
Dünyanın en popüler sporu futbol. Milyarlar stadyumlarda ve ekran başında 22 kişinin bir top ile oynadığı bu sporun peşinden gidiyor. Ne var ki futbol için duyulan ilgi, futbol kültürüne ilişkin yayınlar için olumlu bir profil oluşturmuyor. Çoğu kitap ilk baskıyla birlikte raflara veda ediyor.
Futbolseverler için mucize gibi bir aya girdik. Futbolun lokomotifi Latin Amerika ve Avrupa'da kıta şampiyonaları Haziran ayı içinde düzenleniyor. Elbette, futbol endüstrisinin daha güçlü temsil edildiği 15. Avrupa Futbol Şampiyonası tüm dünyanın dikkatini daha fazla çekiyor. Güzel oyunun her geçen gün ekonomi eksenli konuşulduğu bir dünyada, futbolun güzel hikayelerini medyada görmek ise her geçen gün zorlaşıyor. Futbolcuların, Can Kozanoğlu'nun tanımlamasıyla, aşağı mahalledeki çocuk olmaktan çıkıp, her geçen gün podyumlardaki mankenlere benzediği, abilikten yıldızlığa transfer olduğu bir dönemden geçiyoruz. Futbol artık Galeano'nun efsane kitabı Gölgede ve Güneşte Futbol'u atfettiği çocukların şarkılarındaki “yensek de yenilsek de değişmez eğlencimiz…”den uzaklaşarak, her anlamda kazanmanın amaç olduğu bir yapıya dönüşme yolunda hızla ilerliyor. Bu gidişata direnmenin, anlamlandırmanın ve güzel oyunu hatırlamanın araçları ise kitaplar. Futboldaki endüstrileşme ile birlikte futbola ilişkin yayımlanan kitap sayısında da hem dünyada hem de ülkemizde gözle görülen bir artış mevcut…
Futbolun geçmişi eski Roma'ya hatta Fenikelilere kadar götürülür, Türkler'de ise Divan'ül Lügat'ül Türk'te, keçi derisinden topa benzer bir nesne ile oynanan bir oyuna atıf yapıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. İngilizlerin 19. Yüzyılın son çeyreğinde tekrar icat ettiği oyunun, Türkiye'de popülerleşmesinde I. Dünya Savaşı sonrası İngiliz işgal güçlerine karşı, İstanbul takımlarının elde ettiği başarıların katkısının bulunması kaderin bir oyunu değilse nedir? Oyun içinde bir oyun; futbol!
Ülkemizde, futbolla ilgili kitapların yaygınlaşmasının, milli takımımızın ve özellikle de mahalli ligimizin 4 büyük kulübünün Avrupa'da elde etmeğe başarıların ardından gelmesi hikayenin 90 yıl sonraki yeni bir sürümü olarak karşımıza çıkıyor. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de entelektüel kesimin hor gördüğü futbol ve ona gönül verenlerin hikayesi, once yabancı yazarların futbol üstüne yazdığı kitapların çevrilmesi, sonrasında ise Türk futbolunun birey ve kulüp bazındaki değerleri ile ilgili yazılan kitaplar ile zenginleşmiştir. Entelektüeller tarafından 22 kişinin top peşinden koştuğu, kitlelerin ise adeta büyülenmişçesine seyrettiği basit oyunun, siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyolojik dinamiklerinin varlığı, toplumun yaşadığı dönüşümün, kimlik meselesinin öncelikli dışa vurum mecralarından biri olduğu sıklıkla gözden kaçmış ya da kıyıda köşede kalmıştır. Gazetelerin sayfalarında veya sonrasında televizyon kanallarının programlarında futbolun genelinden ziyade, “Oynat Uğurcuğum” sözü ile belleklerde yer edinen, yeşil dikdörtgenin içinde olup bitene hararetle odaklanması sonucu güzel oyunun özünü oluşturan hikayelerin sığınağı kitaplar olmuştur.
Peki, ülkemizde futbol kültürü ile yayıncılıkta nasıl bir resim önümüzde duruyor? Futbol kültürü ve endüstrisi alanında dikkate değer kitaplara sahip İthaki yayınlarının editörü Tan Morgül'e ülkemizde futbol kitabı yayımcılığını nasıl sınıflandırabileceğimizi sorduğumuzda, “Çeviri ve özgün içerik olarak sınıflandırabiliriz” diye cevapladıktan sonra, “Bunlar da kendi aralarında çeşitleniyor elbet. Çeviri içerisinde futbol kültürü, sosyolojisine dair daha 'butik' kitapların yanında yurtdışından oyuncu-teknik direktör biyografileri, takım kitapları ön plana çıkanlar. Özgün içerik ise İletişim yayınları sayesinde, oldukça geniş bir külliyat oluşturmuş durumda; memleket futbol kültürü, tarihi, şehir futbol kültürleri, vs üzerine... Bunun yanında Türkiye futbol dünyasının içinden insanların kaleme aldığı biyografik, anı, derleme kitaplar bulunuyor Teknik, taktik, istatistik, ve eğitim kitaplarını da bi kenara koyalım.” Son dönemde spor kültürü üzerine yayınları ile dikkat çeken Profil Yayınları Genel Koordinatörü Münir Üstün ise konunun gönül ilişkisi bağlamına vurgu yapıyor: “hem futbolu hem de kitabı sevmek gerekiyor. Hem futbol hem de kitap seven bir yayıncı bir araya gelirse o kitap ne pahasına olursa olsun yayımlanıyor.” Tan Morgül de duygusal yönün ağır bastığını, yayıncılıktaki iki motivasyonun mevcut olduğunu vurguluyor. Tan'a gore bunlardan ilki ekonomik, “böylesine büyük bir seyirci kitlesinin ilgisine mazhar olan oyunun kitabına ilgi olacağı, dolayısıyla para kazanılacağı duygusu” ikincisi ise amatör ruh hali olarak tanımladığı durum, “futbolu seven insanların okumak isteyeceği türden kitaplar basmak... “Morgül ikinci motivasyonun gücünü, “Benim yıllardır takip ettiğim (ve ayakta da kalan) ikincisi. Zira futbol kitabı okunmuyor, para kazandırmıyor. Dolayısıyla hala bu işte kalmayı ancak irrasyonel ama tutkulu bir ruh haliyle açıklayabiliriz” sözüyle değerlendiriyor.
Türkiye'de yayımlanan futbol kültürü ile ilgili kitapları incelediğimizde çoğunun tek baskı ile yetinmek zorunda kaldığını görüyoruz. Bu da hem Üstün'ün hem de Morgül'ün değerlendirmelerinin yani, futbol kültürü yayıncılığının bir gönül işi olduğuna dönük tespitin haklılığını ortaya koyuyor. Örneğin, Can Kozanoğlu'nun, ülkemizdeki futbol yayıncılığının miladını oluşturan, taraftarlık kültürü, siyaset ve endüstrileşme ilişkisini irdelediği 'Türkiye'de Futbol “Bu Maçı Alıcaz”' adlı kitabı, 1990 yılındaki ilk baskısından sonra ancak 2002'de ikinci baskısını yapmış, sonrasında da bir daha yeni baskısı yapıl(a)mamış. Yine, ülkemizin önemli yayınevlerinden YKY'nin Genel Kültür Dizisinde yayınlanan 'Ayaktopu “Futbolun Öyküsü”' adlı arşivlik mini kitap 2005'teki ilk basımı ile kalmış. Son olarak ise, ismi artık neredeyse her futbol söyleşisinde deyim yerine kullanılan “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” adlı kitabın yayınlandığı 1996 yılından bugüne geçen 20 yılın ardından yalnızca 5 baskı yapmış olması da mevcut durumu, yani futbol yayıncılığı ile futbolun ülkemizdeki popülerliği arasında pozitif bir paralellik ilişkisi olmadığını net bir şekilde gösteriyor. Münir Üstün mevcut durumu, futbolu izleyen kitlede buna bağlı bir kültürün oluşmaması ile açıklıyor: “Futbol Türkiye'de henüz kültür olarak hissedilmiyor. Sadece paranın döndüğü bir alan oldu maalesef. Futbol tıpkı hayat gibidir derler ama ülkemizde bu sözün henüz bir karşılığı yok. Futbol deyince ülkemizde akla kavga, dövüş, küfür, çok bağıran cahil yorumcular, hakemlere saldıran taraftarlar, hakeme kart gösteren cahil futbolcular geliyor.” Tan Morgül ise futbol kültürü kitaplarının dünyanın farklı bölgelerine gore ülkemizin raflarında sadece “göz kırptığını” belirterek, futbol kültürünün eksikliğini, “Evet, oyun endüstrileşti, devasa paraların aktığı bir pazara dönüştü. Ama konu Türkiye olduğunda, bu endüstrinin kitapla, futbol kitabı okumakla pek bir ilgisi yok. Aslında sadece futbol kitabı da değil, futbol filmleri de izlenmiyor. Hatta daha da sert birşey söyleyeyim: Türkiye'de futbola değil, takıma-taraftarlığa ilgi var. Ez cümle, memlekette futbol da izlenmiyor“ çarpıcı tespiti ile aktarıyor. Üstün ve Morgül'ü doğrulayacak bir tespiti de hemen belirtelim. Dünya futbolunun gidişatını hem futbolcu hem de teknik adam olarak değiştiren, geçtiğimiz aylarda hayata gözlerini yuman Johan Cruyff'u anlatan ve ülkemizde de yayınlanan kitap 2006 yılında yaptığı tek baskı sonrasında bir daha basılmamıştı. Oysa ki Cuyff'un ölüm haberi geldiğinde sosyal medyada onun sözlerini ve fotoğraflarını nerdeyse paylaşmayan kimse kalmamıştı!
Ülke olarak sporla, futbolla, taraftarlıkla ilişkimizin sorunlu doğası, yayıncılıkta da kendini gösteriyor. Öyle ki, Münir Üstün bir başka ilginç tespite, “basketbol kitapları da yayınlıyoruz ve bu oyun Türkiye'de futbola gore daha az popüler olsa da, futbol kültürü kitaplarına göre daha fazla satıyor” vurgusuyla imza atıyor. Bu ilginç karşılaştırma belki basketbol ile ilgili daha çok popüler figürler ile ilgili kitapların basılması ile açıklanabilir. Futbol kültürü kitapları ise popüler figürlerden ziyade taraftarlık olgusu, futbol siyaset ilişkisi, futbolun bireysel ve kurumsal hikayesine odaklandığı için bir türlü popülerleşemiyor. Burada karşımıza, futbol deyince, Ronaldo, Messi, Ibrahimoviç ve Arda Turan gibi dünya ile ülke futbolunun ünlü isimlerinin biyografileri raflarda olacak, yoksa daha çok futbolun özüne ilişkin cevaplar arayan yayımlar mı, sorusu çıkıyor? Tan Morgül, içeriğin her zaman önemli olduğuna dikkat çekerek, bunun popülerlik kaygısı olmadan devam etmesi gereğine işaret ediyor: “İçerik mühim, hem de çok mühim. Az okunuyor diye de bu kitapların basılması durmuyor. İyi ki de durmuyor...”
Tüm bu çerçeveye bakıldığında, yayıncılık dünyasında futbol kültürü kitapları, taraftarlığın kurbanlarından biri. Kazanmayı her şeyin önüne koymuş bir taraftar profile, futbolun hikayesini satmak çok da mümkün olmuyor. Buna karşın yayıncılar geleceğe umutla bakıyor. Üstün, yayıncılar olarak futbol kültürünün gelişmesi konusunda ısrarcı olacaklarını, “Biz inatla hem yazarlar, hem editörler ve yayıncılar bu meseleye kafa yoruyoruz. İnanıyoruz ki spor kitapları çok satmalı çok okunmalı. El birliği ile sporun ve futbolun bir kültür olduğu bilincini insanlarımıza vermek istiyoruz.” diyerek açıklıyor. Morgül de tüm karamsarlığına rağmen, futbol kitaplarından ümidi kesmediğini “Tüm bu hezeyanıma rağmen, evet ilgide artış bekliyorum. Zira, kendim bizzat bu ilginin artışı için de birşeyler yapmaya gayret ediyorum” diyerek vurguluyor ve yeni bir çok kitabın yolda olduğu müjdesini de futbol severlere müjdeliyor.
* Ayaktopu futbolun öyküsü – alfred wahl -yky
* Türkiye'de futbol “bu maçı alıcaz!” – Can kozanoğlu – kıyı yayınları
* Futbol asla sadece futbol değildir – sımon kuper – ithaki yayınları
* Gölgede ve güneşte futbol – eduardo galeano – can yayınları
* Kaptan – marcel desaılly – profil yayınları
* Futbol ateşi – nıck hornby – sel yayıncılık
* Dünya gözüyle futbol – cogıto – yky
* Futbolun şifreleri – sımon kuper / stefan symanskı – ithaki yayınları








