|
Ne yapmalı? Ne yapmamalı?
Kılıçdaroğlu'nun dün ilginç bir açıklaması oldu. “Çoğunluğu, yüzde 60'la muhalefet oluşturuyor. Hükümet kurma görevi onlara verilmelidir…” diyordu. Meclis'in dengeleri değiştiğine göre CHP lideri belli ki muhalefet-iktidar ayrımını, yüzde 60 yüzde 40 bölüştürmesini biraz keyfi yapıyor.

Seçim sonrası ana gerilim ekseninin AK Parti ile diğer partiler bloğu arasında olacağını varsaymak pek gerçekçi değildir. Ya da şöyle söyleyelim: HDP-MHP-CHP arasında ilkesel ve siyasi bağlar oluşabileceğini, bu bağları AK Parti karşıtlığının kurabileceğini varsaymak, AK Parti'yi iktidardan uzaklaştırmayı ülkenin tek ve ana sorunu ilan etmek, bunu Kürt meselesi başta olmak üzere pek çok konunun önüne geçirmek en azından sübjektif, egosentrik bir siyasi okuma ve beklentidir.

Elbette siyasi partiler kendi aralarında konuşup anlaşırlarsa, bunu deklare ederlerse, böyle bir kapı açılır. Ancak keskin haritalar çizmeden önce böyle bir noktaya gelmek gerekir. Örneğin Kılıçdaroğlu'nun kategorik olarak reddettiği Cumhurbaşkanı'yla istişare önerisini kabul etmesi gerekir.

Aynı anda hem çatışmacı hem kurucu, hem dışlayıcı hem inşa edici olmak pek mümkün değildir.

Türkiye 12 yıllık tek parti iktidarı döneminden çıktı ve koalisyonların kaçınılmaz olduğu bir evreye giriyor.

Koalisyon Türk siyasi hayatında çok başarılı örnekleri olan hükümet tarzları değildir. Uzlaşma kültürü eksikliği, kuvvetli egolar, ataerkil siyasi parti yapıları, partizan siyaset ve devlet geleneği, koalisyonları sıkça istikrarsızlık aracı ve gerginlik nesnesi kılmıştır. Bu durum ekonomiden diğer konulara kadar devletin, toplumun ve piyasanın dengesini bozmuştur.

Veri buysa, Meclis'te temsil hakkı kazanan siyasi partilerin önündeki en önemli mesele, meydan okuma, suni şemalar kurma, hesaplaşma arayışına girme hamlelerinden önce, koalisyon ve hükümet istikrarını hedef almaktır. Türkiye'ye uzlaşma kültürü, siyasi farklılıkların etkileşimi ve birlikte yaşaması konusunda çıta atlatmaya çalışmaktır.

Bir koalisyon protokolü, bir koalisyon hükümetinin programı belli sınırlara sahiptir. Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları da dikkate alırsak bu sınırlar etrafında ana çerçevenin unsurlarını tanımlamak zor olmaz:

Bunlar politikalar ve uygulamalarda bir önceki dönemin aksaklıklarının ve aşırılıklarının süreklilik, hukuk ve siyaset kuralları içinde giderilmesidir. Kürt sorunu ya da çözüm süreci gibi önümüzde duran, beklemeye tahammülü olmayan konularda ortak bir dil ve yol bulunmasıdır. Önümüzdeki dönemi reformlar, dış politika ve ekonomideki ana eksenler etrafında belki bir süre koyarak ya da seçim gibi hedef koyarak tanımlamaktır.

En önemli hedef farklı siyasi parti ve eğilimlerin birlikte yönetme alışkanlığını geliştirmeleri ve bunu öğrenmeleridir.

Buna karşılık olmaması gereken ya da en akılsızca iş, bir tür devr-i sabık hedefi koymak, daha çıkışta ve ilke olarak herhangi bir siyasi partiyi dışlayan (bu AK Parti olabilir, HDP olabilir) bir cephe hükümeti oluşturmak ve amaçsız bir hesaplaşma evresi başlatmaktır.

Nitekim bunu arzulayan, dile getiren pek çok aktör var.

Siyasi partiler bir yana AK Parti'ye yönelik bakışlarını ve eleştirilerini bir öfke noktasına taşıyanlar, tek bir noktaya, Tayyip Erdoğan'ın kişiliğine, politik vurgularına sabitlenenler, ülkedeki tek dinamiği mevcut ataerkil yönetim tarzı olarak görenler, bugün seçim sonuçlarının getireceği sınırlama ve törpülemeyi görmekten uzaklar.

Nedir bu sınırlama ve törpülemeler?

Bir koalisyon hükümeti karşısında cumhurbaşkanın icracı olma imkanlarını kaybetmesi, farklı ittifaklara açık dinamik yapısıyla TBMM'nin ulaşacağı eylem ve karar gücü, yasalardan uygulamadan kaynaklanan basın iktidar ilişkisinin ivemesinin değişecek olması, tek parti iktidarının yargı üzerine oluşturduğu doğrudan yönledirici etki kırılma ihtimalidir.

4 bakana dair yolsuzluk dosyaları her hangi bir koalisyon protokolünden bağımsız olarak zaten bir tek öneriyle Meclis'in önüne gelecektir.

Bunun ötesinde tahkir arayışı, örneğin partilere yönelik Erdoğan'la görüşmeyin, meşru kabul etmeyin telkini, AK Parti'siz iktidar kurulsun çağrısı, Erdoğan saraydan atılsın beklentisini simgesel olarak yeni dönemin ana politikasına indirgeme, akıl dışılıktan başka bişey değildir.
#Seçim sonrası
#kılıçdaroğlu
#ak parti
9 yıl önce
Ne yapmalı? Ne yapmamalı?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak