|
Bacak sayesinde yazar olan adam!

Bazen “Şu öyle olmasaydı, böyle olur muydu?” derim..

Örneğin, asansörü bulan adam her kimse, bu kişinin dünyanın en büyük çevrecisi ilan edilmesi, hatta “Dünya Çevre Ödülü” isminin, asansörü bulan kişinin ismiyle anılması gerektiğini düşünürüm.

Çünkü asansör olmasa idi ne çok katlı apartmanlar ne gökdelenler ne de plazalar olacaktı..

Dolayısıyla, “dikey” yapılaşma yerine “yatay” yapılaşma olacak ve belki de saksılara konulacak toprak bulmakta bile zorlanacaktık.

Hatta saksılara konulacak toprak bulmakta bile zorlanacağımızdan, yabancıların Türkiye''de arazi satın alması imkanı da pratikte olmayacak ve böylece "vatan elden gitmeyecekti"(!)

Dolayısıyla, asansörü bulan kişinin fotoğrafı, doğum yıldönümlerinde, Doğu Perinçek''in "Aydınlık" isimli dergisinde her yıl düzenli olarak kapak konusu olarak işlenmelidir!

Keza, bugün yerleşim birimlerine baktığımızda “en yeşil” bölgeler, "doğası gereği" yatay bir şekilde yapılaşmış olan gecekondu semtleridir.

“Tabiyatıynan”, “Asansör icat oldu tabiat bozuldu” diye bir yargıya da varılabilir.

Bununla beraber, asansörü bulan kişinin, asansörü sırf “yeşillik olsun diye” bulmadığı da ortadadır.

Bazı icatların veya bazı kişilerin yahut bazı olayların “tarihi, kişisel ve sosyolojik seyri” de böyledir.

Örneğin, ben bugün Yeni Şafak''ta yazıyor isem, bunu “Vedat Yenerer''in bacaklarına” borçluyum!

Gerçi yazarlığa başlamam konusunda hep şu isimleri anardım:

1) Daha önce yazarlık konusunda hiçbir tecrübem olmamasına karşın bana İnternethaber.com''da köşe tahsis eden Hadi Özışık''ın bende ayrı bir yeri vardır.

2) Yazılarımı tebrik etmek için telefon açan ve kendisiyle daha önce tanışmadığım Mehmet Barlas''ın yazarlığa başlamamda değil ama yazar olarak kalmamda katkısı çok büyüktür. Çünkü sadece telefonla beni motive etmemiş, sahibi olduğu Haberx.com''a 30''a yakın yazımı olduğu gibi aktarmış, ayrıca Sabah''taki köşesinde 7 kez yazılarımdan alıntı yapmış idi.

3) İnternethaber.com''daki yazılarımı beğendiğini söyleyip beni Yeni Şafak''a transfer eden Mustafa Karaalioğlu ise basılı gazetede yazmamı sağlayan kişi oldu.

Ancak sonradan fark ettim ki meğer yazar olmamı sağlayan, adını andığım kişiler değilmiş!

“Nasıl ve niçin”i şöyle:

Hadi Özışık''la bir tanışıklığımız vardı, bir gün beni aradı ve “Fikri bey Tuncay Özkan bana dava açmış, benim avukatım olur musun?” dedi

“Konu nedir?” diye sorunca Hadi bey özetle şöyle dedi:

“Vedat Yenerer, işten çıkarılmasının müsebbibinin Tuncay Özkan olduğunu, ''Bacaklarım güzel olsaydı Tuncay Özkan beni işten çıkarttırmazdı” dedi. Ben de Vedat Yenerer''in bu açıklamasını İnternethaber''de haber yapınca, Tuncay Özkan hem Vedat Yenerer''e hem de bana dava açtı..”

Vekaletnameyi aldıktan bir ay sonra Hadi Özışık''a “Haftada bir yazı yazmama

izin verir misiniz?” deyince, ikilemedi hatta bir hafta sonra yazılarımı “ikilemiş” oldu!

Yani eğer, kendi deyimiyle “Vedat Yenerer''in bacakları güzel olsaydı(!)” ben bugün Yeni Şafak''ta yazamayacaktım!

Bunu niye mi yazdım: Hani bazıları yazarlığa “paraşüt”le atlar ya..

Benim de aklıma “asansör” örneği geldi!

Yaygara

Geçen Salı günü Can Dündar''ın NTV''deki “Neden” isimli programının konusu “Türkçe” idi..

Hakkı Devrim, Feyza Hepçilingirler gibi, “Türkçeyi bilen” isimler de olunca programı izlemek “beğenili bir keyifli zevkti”!

Programı izlediğimde, 30''lu yıllarda oluşturulan ünlü Güneş-Dil Teorisi konusu aklıma geldi.

Hâlâ bu teoriye inanan insanları görünce, kendimi, sanki güneş ağzımın içine girmiş de dilimi yakmış gibi hissediyorum.

Bu “eşhas”a göre, “Apollon” ve “okey” Türkçedir; çünkü ilki “Alp Oğlan”dan, diğeri “okay”dan gelmiştir..

Güya, eski Türkler “ay”a “ok” fırlatma yarışı yaparlarmış ve en uzağa kim atarsa bunu başaran kişiye “ok-ay, tamam” derlermiş ve “okey” kelimesi de bundan türemiş.

(Güvenli ilişki markası Okey''in üremeyi engellemesinin, okey''in okay''dan türemesiyle bir ilgisi var mı, bilmiyorum!.)

Şelalesi ile ünlü Niagara sözcüğü ise “ne yaygara” dan geliyormuş.

Çünkü eski Türkler bu şelaleyi görünce “Ne yaygara, ne yaygara..” derlermiş.

“Amazon” kelimesinin kökeni de Türkçe imiş.

Zira bu isimle anılan nehir çok uzun olduğu için eski Türkler “amma uzun” diyormuş.

Evet bazı okurlar “Kardeşim ''niagara'' yapıyorsun, üstelik ''amazon'' yazı yazmışsın..” demesinler diye “kıssa” yazdım!

Güzel benzetmiş!

“…(Baykal) ''Türbanı gündeme getirmeyelim, derin dondurucuya atalım'' derken, kritik bir anda derin dondurucudan aldığı türbanı, mikrodalga fırına atıverdi..” (Ahmet Hakan.. 28.12.2006.Hürriyet)

17 yıl önce
Bacak sayesinde yazar olan adam!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset