|
Bir koroya katılmak

Bir dost grubuyla beraber bulunduğumuz kitapçıda, herkes Galatasaray''ın başarılarından söz ediyor. Futbola karşı en alâkasız olanlar bile, akıp giden sohbete kendilerini teslim etmişler. Arada bir söze karışıyor, maçtan bir sahne aktarıyor; ya mevcut bir yorumu takviye ederek, ya da canlı, refleks itirazlar geliştirerek durmaksızın harareti artırıyorlar.

O anda beklenmedik bir söz düştü meclise:

-Sen ne diyorsun kardeşim!.. Dün gece, İsmail Ağa Kur''an Kursu''nda bile Galatasaray''ın maçı izlendi. Çok büyük bir ekran kurulmuş, öğrencisi hocası hemen herkes bu maçı izlemiş. Sadece İsmail Ağa''da değil, uzak yakın bütün ülkelerde bu maç izlenmiş.

İsmail Ağa''ya yakın duran dostun aktardığı anekdotu duyunca, âdeta herkes bir şaşkınlığa düştü. Kimisi "vay be!.." çekti, kimisi "İşte, 28 Şubat''ın bir eseri daha" dedi. Bir diğeri de, çok şükür, "top"un, Hz. Hüseyin''in kafası olduğu şeklindeki eski kültürün dışına çıktık cinsinden sözler sarfetti.

Galatasaray acısı

Maçın ertesi günü, bindiğim arabanın şoförünün bir sözü geldi benim de hatırıma. Uzun sürmüş bir sessizliğin ardından gelen o sözleri unutmam zaten mümkün değil. Ben etrafa bakıp, dalgın vaziyette yol alırken, arabanın şoförü:

-Efendim dedi. Dün gece, kazandığımız maçın ardından, halkın galeyanınını görünce doğrusu bir hal oldum. Halk sokaklara taşmış, bütün mahallelerde konvoylar dolaşıyor. Uzaklardan yakınlardan durmaksızın silâh sesleri geliyor. Allah canımı alsın, Körfez Savaşı''nı andırıyordu. Fakat ortalıkta korku ve endişe yerine sevinç, memnuniyet, bir zafer coşkusu ve taşkınlığa varan bir galeyan söz konusuydu.

Şoför anlatmaya devam ediyor:

Bu hal beni, inanır mısınız, o kadar memnun ediyordu. Öyle olduğu halde de, birden, nasıl oldu bilmiyorum, içim "cız" etti. Ey Allah''ım dedim, bu milletin Galatasaray sevgisi, aynen bu hâl içinde, dini İslâma da yönelseydi, ne olurdu? Bu galeyan, bu sevinç taşkınlıkları, bu umûmî bir koroyu andıran korna sesleri, Allah''ın dinini teyide yönelseydi.

O anda, doğrusu ne diyeceğimi şaşırdım. Ama mutlaka bir şeyler de söylemem gerekiyordu. Bu ikiye bölünmüş; bir yanı buz bağlarken, öbür yanı kor ateşler içinde kalmış vicdanî ıstırabı telâfi etmek de gerekiyordu. Dedim ki:

Ne demek lâzım bilmem ki

Rüstem, bunlar sanıldığı kadar birbirine ters şeyler değil. Milletteki bu coşku, sırf Galatasaray ve bir futbol maçı dolayısıyla tezâhür ediyor olamaz. Bu millî bir mesele ve dinin dışında değil. Toplumun içinde ukde halinde bir şey başarmak, kendini kanıtlamak ve gerçekleştirmek gibi bir arzunun eseri. Bu halin dışında hissedemeyiz kendimizi. Kaldı ki bu manzara ne seni, ne beni rahatsız etmiyor. Güzel birşey ayrıca. Bir başarı karşısında, herkes ona ortak oluyor; ondan kendine bir pay çıkarıyor. Ne kadar güzel bir duygu bu. Biz de bu milletin bir parçası, bir unsuru olduğumuza göre, bırakalım kendimizi bu coşkunun içerisine.

Ben böyle söyleyince, Rüstem, televizyonlardan izlediği birbirinden kopuk yüzlerce anekdotu anlamlı bir bütünlük halinde sunmaya geçti. Hocam Arnavutluk''ta maç şöyle izlenmiş, Romenler böyle izlemiş. Makedonya, Bosna, Selânik bölgeleri de maçı aynen bizim içinde yüzdüğümüz duygularla takip etmişler. Sonra!.. Sonra benekledim: Kuzey veya Güney Irak''ta da benzeri havalar hakim değil miymiş? Kazakistan, Türkmenistan''da aynı şekilde. Hatta Kuzey Afrika ülkeleri Fas, Cezayir televizyonları maçı naklen yayınlarken, spikerlerin duyguları, heyecanları bir başkaymış.

İyi yönetmek ve başarı ihtiyacı

Ben bu araba sahnesini, kitabevinin küçücük odasında naklederken; sözü dikkatle takip eden bir dost, bütün bunları anlamlandırmak istercesine:

-Bu halkaları daha da genişletebiliriz. Bütün sömürge ülkesi halkları da aynı duygularla bu maçı seyretti. Hindistan, Pakistan, bütün Afrika ve Arap ülkeleri buna dahil. Hatta hatta maçı verirken, Alman ve Fransız spikerler bile Türk yanlısı bir duygu içine girmişler. İngiliz kibri karşısında, binbir türlü tarihi-siyasî sebepler yüzünden, o anda herkes Türkiye''den yana oldular. Tarihî Osmanlı coğrafyası ve bu coğrafyada yaşayan 30-40 ülke, Galatasaray''ın ve Türkiye''nin başarısından ortaklaşa haz duydular. Müşterek yaşanmış bir tarihin ve Türkler tarafından gerçekleştirilmiş bir başarının hasıl ettiği bu sonucu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Sonra bir başkası sözü aldı ve sıcak çayın buharı gibi, helezonlar halinde inip çıkan sözler söylemeye başladı: Bu ülkede herşeyin, Galatasaray gibi iyi yönetilmeye ihtiyacı var. Partiler, hükümetler, ekonomi ve devlet iyi yönetilebilirse, her alanda Galatasaray''ın başarısı gibi başarılar nasib olur bize.

24 yıl önce
Bir koroya katılmak
Dil kirlenmesi (1)
Ya tahammül ya sefer
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…