|
Halkla İlişkiler"in nur topu gibi bir krizi oldu

Bir hatırlayalım… Önceki günkü yazımızda Smart Power"la ancak Smarter Power"la başa çıkılabileceğinden söz etmiştik.

Toffler"lerin üç dalga teorisinin üstüne oturtursak, durum şudur: Tarım Toplumu (Feodal düzen) döneminde "hard power" (sert güç) geçerliydi; Sanayi Toplumu döneminde (Liberal düzen) "soft power" (yumuşak güç) devreye girdi. Bilgi Toplumu"nda ise (Küresel düzen) iş, ilişki ve iletişim yönetimi türlerine ve tabii ki siyasi iletişime "smart power" (akıllı güç) egemen oldu.

31 Mayıs, algılama yönetimi açısından aysbergin hemen altında belli belirsiz görünen kütleyi işaret etme anlamında bir milattır. Son bir aydır olanları anlamak ve anlamlandırmaktaki başarımız, konuya ne derece "smart" yaklaştığımızla birebir ilintilidir…

Üniversitedeki derslerimizde ve seminerlerde sık sık tartışırız: Halkla İlişkiler ile Hâlkla İlişkiler arasında ne fark vardır?

Hâlk"ın, gerçek değil –çünkü gelişimin, değişimin zekâsı ve aklı gerçek elitlerdir- sözümona "âlâ Turka" elitler ve / veya kendisini elit sananlar, ya da yokluk içinde elit yerine konanlar için kullanıldığı âşikârdır… Eğer ağırlığı ülke ya da dünya çapında kanıtlanmış olmayan bir ödülün "gecesinden" söz ediyorsak, etkinlik daha çok bir "hâlkla illişkiler" olayı olarak algılanır.

Halk"tan kasıt ise "ikna" bağlamında etkilemeyi düşündüğümüz, algısını yönetmeye talip olduğumuz hedef kitledir!..

Bu ikisi birbirine karıştırıldı mı, ortaya nur topu gibi bir kriziniz çıkabilir… Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD"in son Altın Pusula Ödülleri dağıtıldığı gece İstanbul Valisi Avni Mutlu"ya ben dahil dernek üyesi tüm PR uzmanlarını temsil eden bir adet Halka İlişkiler Ödülü verilmesi olayında olduğu gibi…

Hiçbir zaman tam anlamıyla üst üste gelmeyen (identik olmayan) "Hakikat" (Wahrheit) ve "Gerçeklik" (Wirklichkeit), bir kez daha çatışmış, gerçeklik algıyı bozmuş ve internet ortamında TÜHİD"in almadığı saldırı kalmamış, halkla ilişkilerin zaten yerlerde sürünen itibarı (Bkz. Era"nın sektörler araştırması) bu sayede bir darbe daha almıştır…

Vahap Munyar kardeşimiz de TÜHİD jüri üyesiymiş. Dünkü yazısında bir diyalogu aktarmış. Aynen alıyoruz (Parantez içindeki tespitler bize ait):

"Altın Pusula jürisinde ben de vardım (hakikat). İstanbul Valiliği"nin okullarda depremle ilgili bilinçlendirmeyi kapsayan "Harekete Geç" projesiyle ödüle değer görüldüğü yarışma, Gezi Parkı"yla gündeme gelen olaylar öncesi sonuçlandı (gerçeklik).

Vali duraksadı:

- Ne yani, jüri Gezi Parkı olayları sonrasında toplansaydı bize bu ödülü vermeyecek miydi? Ödüller projelere verilmiyor mu? (hakikat).

- Proje hak etse de o noktada işin içine o anki gündem ve duygular girebilir (gerçeklik).

Jüri Başkanı Metin Yurdagül araya girdi:

- Sayın Valim, TÜHİD"in kriterleri çok şeffaf. Jürimiz de çok objektif değerlendirme yaptı. Sanırım sonra da toplansak siz yine ödülü alabilirdiniz. (Temenni – "wishful thinking" karşılığı)

Hüseyin Avni Mutlu, şu öneriyi ortaya attı:

- TÜHİD, Gezi Parkı olaylarına müdahale ile başka ülkelerde benzer olaylara müdahaleyi karşılaştıran bir çalışma yapsın. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak? (gerçeklik).

TÜHİD Başkanı Fügen Toksü, anında çağrısını yaptı:

- Sayın Valim, bizim yarışmada "Kriz yönetimi" de ayrı bir kategori olarak var. Pek katılan olmuyor. Kurumlar kriz yönetimini pek paylaşmıyor. Buyurun başvurun, 13"üncü Altın Pusula"ya "Gezi Parkı krizi"yle katılın (Kendi krizini yaratıp, kendi ayağına kurşun nasıl sıkılır)…"

Bu noktadan sonra TÜHİD ne yapsa, ne söylese aleyhine çalışacaktır. Çünkü hakikatle gerçeklik, hâlkla ilişkilerle halkla ilişkiler birbirine girmiş "Smarter Power" devre dışı kalmıştır.

Penguen belgeselinin yayın saati de çok önceden planlanmıştı (hakikat). Ayrıca penguen belgeseli algılanan kanalda değil diğerinde gösterilmişti (hakikat). Oysa kabak hiç hak etmediği halde diğer kanal başına patladı (gerçeklik)…

Vali beye ödül verilmesi bambaşka bir proje için çok önceden jüri tarafından kararlaştırılmıştır (hakikat). Ancak herkesin dün itibariyle algısı Vali"ye Gezi olaylarında gösterdiği "üstün nitelikli iletişim kabiliyeti" yüzünden (ilk gün tespit etmiştik başarısız olduklarını) verildiği yolundadır (gerçeklik)…

Arafta durmanın bedeli

Akil İnsanlar Heyetiyle Marmara bölgesinde çalışmalar yapan Deniz Ülke Arıboğan hoca, Zaman gazetesinden Emine Dolmacı"nın sorularını yanıtlarken son 10 yıldır uluslararası dengelerin yeniden kurulduğu bir dünyada Türkiye"nin de birikmiş enerji atımını açığa çıkardığını söylüyor. Pazar günü "Erkam Tufan"la Analiz" adlı TV programında da özetle dünyadaki iki farklı kapitalizm uygulaması olarak ABD-Avrupa ve Doğu"nun Çin-Rusya modellerine işaret etmişti.

Deniz Ülke hoca, Doğu"nun sınırlı demokrasisine rağmen dinamik pazarlar içinde sistemi çalıştırdıklarını, Türkiye"nin de bu iki kapitalist model arasında arafta durduğunu ifade ediyor. Cumhuriyet döneminin egemen sınıfının da yerini yeni aktörlere bırakmasının ve bunun yarattığı enerji birikiminin de altını özenle çizen Hoca"ya sorulabilir:

Peki arafta durmanın bedeli nedir? Cevabını da tüm röportajın içinden bulmak mümkün. Katılırsınız ya da katılmazsınız ama Hoca"nın tespiti şöyle:

"ABD yönetimi ile en iyi ilişkilerinizin olduğu bir noktada, en büyük muhalefeti yine ABD içerisindeki bir gruptan görebilirsiniz. Bu bakımdan devletsel değil, siyasal hatlardan ve türdeş olmayan aktörlerden söz etmeliyiz. Özetlersek bir tarafta Türkiye"nin dış politika hattının ve dünya üzerindeki konumlanışının değişmesinden rahatsız olanlar; öte tarafta Erdoğan hükümetinin 3. döneminde daha otoriter bir çizgiye doğru evrildiğini ve bunun Türkiye"ye biçilen rol modeline aykırı olduğunu düşünenler var. Arkalarda da "ittifakları koparırsan çok da güçlü olamazsın" mesajı ile Erdoğan ile yeni anlaşma yapmak isteyenler var."

Deniz Ülke Hoca"nın analizini elbette çok önemserken, AK Parti hükümetinin bu konjonktürel ortamda belirleyeceği stratejilerin, iç ve dış hedef kitlesi tarafından (tüm seçmenler ve ilişkide olduğu ülkeler tarafından) "satın alınıp alınmayacağı" ile de ilgilenmek gerek. Başbakan"ın hem sınırlı demokrasisi ile Şanghay 5"lisine hem de her zamanki janjanlı "özgürlükçülük" söylemiyle beraber küresel finans kriziyle baş etme çabasındaki Batı"ya dönük mesajlarının nihayetinde bir "arafta kalma" duruşuyla bağdaşmayacağını düşünmek için çok fazla kanıt var elimizde.

Sayın Erdoğan"ın dış politikaya ilişkin siyasi iletişim stratejisinde arafta, iki arada bir derede kalmayı reddedeceğini ve Sayın Ahmed Davutoğlu"nun büyükelçilerimizden talep ettiği son raporları birlikte değerlendirdikten sonra ittifaklar meselesinde yeni bir yol haritasıyla yola devam etmek isteyeceği düşünülebilir. Sevgili hocamın, sözünü ettiği "enerji birikimi"nin açığa çıkmasından sonra durum bunu gerektiriyor çünkü.

Bizler transformasyonu istediğimiz kadar "okumaya" çalışalım, iç ve dış hedef kitle bu dönüşümü bağrına basmazsa, geriye adım atmak da mukadderdir. Bağrına basarsa da ileriye... Başbakan durmayacağını söyledi ve "araf"ın da Sayın Erdoğan için hayırlı bir durak olmayacağı açık… Obama ve ardından Putin"le yaptığı uzun telefon görüşmeleri, "enerji birikimi"nin 31 Mayıs-19 Haziran arasında açığa çıkmasıyla bizim büyükelçilerden gelecek raporlar, AK Parti AR-GE toplantılarından elde edilen sonuçlar ve elbette Çözüm Süreci"ne dair akil heyetlerinden gelen değerlendirmeler ile önümüzdeki günlerde diplomasi dili, bize neler söyleyecek hep birlikte göreceğiz.

11 yıl önce
Halkla İlişkiler"in nur topu gibi bir krizi oldu
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset