|
Trajedi düşkünlüğü

Enerji konusunda yine "ah vah etmeler" ile "zafer çığlıkları" arasında "reel" bir konum bulunduğunu kavrayamadığımız günleri yaşıyoruz. Bu ülkede yüz kere aynı şeyi söylemek sıkıntı verici olmaya başladı: "Son zamanlarda olup bitenler yine ''aşırı beklentiler''in ve ''aşırı kuşkuculuk''un ağır, yanıltıcı havasıyla okunmaz hale geliyor. ''Dış politika'' açısından olup bitenleri bir ''zafer ve yıkım mantığı'' içinde değerlendirmenin pek bir anlamı yok. Dünya üzerinde hiçbir zaman sanıldığı ölçüde büyük zaferler gerçekleşmiyor. Dünya üzerinde hiçbir zaman sanıldığı ölçüde büyük yıkımlar yaşanmıyor."

İsterseniz daha açık biçimde dile getirelim: Uluslararası düzlemde, bir cephenin bir başka cepheye, bir ülkenin bir başka ülkeye yönelik (ve başarıya ulaşmış) topyekun yıkımı gözeten savaş kampanyaları dışında, "büyük trajediler" yoktur. Ama enerji konusundaki son tabloya ilişkin olarak kimi siyasetçi ve köşe yazarlarının söylediklerine bakacak olursak, "büyük bir trajedi", "büyük bir kayıp" yaşadığımız izlenimine kapılabiliriz. Oysa yok böyle bir şey!

Olan nedir? Bunu anlamak için de Rusya''nın konumuna ilişkin kısa bir anımsatma gerekiyor: "Rusya, son on yıllık dönemde, ''değişen dünya''nın koordinatlarını belirleyen ''yeni milli işlev'' üzerine etkili ve gerçekçi senaryolar kuramadı. Geleneksel refleksiyle, içinde yer alması gereken ''ittifaklar''ı boşladı, dahası herhangi bir ''ittifak'' kuramayacağı alanlarda tek başına girişimde bulunmaktan çekinmedi. Bölgesel ve küresel istikrar arayışlarını kendi yararına kullanmak için, ''kökleşik KGB taktikleri'' dışında herhangi bir yaratıcı yol bulamadı. Böylece bu arayışları, kendisini dışarıda bırakacak biçimde dinamitlediğinin ayırdına varamadı. Ağırlık kazanabileceği senaryolarda ne zaman ''rolünden çalındığını'' görse, buna yine aynı ''kökleşik taktikler''le karşılık vermeye çalıştı.

Bu sözlerden abartılı bir sonuç çıkarmamak gerekiyor: Bugün Rusya''nın geldiği yer ''berbat'' ya da ''umutsuz'' gibi sıfatlarla karşılanamaz. Rusya, oyunu bildiği biçimde oynamak için, bütün olanaklarını ''sonuna kadar'' kullanacak. Ancak bu ülke, örnekse iki yıl önce sahip olduğu stratejik zemini kullanarak, ''milli gücünü en üst düzeye çıkarma'' şansını yitirmiş gibi görünüyor. Onca uğraşa karşın, aldığı yol çok azdır. Kıta Avrupası''nı dengeleyecek (ama içeriği ve etki alanı belirsiz) bir ''İngiltere-Rusya parantezi''nin güçlü aktörü olmak ve bu yolla güneyinde ''ortak bir yaşama alanı''na sahip olduğu Türkiye''nin manevra alanını daraltmak şöyle dursun, bugün ne ''Avrupalı'' bir güçtür ne de ''Avrupa''yı sınırlayan'' bir güç! Diğer deyişle, elindeki her iki kartı da zamanında ve Batı dünyasının dinamiklerini sarsacak biçimde oynama olanağını kaçırmıştır. Yine de bir hususun altını çizelim: Rusya her an dünyadaki taşları yerinden oynatabilecek bir manevra alanına sahiptir, ama bugün itibariyle ''yenilenme''yi unutmuş bir ülkedir."

Rusya''da Putin dönemi "umut" ve "yenilenme"ye dönük yeni bir girişim. Ama bu girişimin nasıl sonuç vereceği henüz belli değil. Rusya yukarıda sıraladığımız yanlışları yinelerse, başladığı noktaya dönecek. Yok, özellikle dünya üzerinde ABD''ye ciddi seçenek oluşturacak yeni bir "güç merkezi" (örnekse, potansiyel aday Çin) ortaya çıkacak olursa, Rusya-Avrupa ilişkileri yeni bir eksene oturacak ve Rusya Avrupa''nın "doğal sınırı"na dönüşecek. Rusya''nın Avrupa''yla böyle bir ittifak ilişkisi içine girmesi de, Türkiye''nin bugünkü hedefleri açısından, zarar değil, yarar doğuracak bir sonuçtur. O gün de "enerji paylaşımı" konusunda iki ülkenin "iyi bir işbirliği" içine girdiğini göreceğiz. Ya bugün? Bugünkü tabloda durum, Türkiye açısından, daha da umut vericidir. Kısa bir anımsatma daha: "Türkiye''nin ''yeni konumu'' ABD ve Avrupa eksenleri açsından ne kadar olanak barındırıyorsa, Türkiye-Rusya ilişkileri açısından da o kadar ''sınırlama'' getiriyor. Türkiye ve Rusya aynı coğrafyada daha uzun süre birlikte yaşayacaklar. Bu karşılıklı konum herhangi bir ''ittifak zemini'' doğurmuyor (bu, her iki ülke açısından da akıldışıdır), ama belli bir ''işbirliği'' için anlamlı bir çerçeve oluşturuyor. Her iki ülkenin ''istikrarı'' da biribirinden etkilenir. İki ülkenin ilişkileri ne ''karşıtlık'' ne ''ittifak'' perspektifinden okunabilecek durumda. Bu ''ikili açmaz''ın dışında kalan başlıkların ilkini de ''enerji paylaşımı'' oluşturuyor. Uluslararası konum bölge için yeni bir ''açmaz'' üretmediği sürece, Türkiye ''enerji paylaşımı'' konusunda (Rusya''yı da tatmin edecek bir çerçevede) üst düzey yarar sağlayacaktır."

Öyleyse bütün bu ağlanıp sızlanmalar ne demeye geliyor? Türkiye bu kadar mı "umut yoksunu" bir ülke? Bazılarımız nasıl bir ülkede yaşadığının hâlâ ayırdında değil anlaşılan.

24 yıl önce
Trajedi düşkünlüğü
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler