Her darbe sadece demokrasiyi değil toplumu da yaralıyor. Bu haliyle her darbe öncesi ve sonrasıyla tarihçilerin ve siyasilerin ilgi alanına giriyor. Ancak yakın tarihe dair çalışma eksikliği de ne yazık ki giderilemiyor. 43 yılın ardından 12 Eylül darbesinin sebep ve sonuçları üzerine yeterli çalışma yapılmadığını düşünüyorum. Bu konuda ciddi bir kitap da yazılmış değil! Üstelik bu konuda her geçen gün yeni belgeler gün ışığına çıkarken, tanıkların çoğunluğu hayattayken en azından bir sözlü tarih
Her darbe sadece demokrasiyi değil toplumu da yaralıyor. Bu haliyle her darbe öncesi ve sonrasıyla tarihçilerin ve siyasilerin ilgi alanına giriyor. Ancak yakın tarihe dair çalışma eksikliği de ne yazık ki giderilemiyor. 43 yılın ardından 12 Eylül darbesinin sebep ve sonuçları üzerine yeterli çalışma yapılmadığını düşünüyorum. Bu konuda ciddi bir kitap da yazılmış değil! Üstelik bu konuda her geçen gün yeni belgeler gün ışığına çıkarken, tanıkların çoğunluğu hayattayken en azından bir sözlü tarih çalışması mutlaka kayıtlara geçirilmeli.
…
“İş adamları havaya uçuyor” notunun altında Erol Sabancı’nın darbeden kısa süre önce kendilerine anlattıkları aktarılarak şöyle deniyor: “Adana yakınlarındaki fabrikalarından birinde radikal solcular, genel müdürün odasındaki Atatürk portresinin altına ‘Kapitalizmin Uşağı’ yazılı bir pankart asmışlar. Bu pankart, yönetim kademesindeki hemen herkes, çalışanların büyük çoğunluğu, kolluk kuvvetleri gibi birçok kişi için hakaret niteliği taşıyor olmasına karşın hiç kimse bu pankartı kaldıramamış. Yöneticiler, radikal işçi liderlerinden tepki görmekten -hatta öldürülmekten- korkuyorlarmış, işçiler radikal liderleri tarafından sindirilmiş. Kolluk kuvvetleri de harekete geçerlerse Ankara’dan destek alıp alamayacaklarından emin olamıyormuş. 12 Eylül gününe kadar hiçbir şey yapılamamış ve o gün bu pankart kaldırılmış.”
Houghton 27 Eylül 1980 tarihinde Washington’daki ABD Dışişleri Bakanlığı ve ilgili diplomatik temsilciliklere gönderdiği “Özel” ibareli yazışmada görüştükleri kişilerin genel olarak darbeyi onaylar bir tavır içinde olduğunu ve şiddet olaylarında kayda değer bir azalma görüldüğünü belirtiyor.
12 Eylül başta olmak üzere darbelerin araştırılması konusunun altını çizerken, darbelerle ilgili yeni belgeleri kapsayan, daha geniş, derinlikli belgesel, film, kitap çalışmalarının sayılarının artması gerektiğini de özellikle vurgulamak istiyorum.
“Sanki bünyevî bir bedbinlik, ‘olmuyor... olmuyor’ havası, bir sihir gibi talihsiz CHP’nin yakasına yapışmıştır ve onu bırakmamaktadır. Bu, elbette ki yüksek kademeleri işgal eden zatı şeriflerin gerçek bir canlılıktan, hayatiyetten, aşk ve imandan mahrum bulunmalarıyla yakından alakalıdır. (...) CHP’nin bayrağı açıldığı gün, yürümek istediğimiz yolda mesafe alışımız inanılmaz derecede sürat kazanacaktır. İş, o bayrağı açacak rüzgârı yaratmaktır.”
“Bilir misiniz ki,
CHP şöyle bir canlansa, adam olsa, bu memleketin, bu milletin, hükûmetin ve kendi genel başkanlarının karşı karşıya bulunduğu güçlükler
yarı yarıya kaybolur.”
Bilin bakalım bu satırlar kaç yıl önce yazılmış. Tam tamına 60 yıl önceye 1963’e ait olan bu yazı İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in çıkardığı Akis Dergisi’nden…1954 yılında yayına başlayan Akis Dergisi demokratlar ve halkçılar kavgasının çok önemli bir ayağını oluşturuyor… Dergi 27 Mayıs 1960 darbesinden bir ay önce kapatılmış. Bundan sonraki sayısı üzerine bir çarpı işareti atılmış olan “sabık Başbakan” Adnan Menderes kapağı ile çıkıyor. Derginin 1963 Ocak sayısında Menderes için “Asılmayı hak etti” cümlesi yer alıyor.
Dergi dönem olayları ile ilgili yorumların yanı sıra CHP’deki iç çekişmeler ve kavgalar hakkında da önemli ipuçları veriyor. Siyasi tarihimizin değişmeyen iç çekişmelerine dair de bize “her şey tastamam geçmişte de aynıymış!” dedirtecek yazılar var.
1963’deki yerel seçim öncesinden iki örnek: “CHP’nin derlenip toparlanma ve daha insicamlı, disiplinli ve idealleri belli bir parti haline gelme gayreti önümüzdeki mahalli seçimlerin bir hazırlığıdır… İnönü: “Bu seçimlere kesin olarak halka tam güven veren bir siyasi teşekkül olarak gireceğiz!”
CHP’li aydınlar ve kitlenin ruh halinin okunabildiği dergiyi Prof. Dr. Cemil Koçak şu başlıklarla dönemlere ayırıyor: 1954-1957 “ümit ve hayal kırıklığı.” 1957- 1960 “öfke ve isyan.” Bu dönemde çıkan yazılar günden güne artan siyasi tansiyonun dergi tarafından yönlendirildiğini, ihtilale giden yolun taşlarının bu “öfke ve isyan” havası ile döşendiğini de gözler önüne seriyor.
Cemil Koçak’ın ifadesiyle hemen herkes tarafından CHP’nin resmî yayın organı olarak okunan Akis’in rolü ve önemi siyasi istikamet çizmekten daha fazlaydı. “Aydınlar” olarak adlandırdığı bir zümrenin dünya, Türkiye, siyaset, toplum, kültür ve hayat tarzına dair anlayış ve görüşlerini şekillendirmeyi vazife edindi. Bu derginin aynasında Cumhuriyet’in birkaç nesli için hâkim ideoloji hâline gelmiş bir siyaset ve dünya görüşünü okumak mümkün.
Türkiye’de darbelerin tarihi kadar muhalefetin tarihi de yeterince yazılmamış. Böyle olunca mükerrer olaylar, bir düşüncenin ucunun nereden başlayıp nerede bittiği çok ayırt edilemiyor. Bu pazar günü Türk Kahvesi programında konuk edeceğim kıymetli tarihçimiz Cemil Koçak için çalışırken Akis’e dair yayına hazırladığı Vakıfbank Kültür Yayınları’ndan çıkan seri kitapların sadece CHP değil, darbelere imkan hazırlayan zihniyet açısından önemli bir kaynak olduğuna inanıyorum.