|
Elma ayva kestane

Tam da dört Bakanımız, Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız, İl Emniyet Müdürümüz ve ulaşımla ilgili ne kadar üst düzey bürokrat varsa hepsinin katıldığı “İstanbulun trafiğini nasıl çözeriz” konulu toplantıdan yola çıkarak, keyifli bir İstanbul trafiği cözüm önerileri paketi içeren bir yazı için laptopumun başına oturmuştum ki; ilkokul ikinci sınıfa giden -ellerinizden öper- küçük kızım Fatma Beyza''nın yanıma gelerek beni dehşete düşüren sorusuyla irkildim: “Baba, Yerli Malı Haftası ne zaman?”

Kızımı bir kem kümle yanımdan uzaklaştırdıktan hemen sonra derhal internet arama motorlarına sordum:

“Memlekette hala Yerli Malı Haftası kutlanıyor muydu?”

Ulaştığım bilgiler ışığında, İstanbul''un trafik sorununa çözüm önerilerimi elimin tersiyle iterek, bu “yerli malı haftası” meselesinin çok daha fazla aciliyet kesbettiğine hükmettim.

Nasıl olsa İstanbul''un trafik sorununu çözmek için bütün üst düzey yetkililer eninde sonunda minibüs ve taksi şoför esnafını beş yıldızlı otellerde yaptıkları toplantılara çağırmaktan başka bir yol olmadığını fark edip, işi bitireceklerdi. Ama Yerli Malı Haftası meselesi mutlaka dile getirilmeliydi. Özellikle belli bir yaşın üstündeki her türk vatandaşının ilkokul anılarında unutulmaz tatlar içeren yerli malı haftası efsanesi üzerine konuşmak zorundaydık.

İşte başlıyoruz:

12 aralık 1929''da zamanın Başbakanı İsmet İnönü millet meclisinde bir konuşma yaparak, yerli malı kulanımının öneminden bahseder. 1946 yılından itibaren de maarif, 12 Aralık''tan itibaren başlayan haftayı “Yerli Malı Haftası” olarak okullarda kutlamaya başlar.

Benim ilkokul çağlarım yetmişli yıllara denk düşer. Bana göre ülkenin en renkli ve en heyecanlı yıllarına yani… Unutmayın ki bugün her birimizin bir yandan gülüp bir yandan ağlamaklı olarak izlediğimiz bütün o Münir Özkullu, Adile Naşitli, Halit Akçatepeli, Kemal Sunallı, Şener Şenli filmlerin neredeyse tamamı o yollarda çekilmiştir ve hakikidir. “Hababam Sınıfı” serisini yüzlerce kez izlememize rağmen, her bir gösteriminde bizi hala ekran başına toplayan esas büyü işte o yetmişli yılların dokusu, hakikiliği yani yerliliğidir.

Bu sosyolojik yaklaşımları bir kenara bırakıp kendi “elma ayva kestane” hatıralarıma geri dönmek isterim. Çünkü yetmişli yıllardaki ilkokul günlerimde kutladığımız yerli malı haftasının iki vazgeçilmez unsuru vardı:

Birincisi ve esas önemlisi herkesin evinden “yerli malı” bir şeyler getirmesi, ikincisi ise hep bir ağızdan bütün sınıfın avaz avaz bağırıp “yerli malı yurdun malı/ herkes onu kullanmalı” ve “elma ayva kestane/ sonbaharda şahane/ sepetim dolu dolu/ daha fazla almaz ya” gibilerinden hatırlayabildiğim şarkıları söylemekti. Üstelik bu şarkıların “ront” denilen oyunları da vardı ve ellerimizde sepetlerle filan kara tahtanın önünde el çırpıp dönerdik. Birimiz “Bay Kestane” birimiz “Bayan Elma” filan olur, yerli malı haftasını bir Adile Naşit-Münir Özkul muhabbeti tadında kutlardık.

Güzel günlerdi.

Dilerseniz şimdi birinci ve esas meseleye geri dönelim, yani herkesin evinden “yerli malı” bir şeyler getirme zorunluluğuna…

Memleketin duruşu ve durumu itibarı ile evlerimizden getirdiğimiz yerli malları genellikle yiyecek sektörüne ait emtialar olurdu. Mesela Anamur muzu, Finike portakalı, İzmir inciri, Malatya kayısısı, ev tarhanası gibi.. Bütün bunları sıralarımızın üzerine koyar ve övünürdük.

“İşte” derdi Ögretmenimiz Meziyet hanım; “Bunlar memleketimizin zenginliğidir.”

İlkokul ikinci sınıfa giden kızımın, “Baba Yerli Malı Haftası ne zaman?” sorusuyla bu işin hala devam etmekte olduğunu düşünüp ona okula götürmesi için güzel bir yerli malı sepeti yapmaya karar vermiştim ki hevesim kursağımda kaldı. Çünkü 1983 yılında alınan bir kararla bizim güzelim haftanın ismi resmi olarak “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” şeklinde değiştirilmiş olduğunu öğrendim.

Yani önce tutum, sonra yatırım yapılacak gerek kalırsa Türk malları meselesine girilecekti. İlkokul ikinci sınıfta okuyan kızım için bu yaklaşımın biraz fazla karışık ve finansal bir muhteva barındırdığını düşünerek üzüldüm.

Şimdi ben ona ne diyeceğim?

Baban, bir zamanlar bay kestane olarak kara tahtanın önünde elinde kınalı yapıncak üzümleri ile dolu sepeti ile ne de güzel dönerdi diye nasıl anlatacağım?

İşin en zoru da artık muzu neden Anamur''dan değil de, Ekvador ya da Guatemala''dan almak durumunda kaldığımızı nasıl söyleyeceğim?

Gerçi bir yönüyle de amma keyifli olur değil mi:

Çocuklar dizilmişler tahtanın önüne ellerinde sepetler, sepetlerin içinde çikita muz, avokado, ithal bonbonlar, KFC hotwings menü filan başlamışlar ronta: “Yerli malı yurdun malı/ Herkes onu kullanmalı”..

Ahdettim, bizim kızın, “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” kutlamalarında sınıfa girip, öğretmenden izin alıp onlara güzel bir “Bay Kestane” oynamayı düşünüyorum.

İçinizden gözyaşları içinde “Ben de Bay Mandalina olayım”, ya da “Ben de Bayan Elma olayım” diyenleri duyar gibiyim.

Hepinizi beklerim, hafta daha yeni başladı sayılır.

17 yıl önce
Elma ayva kestane
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak