|
Deve ağındığında, eşek uçurumdan uçar*

Amerika Başkanı Biden, 24 Nisan’da “soykırım” dedi. Soykırım kocaman bir yalandır. Ama tehcir kocaman bir savunma hakkıdır.

Bugün size 106 yıl önce Ermeni tehcirine giden yolu birinci ağızdan anlatmak istiyorum.

“Birinci Cihan Harbi başladığı zaman
Meclis-i Mebusan’daki Türk ve Ermeni mebuslardan şark istiklâlleriyle alâkaları bulunanlar toplandılar,
harbe girdiğimiz takdirde neler yapmak icap edeceğini konuştular. İttihat ve Terakki Fırkası namına benimle
Bahaeddin Şakir
’i, Ermeni mebuslarından Erzurum mebusu
Karakin Pastırmacıyan
ile Van mebusu
Vartekes’i
Erzurum’a gönderdiler.
Bu sıralarda Rusya bir beyanname neşretti. Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri aleyhine harbe girdiği takdirde
Ermenilere istiklâl verileceğini, bütün şark istiklâllerinin Ermeni devletine mal edileceğini vadediyordu.
İşte bu beyanname Ermenilerin fikirlerini de altüst etti. Ermeni çeteleri evvela Van’da sonra Muş’ta tecavüze geçtiler.
Ermeni gazetelerinin ağzı değişti. İstiklâlden, Ermeni lisanının resmi dil olarak tanınmasından, şark vilayetleri vali, mutasarrıf ve kaymakamlarının Ermeni olması lüzumundan, hatta jandarma ve polislerin bile Ermenilerden olmasından bahsetmeye başladılar.
Bir gün yine bir müzakere çıkmaza girmişti. Kongreden bir ricada bulundum:
Türkçe gazeteler gibi Ermenice gazetelerin de kongre sonuna kadar mutedil bir lisan kullanmalarının lüzumundan bahsettim.
Taşnak Komitesi Reisi Karakin Pastırmacıyan Efendi müstehzî bir edayla,
“Bu nasıl teklif… Koca bir milletin ağzını tutabilir miyiz?”
dedi.
Ben Karakin’e cevap vermedim. Fakat Erzurum İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin bu kongreye murahhas olarak gönderdiği Mezararkalı
Mevlüt Ağa
atıldı:
ERMENİ TEHCİRİNE MECBUR KALINMIŞSA…

“Ben, böyle çeşit çeşit mektepler görmüş, dünyanın altından vurup üstünden çıkmış adamlara öğüt verecek değilim. Maslahata uygun gördüğüm bir masalı anlatacağım. İsteyen güler, isteyen düşünür, istemeyen de çıkar gider…

Bir ilkbahar günü büyük bir kervan, dik bir yokuşa dayanır. Dinliyorsun değil mi Karakin Efendi…

Çamur dizde, yükler ise ağırdır. Biri deve biri de eşek iki hayvan hariç, diğer hayvanlar yüklerini tepenin başına çıkarabilirler. Koca kervan iki hayvanı bekleyecek değil ya… Deve ile eşeği çamurların kucağına bırakıp giderler.

Deve ile eşek, beş gün on gün yerler, içerler keyifleri yerine gelir. Eski hallerinden daha sıhhatli daha kuvvetli bir hale gelirler.

Başka bir gün bir büyük kervan yokuşu çıkmaya başlar. Bu sırada
eşek
duramaz, deveye sokulur, ‘
Deve kardeş, benim keyfim yerine geldi, anıracağım’
der.
Deve,
‘Sakın öyle bir şey yapma. İçinden gelse bile kendini tut. Zorun ne?
İşte Allah’ın bu kimsesiz cennetinde istediğimiz gibi yiyip içiyoruz.
Anırıp da ne kazanacaksın?’ Dinliyor musun Karakin Efendi?
Deve daha yalvarmasını bitirmemişti ki eşek üst perdeden anırmaya başladı.
Kervancılar
hemen koşup eşekle deveyi yakalamışlar, yarı yolda kalan yüklerini bunlara yüklemişler.
Fakat eşek, hem ham hem tavlı olduğu için yokuşu çıkarken yorulmuş, yüküyle birlikte devenin üstüne yüklemişler.
Dinliyorsun değil mi, Karakin Efendi…
Kervan bir uçurumun kenarından geçerken artık tahammülü kalmayan deve, sırtında keyif çatan eşeğin yüzüne bakmış,
‘Eşek kardeş, benim oynayasım geldi’
demiş.
‘Aman deve kardeş ben senin sırtında zaten eğreti duruyorum. Sen oynarsan ben şu uçurumlara yuvarlanır parça parça olurum’
demiş.
Deve, “O kadar yalvarmalarıma rağmen sen beni dinlemedin. Neticede ben bu hale geldim’ der ve deve zıplamaya başlar. Eşek uçurumdan aşağıya uçup parça parça olur.
Mevlüt Ağa
sözüne devamla, ‘Koca bir milletin ağzı tutulmaz da ondan daha koca bir milletin kulaklarına kurşun mu akıtılır? Daha ne istiyorsunuz? Sizden rica ediyoruz. Bu tufandan birbirimizi boğazına atılarak değil, birbirimize dostça sarılarak kurtulmanın çaresini arayalım.
Ecnebi devletler, kendi menfaatlerine hizmet edecek uşak arıyorlar. Ne bizim ne de sizin elinizden dostça tutacak değiller. Bu adamların gösterdikleri doğru yoldan ayrılıp da deveyi uçurumun başında oynamaya mecbur ederseniz vallahi billahi paramparça olursunuz’
dedi.

Celse kendi kendine bitmişti. Azaların çehreleri kıpkırmızı ve sapsarı kesilmişti. Ben kalktım, Mevlüt Ağa’yı yanaklarından ve sakalından öptüm.”

Bu kongreden kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti tehcir kararı aldı. Tehcir haklı bir savunmadır. Ve fakat tehcir sırasında ağır trajediler yaşandı. O dönem Ermenilerin mülklerine çökenlerin torunları bugün
“soykırım bildirileri”
yayınlamaktadır.
* Nazım Ören, Şark İstiklâllerimiz Sahnesinde Yakın Tarihin Dersleri, Işıl Matbaası, İstanbul (Tarihsiz).
#Biden
#ABD
#Ermeni
#Soykırım
#İddia
3 yıl önce
Deve ağındığında, eşek uçurumdan uçar*
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı