
Rahmetli Emin Işık Hoca anlatmıştı:
Hasip Hoca akşam namazında çıkmış, arkadaşı Sırrı Bey ile tramvay bekliyordu. Şehzadebaşı durağı yine her zamanki gibi çok yoğundu. İnsanların çoğu işini bitirmiş veya daireden çıkmış, eve bir an evvel varmak için sabırsızlanıyordu.
Uzaktan bir adam yalpalanarak kalabalığa doğru geldi. Elinde bir şişe vardı. Sağa sola sallanmasından çakırkeyf olduğu anlaşılıyordu. Sırrı Bey içinden, “inşallah bu serseri bize toslamadan geçer gider!” diye geçirirken, genç, Hoca Efendi’nin tam da önünde durdu.
Elindeki rakı şişesini havaya doğru kaldırıp salladı, sonra Hasip Hoca’nın burnuna yaklaştırarak sordu yayvan bir şekilde:
“Hoca, Hoca, söylesene… Bu şişenin içinde Allah var mı?”
Sırrı Bey “Lahavle” çekti, ilk anda ne yapacağını bilemedi, bir yumruk sallasam mı diye düşündü.
Hasip Hoca ise gayet kibar, nazik ve şefkatle cevap verdi:
“A be evladım! Sen Allah’ı nerede ararsan, O, oradadır!”
Sarhoş, elini kalbine götürerek, “teşekkür ederim Hocam” dedi ve yoluna devam etti.
Hasip Hoca’da kızgınlık değil acıma duygusu ağır basmıştı. Ve ağlamaya başladı.
“Hocam, ne oldu niçin ağlarsın?”
“A be Sırrı ya!
Niçin ağlarım bilir misin? Bu yavrucağızın kim bilir ne derdi vardır ki bu hallere düşmüştür.
Biz de Rabbimizden gafil olsaydık hâlimiz ne olurdu?
Ya Rabbi! Sen bu yavrumuzu, bu hâlden kurtar ya Rabbi!”
…
Bir ay kadar sonra Sırrı Bey, Hasip Hoca’nın imamlık yaptığı camiye gider her zamanki gibi. Ezana daha yarım saat vardır. Cemaatten gelen yoktur. Hoca Efendi abdestini alıp camiye gelir. Kapıda Sırrı Bey onu beklemektedir.
“Şu minberin yanındaki şahsı görüyor musun?
“Evet Hocam.”
“Onu tanıdın mı?”
“Hayır, Hocam tanıyamadım.”
“Hani bir akşam tramvay durağındayken bir genç bize takılmıştı ya, işte o…”
Sırrı bey çok şaşırır. “Bu sarhoşun burada ne işi var?” diye düşünürken, Hoca Efendi’den açıklama gelir:
“O akşamdan üç dört gün kadar sonra, bir kuşluk vakti kapı çalındı. Açtım ki bir delikanlı. Hemen ellerime sarıldı, öpmeye başladı.
“Hocam beni tanıdın mı?”
“Yok evladım, tanıyamadım!”
“Hani geçenlerde size karşı bir saygısızlık yapmıştım. Ne olur beni bağışlayın Hocam, beni affedin.”
“Evladım ben zaten affetmiştim. Rabbim de affetmiş olmalı ki sen buraya kadar geldin!”
Genci içeri buyur ettim. O geceden sonra sabah kendine gelince yaptıkları aklına gelmiş, çok utanmış, üzülmüş ve beni bulmaya karar vermiş. Her akşam o vakitlerde durağa gelmiş. Nihayet beni görmüş bir gece ve takip etmeye başlamış. Evimi böylece öğrenmiş.
Bir şeyler ikram ettim. Sürekli ağlıyordu.
“Hocam ben namaz kılmak istiyorum, acaba yapabilir miyim?”
“Tabi evladım, dünyanın en kolay ve en güzel işidir namaz kılmak. Sana yardımcı olurum. Kur’an da öğretirim, namaz kılmasını da. Sen çok temiz ve değerli bir gencimizsin.”
Delikanlı artık benim en devamlı cemaatim. Çok saygılı. Çok efendi biri. Onu o kadar çok seviyorum ki…”






