlamlardan farklı olarak, apayrı, özel ve özgün anlamlar içerir. Onun imzası, imani sorumluluğun karşılığı olarak, kulluk bilinciyle hayata attığı muhalif duruştur. Bu duruşu, onun hayatında, yazılarında, mektuplarında, kitaplarında ve o kitaplara attığı görkemli imzalarda görmemek mümkün mü?

O, en görkemli imzayı Devrim için zulasında saklar. Çünkü , ona göre, çok yakındır Devrim. Nuri Pakdil, “Çok yakın Devrim kokan ellerin” derken, onu gerçekleştirecek ellerin, bir aşkı da belgelemiş olarak bir imza gibi kağıda düşüreceklerine vurgu yapar.

“Devrim, yeryüzüne yalın bir bakış demektir.” (Bir Yazarın Notları II, s.61) Diyen Nuri Pakdil, devrimciyi de şöyle betimler: “Devrimci, her acıyı tohum gibi toprağa serpen ve ondan yeni ürünler almasını bilen insandır. İnanan insan eyleminin yanıbaşında durur : kaya gibi : kaçmaz.” (Mektuplar II, s.186)

Tohumu toprağa serpmek ve ondan yeni ürünler almak, hiç kuşkusuz, sabrı gerektiren bir eylemdir. Çünkü “Sınır tanımayan Devrim Ateşi’ni sana da tutar gibidir sabır.” (Arap Saati, s.9) diyen Nuri Pakdil, sabrın kaynağı olarak Peygamberimize götürür bizi “Sadece Devrimi gördüğüm ellerini, bilsen, ne kadar yüzüme gözüme süresim geldi.” Vurgusunu yaparak: “Sabrın ne olduğunu anlayabilmek için önümdeki biricik kainatsal örnek Yüce Muhammed’in Kutsal Sabrı’dır.

O’nun, bu müstesna mukavemetinin, Sabrın olağanüstü derinlikli diliyle en güzel, en ilerici sözlerle anlattığı gerç
eklilik de Devrim Öngörüleri olmamış mıdır?

Devrimci Yürüyüş; sabrın , dayanma gücünün, insanın içinde devrim kürü yapa yapa ilerlemesidir.” (Otel Gören Defterler 5, Yazmak Bir Mûcize, s.86) Peygamber Efendimiz bu sabırla kurmadı mı “Dinin Evrensel Devleti’ni VII. Yüzyılda.” ?

Nuri Pakdil, devrim kürünü günümüzde en iyi yapan bir devrimcidir. Ali Göçer “Nuri Pakdil’de devrim sonsuz bir yürüyüştür, hiç durmadan, kesintisiz bir tırmanıştır.” der, Sükût Suretinde Şerhi adlı kitabında.

Nuri Pakdil’in sözlüğünde aşk ve devrim sözcükleri birbiriyle özdeş, eşanlamlı sözcüklerdir. Aşk, kimi zaman onu devrime götüren, boynuna yattığı bir at olur: “Bütün benliğimde : derin katmanlarında direntimin : Hilâfet’i yeniden bulacağım azmi : aşkımı bir kırbaçladım ki, boynuna yatıyorum artık.” (Arap Saati, s.24)

“Aşk kanatlı kavramlara ihtiyacımız var. İlahi kökenli olmalı bunlar artık, canım sevgilim.”
“BEN ÇOKTAN OYUMU VERDİM”

Bir devrimci olduğu kadar, aynı zamanda bir sanatçıdır da Nuri Pakdil. Dolayısıyla devrime giden yolun sanattan, edebiyattan geçtiğini iyi bilir. Yazılarında, mektuplarında, kitaplarında bunu sıkça vurgular. İşte o vurgulardan biri: “Sanat; şiir, oyun, deneme, öykü, roman, bütün türler, insanı entelektüel gerilimi, mutlaka, yeryüzünün şimdiki vechesini değiştirmeye yönelik olmalıdır; içerik çok ağırlıklı, çok dayanıklı, çok devrimci ögelerle donatılmalıdır elbette.” (Mektuplar II, s.123) Der ve “Ben çoktan oyumu verdim : sanata, edebiyata + bunlarla tutuşturulacak büyük ateşe.” Cümlesiyle de bu seçimi belgeler. ( Bir Yazarın Notları I, s.26)

Sanatta, edebiyatta bu donanım neden zorunludur?

Oysa günümüzde bütün sanat ve edebiyat edimleri bu donanımın dışında sürdürülmektedir. Adeta işlevsiz bir sanat, edebiyat yığını var ortada. Bunun sebebini bilinçsizlikte görür Nuri Pakdil: “Bir engel kaldı aşamadığımız : Bilinçsizlik. Hepimiz bilinçli olsak durum böyle mi olur?” (Umut, s.14) ‘Nedir durum?’ diye sorduğumuzda bunu da bir bir saptar Nuri Pakdil, hem yeryüzü genelinde hem de Türkiye özelinde.

“Tanrı’yı yadsıdıkça, yaşamasının meşrûiyetini yitiriyor insan.” (Edebiyat Kulesi, s.108) Bugün, yeryüzündeki insan yığınının hâli bu. Meşrûiyetini kaybettiğinden cellatla kurban omuz omuza. Yeryüzü geneline ilişkin bir başka tespit: “İnsanın öldürülmesi karşısında duyarsızlaşmak, insanın gide gide ‘tükendiğini’ de göstermiyor mu? Bir de şu var : Fatihler, yeryüzüne, en karanlık dönemlerinde gelirler.” (Biat III, s.73)

Şimdi de Türkiye özeline ilişkin tespitlerine bakalım Nuri Pakdil’in: “Resmî Öğreti’nin çürüttüğü insan omurgalarına rastladım her yerde.” (Bir Yazarın Notları I, s.14) Bir başka kitabında da şunu der yazar: “Egemen verili koşullara kin duyulmadan geçilen tek bir gecenin vebali insanın boynunu morartır.” (Otel Gören Defterler 5, Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, s.16)

Bu buğuzun, bu kinin nedenini de şöyle açıklar Nuri Pakdil: “Hiçbir ulusun, yeryüzü yeryüzü olalı yaşamadığı bir trajedi : köklerinden bu denli kopartılmış, muallakda bırakılmış başka bir örnek yok.” (Otel Gören Defterler 7, Yazmak Bir Mucize, s.110)

Bu trajediden kurtulmanın yolunu da yine Nuri Pakdil gösterir: “Aşk kanatlı kavramlara ihtiyacımız var. İlahî kökenli olmalı bunlar artık, canım sevgilim.” (Kalem Kalesi, s.35) Çünkü “Bir ‘sürekliliği’ sağlamak için el ele vermiş, didinip duruyor yağmurla doğa. Şiirin coğrafyası da bunlardır. Şiir, bunlardan yola çıkarak, devrim güneşini doğurur.” (Bir Yazarın Notları II, s.83)

“Kimliğimizin özünün Devrimci Soluğu mütemadiyen gözlerimize yeni ışınlar getirmesi” bundandır. Öyleyse: “... eylem, eylem... yeter artık kağıt üzerinde. Fiilen; olacaksa, olsun! İmza : Beklemekten işi bitmiş fiil.” (Klas Duruş, s.103) Aşk, ancak böyle güzel düşer kağıda ve hayata.

(*) Osmanlı Simitçiler Kasidesi 36

#nuri pakdil
5 yıl önce