|
Yine kur hareketlerini konuşuyoruz
Son yıllarda ekonomide en çok konuşulan ve bir türlü gündemden düşmeyen TL’nin değer kaybı ya da güçlü dövizlere karşı
devalüe olmasıdır.
Dışa açık liberal ekonomiyi benimsemiş ülkelerde bütün ekonomik değişkenleri etkileyen parametrenin
döviz kuru hareketleri
olduğunu, yediden yetmişe bütün halkımız yaşayarak öğrendi.
Türkiye’nin çözmeye çalıştığı temel ekonomik problemlerden en önemlisinin
enflasyon
olduğunu bilmekteyiz.
Enflasyonun, talep kısma amaçlı faiz artışı ya da mali disiplin uygulaması sonrasında bir türlü düşürülememe nedeninin
kur artışından kaynaklı maliyet enflasyonu
olduğunu görmeliyiz.

Türkiye ekonomisi verileriyle yapılan bir akademik çalışmada dolar/TL kurunda yüzde 10’luk bir değer artışının enflasyon üzerinde yüzde 1,5-2 puan etki ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

**

Dolar artışından en fazla etkilenen kalemler arasında
gıda
(tarımsal girdi fiyatları artışı ve tarımsal ürün ithalatı) ve
mutfak harcamaları
öne çıkmaktadır.

İthal girdi kullanılan ev eşyası, otomobil, bilgisayar ve elektronik ürünler de döviz kuru artışından nasibini alıyor.

Diğer bir deyişle kurdaki yükseliş
iğneden ipliğe her şeyi pahalılaştırdığından
bütün toplumu-refahını yakından ilgilendirmektedir.
Dış borç servisinin TL karşılığının artması, CDS prim artışı nedeniyle borçlanma maliyetlerindeki yükseliş, şirket bilançolarındaki bozulma, enerji maliyetlerinde artış, sıcak paranın geri dönüşü
dolar artışından kaynaklı başlıca maliyetler
olarak karşımıza çıkmaktadır.

**

Mart ayında Merkez Bankası’nın beklentilerin üzerinde 200 baz puan faiz artışı dolar kurunu 19 Mart'ta 7.20 lira düzeyine kadar çekmişti. Sonrasında yaşanan görev değişimi ile 2. haftanın 2. iş gününde 8.30’ları aşması dalgalanmanın bir süre daha devam edeceğini göstermektedir.

Önce bu artışta
sadece MB yönetiminde yaşanan değişikliğin sebep olmadığını
söyleyelim. Çünkü Türkiye kadar olmasa bile
gelişen ülkelerin büyük kısmında ulusal paralar dolara karşı değer kaybetti.
Hatta buna
gelişmiş ülke paraları dâhil
edilebilir. Fakat TL değer kaybetme oranı yönünden Meksika Pezosu ile birlikte diğer ülke paralarından ayrışmış.
ABD’de aşılama hızındaki artış, 3 trilyon dolarlık uzun vadeli altyapı harcama planı, dolar endeksinin 200 günlük ortalamaların üzerinde seyretmesi (son 1 ayda 89 seviyesinden 93’e çıkmış), 10 yıllık tahvil faizlerinin yüzde 1,75’e çıkması doların güçlenmesindeki
dış kaynaklı gelişmeler.

Buna, MB Başkan değişimi, döviz rezervlerindeki düşüklük, risk primi (CDS) artışı, Covid 19 vaka sayılarındaki artış nedeniyle hafta sonu kapanma sınırlaması, güven kaybı ve belirsizlikten beslenen spekülatif söylemler eklenince kurlarda hızlı artış kaçınılmaz olmuş.

**

Yeni Başkan Kavcıoğlu’nun “Nisan ya da sonrasında hemen faizler inecek diye önyargılarının olmadığı, enflasyonu yüzde 5 seviyesine indirme hedefi doğrultusunda hareket edecekleri” açıklamasına rağmen niyet okuyucu köşe yazarları ‘bunun inandırıcı olmadığını söyleyerek’ spekülatörlerin değirmenine su taşımaya devam etmişlerdir. Gerekçe olarak da başkanın “faizlerin indirilmesi” düşüncesini yansıtan geçmiş yazıları gösterilmektedir.

Yine,
“politika faizlerini enflasyon üzerinde belirlemeye devam edeceğiz”
açıklaması izlenecek politikalar konusunda piyasalara güven telkin etmeye yönelik yerinde açıklama olarak kabul edilebilir.

Cumhurbaşkanlığı ekonomi danışmanlarından Cemil Ertem’in “dalgalı kur rejiminden taviz verilmeyeceği, hiçbir şekilde sermaye kontrolünün gündemde olmayacağı” açıklamaları da piyasanın durulması için verilen destek mesajları olarak görülmektedir.

Burada
elindeki silahların etkisi azaltılmış
(faizler tavan yapmasına rağmen kurlar artıyor)
Merkez Bankası yönetiminin işinin zor olduğunu
yineleyelim.

**

Zinde güçlerin çağlar ötesi hedefinin
dünyanın neresinde bir sorun olursa bunun en ağır bedelini Türkiye’ye yaşatmak
olduğunu biliyoruz. Yani mesele sadece ekonomik değildir.
Bu hedefi bertaraf etmek için
siyasi ve ekonomik istikrarı daim kılacak
güvenli, demokratik kurumların hatasız işlediği,
savrulmayan bir ekonomik yapı inşa etmek
gerekmektedir. Bunun ilk ve en önemli adımı olarak
ithalat bağımlılığını sona erdirecek sanayi dönüşümü ile başlanabilir.
#Liberal ekonomi
#Döviz kuru
#Enflasyon
#TL
#Dolar
#Gıda
#CDS
#Merkez Bankası
#Şahap Kavcuoğlu
#Cemil Ertem
3 yıl önce
Yine kur hareketlerini konuşuyoruz
AK Parti’nin kimliği, kurucu ilkeleri ve ruhu…
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…