|
Yarınlara dikkat!
Aşırı siyasallaşma, toplumsal ve siyasal hafızayı tahrip eder. Şimdiki zamanı mutlaklaştırır, dünü şimdiki zamanın beklenti ve okumalarına memur kılar.

2006'yı, 2007'yi hatırlayan ve o gün olduğu gibi anlamlandıran var mı, bugün?

Kritik yıllardı, sert olay ve tespitlerin yıllarıydı.

Bugün ise kimi geri dönüşlerle, kimi aklamalarla, yeniden tartışılıyorlar, adeta yeniden yazılıyorlar.

Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan Muhtırası, Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı, Temmuz seçimleri, yüzde 47 oy alan bir siyasi partiye açılan kapatma davası…

O yıllarda Türkiye üç vahim hadiseye tanık olmuştu.

Rahip Santaro'nun öldürülmesi, Hrant Dink suikastı ve Malatya'da üç Hristiyanın vahşice katli...

Ortak noktaları olan hadiselerdi bunlar.

Olaylarda sanıklarla maktuller arasında daha önceden tanışıklık, ilişki, husumet yoktu...

Cinayetler maktullerin kimlikleri ve düşüncelerinden ötürü işlenmişti...

Her bir cinayet, sokak arasından çıkmış, kuvvetli bir ihtimalle bu yönde davranmaları telkin edilmiş, 16-20 yaşındaki «çocuklar»ın ya da “adamlar”ın işleriydi...

Rahibi vuran 16 yaşında bir çocuktu. Mahkûm oldu. Yönlendirildiğini ima etti, kim tarafından yönlendirildiği ise meçhul kaldı...

Dink'i vuran 18 yaşın altındaki sanığın ilk kademe yönlendiricileri biliniyor, ikinci ve daha derindeki kademelere giden yollar şu anda tıkalı...

Malatya katliamını yapanlardan bazılarının “motivasyonu”nda askerlik görevini yaptıkları birliklerde kimi kişilerle kurdukları ilişkilerin belirleyici olabileceğinden şüphe edildi, sonra şüphe edenlerle ilgili kuşkular oluştu ve dava havada kaldı...

Bu cinayetler Türkiye'deki kirli bir dokunun siyasi cinayetleri, her birinde ipuçları “kamusal alanın derinlikleri'ne uzanıyor...

Ve hiç biri hak ettiği hukuki ve siyasi önemi çerçevesinde ele alınmadı, alınmıyor, alınamıyor...

Bunun çeşitli nedenleri var...

İlk neden kendisini koruma refleksiyle hareket eden devlet memurlarının tutumu ve bu tutumu mümkün kılan devlet anlayışı...

İkinci neden Türk yargı mensuplarının zihniyeti ve özgürlük kavramının ruhundan uzak davranışları...

Bir hâkim örneğin, tüm siyasi kanaatlerini devreye sokarak, tarihte olmuş bir olayın beğenmediği şekilde nitelenmesini “Türklüğe hakaret” olarak kabul edebildi bu ülkede.

Bir savcı Alman vakıfları davasında, bu vakıfların aleyhine yazılmış, aşırı bir siyasi görüşün ifadesi olan bir kitabı satır satır iddianame haline getirebildi.

Kuşku, korku, savunma refleksi, vs...

Nitekim misyonerlik meselesi tüm cinayetlerin merkezindeydi.

2000'li yılların başında AB rüzgarları eserken Ecevitlerin bile diline pelesenk olmuş, MGK'da tartışmalara girmiş misyonerlik faaliyetleri ve buna karşı tedbirler (bir kısmı Ergenekon davası sanıklarına kadar uzanmıştır) siyasi hayatın derin yönlendiricileri arasındaydı.

İddia, AB'yle müzakereleri engellemek için milliyetçiliği beslemek, bu istikamette misyonerlik iddialarını ortaya atmak, ardından toplumsal reaksiyon havasındaki Hristiyan cinayetleriyle beslenen dalgayı siyasi iktidarı yerinden indirecek seviyeye çıkarmaktı. Laikçi hassasiyet ile milliyetçi hassasiyetin buluşmasından oluşan ulusalcı dalgaya yol vermekti.

Sonra dönem değişti.

Bu kez, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Hristiyanları, daha doğrusu Hrant Dink'in, olayları askerin üzerine atarak orduyu tasfiye edebilmek, Ergenekon, Balyoz gibi davaların açılmasına vesile olmak için öldürüldüğünü ima ediyordu. O da hedefe ilk davaları açanları ve yürütenleri koyuyordu.

Bugün neredeyiz?

Bugün algıları yöneten ve zihinleri kuşatan, sadece şimdiki ana ait bir kutuplaşma, aklama ve suçlama silsilesidir.

Her şeye rağmen geriye dönüp baktığınızda, söz konusu olayların hakim düzenin derin yapıları tarafından gerçekleştirildiğini görürsünüz. Hedefinin değişimi ve o dönem onu taşıyan aktörleri baltalamak olduğu açıktır.

Bugün mesele, güncel siyasetten arınıp bunları ortaya çıkaracak bir tutumun, iradenin eksikliğidir.

Bu eksiklik alttan üste, üstten alta bir anda her kademeyi kuşatabilir.

Güney Doğu'daki ortam yeni sinyaller veriyor.

Şehir ortasında yüzlerce kurşun uçuşuyor.

İzler birbirine karışıyor.

Denetime dikkat!

Hukuka dikkat!

Asayiş düzenine dikkat!

Ve yarınlara dikkat!
#Ergenekon davası
#siyasallaşma
#Güney Doğu
#İlker Başbuğ
#Ergenekon
#Balyoz
8 yıl önce
Yarınlara dikkat!
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı