|
Habercilikle ilgili iki gazete iki haber

Hürriyet ve Özgür Gündem gazetelerinde yer alan iki haberi gözden geçireceğiz. Haberlerden ilki gazetenin Pazar ekinde, diğeri ise gazetenin haftanın ilk günkü sayısında yayımlandı. Bu iki habere ilgimiz ilkinin haberciliğin ne derece "sınır tanımazlık" noktasına gelebileceğinin, ikincisinin ise onlarca gazetenin önemli bir gelişmeden kamuoyunu bugüne kadar nasıl bilgisiz bıraktığının iyi birer örneği olmalarından kaynaklanıyor.

Hürriyet-Pazar"da yer alan iki tam sayfalık "Annem beni akıl hastanesine kapattı" başlıklı "haber"den başlayalım. Haber başlığı okuyucuyu davet eden türden. Okuyucu bu haber başlığıyla karşılaşınca tabii olarak önündeki metni şu türden ilgilerle okumaya koyulacaktır: "Bu haber tanıdık bir simanın yıllar sonra açıklamak ihtiyacını duyduğu geçmişte yaşanmış bir kötü hatırasına ya da yasal zeminde kanıtlanmış bir "tımarnaneye kapatma" olayına ilişkin bilgilerden oluşuyor olsa gerek…"

Fakat "haber"in bu niteliklerle uzaktan yakından ilgisi yok. Okuduğumuz açıklamalar bir oğulun annesinin kendisini "akıl hastanesine kapattığı" yolundaki iddialarından ibaret. Söylediğim gibi iki satır bir haber de değil bu, iki tam sayfa…

Hürriyet-Pazar çok okunan bir gazete olduğu için birçoğunuzun dikkatini çekmiştir. Habere konu olan anne pek çoğunuzun bir biçimde tanıdığı avukat Kezban Hatemi. Bu isim anıldığında –yine birçoğunuz- tabii olarak Prof. Hüseyin Hatemi"yi de hatırlayacaktır.

Oğulun üç beş sözcükten oluşan sorulara iki tam sayfada verdiği cevapların içeriği bizi ilgilendirmiyor. İlgilendirmiyor çünkü sizin gibi ben de bir aile içinde yaşandığı ileri sürülen gelişmelerin gerçeği ne derece yansıtıp yansıtmadığını merak etmiyorum. Bu gelişmeler bizi uzaktan yakından ilgilendirmiyor. Belki de iddia edildiği gibi Kezban Hatemi, gazetede sıralandığı gibi oğluna yapmadığını bırakmamıştır… Ayrıca unutmayalım: Oğul, sırasında anne-baba şiddetinden de korunması gereken bir çocuk değildir. Mehmet Ali Hatemi iki çocuk babası, yurtdışında öğrenim görmüş koca bir adamdır…

Bu "haber"de bizi ilgilendiren hususa gelecek olursak: Bir gazete ortada yasal zeminde alınmış bir karar olmadan bir oğulun annesi başta olmak üzere ailesine ilişkin dile getirdiği bu türden ağır iddiaları –hem de iki tam sayfa ayırarak- "haber" yapabilir mi? Buna hakkı var mı? ("Hakkı olmadığını" Medeni Hukuk profesörü olan baba ve avukat anne bu gazeteye mutlaka –hem de faturası ağır biçimde- öğretecektir!)

Bir büyük gazete olarak sizin başka işiniz mi yok Allah aşkına? Kamusal hayatla uzaktan yakından ilgisi olmayan böyle bir "haber"in habercilik açısından memnu olduğunu söyleyecek tek bir yetkili kişi yok mu bu gazetede? "Gazeteci"nin biri de çıkıp Hürriyet"in sahip ya da etkili-yetkili bir kişisinin yakınının ağızından benzer iddialara ulaşıp yayımlasa "basın hürdür" diyerek kabullenir misiniz?

"Haber" o derece yoldan çıkmış, o derece "sınır tanımaz" nitelikte ki okurun aklına ister istemez olmadık nedenler getiriyor. Gazetenin "Türkiye"nin en ünlü boşanma avukatı" olarak takdim ettiği anne ile farklı bir zeminde farklı bir hadise mi var acaba? Belki de "akil insanlar" içinde yer almasından dolayı yepyeni bir komplo ile mi karşı karşıyayız!

Bu "haber"in bir "karşı-haber"le, yani annenin iddia edilen gelişmelere ilişkin kaleme aldığı bir metinle karşılaşmayacağımız muhakkak. (Her ne kadar gazete nezaket sergileyip "Röportajda adı geçen kişiler cevap haklarını kullanmak istedikleri takdirde sayfalarımız onlara açıktır" gibi münasebetsiz bir notu röportajın altına yerleştirmişse de.) Ama belki, Hatemi çiftinin ilgili yasanın kendilerine tanıdığı hakkı kullanarak bir Hürriyet-Pazar ekinin iki sayfasını bir tekzip metni ile kapatmaları ile karşılaşabiliriz. Tazminat davaları da arkadan gelmek şartıyla tabii ki… İyi olur doğrusu, gerçekten iyi olur… Bir gazetenin kafasına estiği zaman aile içi ilişkilere el atamayacağı anlaşılmış olur.

Gelelim Özgür Gündem"in haberine. Bu habere konu olan gelişmeden habersizdim doğrusu. "Bu benim suçum" diyeceğim ama bugüne kadar bu konu hakkında tek bir satır okumadığım için kendime bu derece yüklenmeyeceğim. Haberin başlığı: "Bini aşkın çocuk ölüm döşeğinde/ Çocuklara ölümü aşıladılar".

Haber MHP"li Sağlık Bakanı Osman Durmuş döneminde Urfa, Diyarbakır ve Batman"da uygulanan kızamık aşısı nedeniyle bu illerde iki bine yakın çocuğun SSPE rumuzuyla anılan son derece ciddi bir hastalığa yakalandıklarını duyuruyor. Çocuklar çok ağır hasta, sadece sıvı gıdalarla beslenebiliyorlarmış…

Özgür Gündem"in konuyu "Neden sadece Kürt coğrafyasında?" diye sorup bu "bozuk" olduğu söylenen aşıların MHP"li bir sağlık bakanı döneminde yapıldığını hatırlatarak "imalı" biçimde vermesine kendimi yakın bulmasam da (aksi takdirde devletten başlayarak ülke olarak hepten çürümüşüz demektir ) gazeteyi refiklerinin bugüne kadar akıllarına gelmeyen bu büyük olayı sayfalarına taşıdıkları için kutluyorum.

Özgür Gündem haberinde hasta çocukların aileleriyle yapılan görüşmelere de yer verilmiş. Urfa SSPE Hastaları Yaşatma ve Dayanışma Derneği Başkanı (görüyorsunuz aileler bir dernek bile kurmuş) Feyyat Kaya, "Bu hastalık niçin sadece Güneydoğu illerinde fazla" diye soruyor. (Sormasın mı?) Kaya, maddi hiçbir taleplerinin olmadığı, devletten sadece çocuklarıyla ilgilenilmesini istediklerini söylüyor.

Unutmayın Urfa"da 500, Diyarbakır ve Batman"ın her birinde 700 çocuk…

Birkaç gündür takipteyim: Özgür Gündem"in bu haberi bakalım diğer gazetelerin ilgisini çekecek mi? Mesela Hürriyet-Pazar manâsız işlerle uğraşacağına bu haberi de iki tam sayfada işleyecek mi? "Hürriyet- Pazar"da can sıkıcı haberlerle mi vakit geçirteceğiz?" demiyorlardır umarım…

11 yıl önce
Habercilikle ilgili iki gazete iki haber
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?