|

Kardeş Azerbaycan’dan öyküler

Hece Yayınları arasında çıkan Günümüz Azerbaycan Öyküsü kitabında 30 öykü okurla buluşuyor. Öyküler farklı yaş kuşaklarından yazarlara ait. Günlük hayatın içinden beslenen öyküler okurunu Azerbaycan halkının şahit olduğu tarihi olaylara, yaşanan acılara, işgale ve günlük hayattaki insan ilişkilerine şahit tutuyor.

04:00 - 15/10/2020 Perşembe
Güncelleme: 15:04 - 15/10/2020 Perşembe
Yeni Şafak
Kitapta Ermenistan’ın Karabağ’ı işgaline ve bu işgale bağlı olarak gelişmiş olan düşmanlık duygusuna çeşitli öykülerde rastlıyoruz.
Kitapta Ermenistan’ın Karabağ’ı işgaline ve bu işgale bağlı olarak gelişmiş olan düşmanlık duygusuna çeşitli öykülerde rastlıyoruz.
İBRAHİM DEMİRCİ

Günümüz Azerbaycan Öyküsü’nün kapağında “Türkçesi: Abdülkadir Özkan” ifadesini görünce Türkiye Türkçesine en yakın lehçe (kimilerine göre şive) olan Azerbaycan Türkçesinden metin aktarmanın olası zorluklarını ve kolaylıklarını düşünüp tebessüm ettim. Hece Yayınlarının okura sunduğu 272 sayfalık kitabı ilgiyle ve heyecanla okudum. Kitabı bitirdiğimde dil ve anlatım bakımından “tevafuk”, “tevafuken”, “aleni açık”, “direk” (direkt yerine, doğrudan anlamında) kullanımlarını yadırgamak ve “yüyen” kelimesinin neden “gem/dizgin” ile karşılanmadığını sormak dışında takıldığım fazla bir yön olmadığını düşünüp “Güzel bir çalışma olmuş.” dedim.


Önsöz’ün ilk paragrafı kitabın içeriğini yansıtıyor: “Çağdaş Azerbaycan edebiyatından otuz tane öyküyü Türkçeye kazandırdık. Bu yazarlar günümüzde edebî hayatlarına devam eden modern öykü yazarlarıdır. Elçin Efendiyev’in ‘Bağımsızlıkla Gelen İfade Özgürlüğünde Edebî Süreç’ başlıklı makalesi bağımsızlık sonrası edebî süreci değerlendirmektedir. Hanemir Telmanoğlu’nun Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar ile yaptığı röportaj yazarın edebiyatla ilgili değerlendirmelerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Mirmehdi Ağaoğlu’nun Reşad Mecid ile röportajında yazarın Yazarlar Birliği ve edebî muhitlerle ilgili görüşlerini okuyacaksınız.” (s. 7)

İKİ DENİZİN HİKAYESİ

Sözü edilen makalede ve iki röportajda Azerbaycan’daki olumlu gelişmelerin yanı sıra birtakım olumsuzluklar, eleştiriler ve yakınmalar da dikkat çekiyor. Elçin Efendiyev’in yazısında “... skandal edebiyatı, sahil edebiyatı, aykırı edebiyatı gibi kavramlar sayıca ve tiraj itibarıyla çoğu zaman edebiyatı gölgesinde bırakıyor.” ibaresinin altını çizdim. “Sahil edebiyatı”nı bakalım ne zaman öğreneceğim? Anar’ın yer yer sitemler de içeren röportajında “Ulu önderimiz Haydar Aliyev” ibaresini görünce, toplumlarımızın özgürlükçü, eşitlikçi, çoğulcu bir anlayışa uzaklığına mı yanayım, yoksa Anar’ın ironik bir iğneleme mi yapmak istediğini düşüneyim, bilemedim.

Otuz öyküden ilki Anar’ın imzasını taşıyor. Kitabın en kısa öyküsü bu ve adı: “İki Deniz”. Birbirinden kayalarla ayrılmış iki denizin Azerbaycan ile Türkiye’yi simgelediği düşünülebilir. Son cümle şöyle: “Evet, bir araya gelecektir! Mutlaka bir araya gelecektir!” (s. 48)

Cengiz Abdullayev’in “Bir Düğün Hikâyesi”, Azerbaycan tarihinden ve çok kültürlü yapısından kesitler sunan dokunaklı bir öykü. Azeri komşularının düğün neşesini bozmamak için annesinin ölümünü -Yahudi dininin gereklerini çiğnemek pahasına- saklayan Berta’ya siz de saygı duyacaksınız.

Ekrem Eylisli’nin öyküsü “Ağır Taş” Kerbelâ’yı ziyaret ettiği için “Keble” diye anılan Salman Efendi’nin yıllarca emek verip taşlarından temizlediği toprağının kolhoz yüzünden elinden gidecek olmasından duyduğu korkuyu anlatıyor.

İsa Melikzade’nin öyküsü “Oğul” da hayli dokunaklı. Oğlu Tahir’in eve geç gelmesi hakkında olumsuz varsayımlar üreten ve doktorunca “Size sinir gelmez” diye uyarılmış olan Ferruh, öfkeyle ve sorup dinlemeden oğluna yumruk vurur. Meğer oğlu gece işi bulmuş, ilk maaşını da babasına o gece getirmiş. Ferruh’un pişmanlığı sanki ölüme götürmüş onu. Oradaki belirsizlik edebiyat eserinin kesin ve keskin anlatımdan kaçınarak zenginleşme ve zenginleştirme gücü kazanmasının örneği sayılabilir.

Öykülerin tümünü böyle özetleyebilirim ama bunu yapmayacağım. Esasen edebî metinlerin özetlenmesi de açıklanması da -türü ne olursa olsun- asıl metnin yerini tutmaz, tutamaz. Dolayısıyla Günümüz Azerbaycan Öyküsü’nde yer alan metinler hakkında genel bir değerlendirme yapmayı tercih edeceğim.

KARABAĞ OLAYLARINA DA DEĞİNİLİYOR

Kitapta Ermenistan’ın Karabağ’ı işgaline ve bu işgale bağlı olarak gelişmiş olan düşmanlık duygusuna çeşitli öykülerde rastlıyoruz. Kitabın en uzun öyküsü, Hafız Mirza’nın kaleme aldığı “Vatanperver” de bu konunun ele alındığı bir kahramanlık anlatısı (s. 93-113). Bu öykü, Millî Kahraman Mübariz İbrahimov Hikâye Yarışması’nda birinciliği kazanmış.

Azerbaycan toplumunun tarihine, coğrafyasına, insan ilişkilerine, başka kültürler karşısındaki tutumuna, alışkanlık ve yönelişlerine ilişkin çok sayıda verinin sergilenmiş olduğu öykülerde kurgu ve anlatımın çeşitliliğine şaşırmıyoruz. Çünkü her yiğidin yoğurt yiyişi farklı olduğu gibi her yazarın anlatım ve yaklaşımı da ayrı olabiliyor.

Fahri Uğurlu’nun “Dul” adlı öyküsü, kitabın uzunca öykülerinden biri ve tümüyle diyalog biçiminde kurgulanmış. Bir öyküden beklenebilecek olayın/olayların, betimleme ve değerlendirmeler, diyalog içine ustalıkla yedirilmiş. İki çocuk yetiştirmiş, kocasından şiddet görmüş olmasına rağmen ona hastalığı boyunca özenle bakmış, ölümünden sonra her hafta kabrini ziyaret etmekte olan dul bir kadının, hayata, ölüme, kendisine, sevgiye, insanlara bakışına ilişkin öğretici olduğu kadar düşündürücü değerlendirmelerinin sergilendiği görülüyor. Öyküden tüten mesaja göre, duyarlı ve iyi insan olmanın bedeli, sanki doğuştan dul olmak, dünya döndükçe dul kalacak olmak gibi tahammül edilmesi zor bir bedeldir. “Haksız olduğum hâlde haklı görünmek istemiyorum. Hem başkasının haksız çıkması uğruna haksız haklı olmak, beni güçlü yapmaz.” (s. 214) diyebilecek incelik, herkesin kârı olmasa gerek. Gaddarlığı, başkasına acı çektirmenin ötesinde “başkasının çektiği acıdan haz almak” (s. 225) olarak tanımış olan dul kadının ulaştığı sonuçlardan biri şudur: “İşin aslı, yüz binlerce ispat, bir arpa tanesi kadar inancın gördüğü işi başaramaz. Ben inanamıyorum.” (s. 224).

Terane Musayeva’nın “Doğum Günü” adlı öyküsünde de erkek cinsinin anlayışsızlığını ve acımasızlığını gösteren bir olay anlatılıyor (s. 183-186).

Her metnin sonunda yazarın kısa biyografisinin de verildiği Günümüz Azerbaycan Öyküsü’n en genç yazarı Zerdüşt Şefizade. Onun “Bu Bir Rüya Olmalı” adlı öyküsünden bir cümle: “Nihayet rüya, Allah’ın siyah beyaz kalemle çizdiği resimlerdir.” (s. 272).

#Azerbaycan
#Zerdüşt Şefizade
#Karabağ
4 yıl önce