|
Elimizdeki tek araç faiz mi?

Geçtiğimiz haftalardaki birkaç yazımda faiz artırılmasına ilişkin piyasa beklentisinin nasıl oluştuğunu hatta bunda Para Politikası Kurulu’nun da kendi payına sorumlu olduğunu örnekleri ile ifade etmiştim. Elbette hemen hemen herkesi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda belirli seviyede tartışma olması normal. Ancak pandemi de dahil olmak üzere koşullar ne olursa olsun ana akım iktisadı şiar edinmiş kimi isimlerin her türlü gelişmeye faiz artışı ile karşılık verme önerilerini anlamakta zorluk çektiğimi ifade etmeliyim.

MERKEZ BANKACILIĞININ RUHU

Ana akım iktisadi yaklaşımlarla yazılmış kitapları açıp baktığınızda birçok para politikası aracı görürsünüz. Hatta aynı kitaplarda tıpkı bir kullanma kılavuzunda olduğu gibi bu araçların nasıl ve ne durumda kullanılacağına dair kısımlar da vardır. Ancak merkez bankacılığının en temel politika aracı beklenti yönetimidir. Özellikle 2008 Küresel Finansal Krizi sonrası geleneksel para politikası araçlarının bir kenara bırakıldığını görmüştük. Uzun bir süre sözlü yönlendirme (forward guidance) temel politika aracı haline gelmişti.

Bugünlerde küresel ekonomilerin pandeminin etkisi yüzünden belirgin bir toparlanma sergileyemediği hatta ekonomik aktivitenin yeniden yavaşladığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde birçok kanaldan ekonomiler desteklerle ayakta tutulmaya çalışıldı. Mali teşviklerin artırılmasına yönelik tedbirler gündemde yerini korumaya devam ediyor. Ekonominin desteğe ihtiyacının devam ettiği bir dönemde Türkiye’nin para otoritesinin aldığı kararları ve yönlendirmeleri takip etmeye devam ediyoruz.

Böyle bir dönemde bir tespitimi kayıtlara geçirmek istiyorum. Bir ülkede eğer dövize olan talep geçici ya da spekülatifse buna finans piyasaları üzerinden karşılık vermek gerekiyor. Yok eğer söz konusu talep yapısal yani reel bir talepse o halde yeni bir denge kurmak gerekir.

BEKLENTİ VE BELİRSİZLİK

Önceki birkaç yazımda faiz artışına yönelik beklentilerin oluşumunda izlenen sorunlu yaklaşımı size izah etmeye çalışmıştım. Bugün geldiğimiz noktada günlük likidite kararları ile piyasa faizlerini en üst sınıra taşıyarak eldeki tüm alanın kullanılmasının yine başka beklentileri beraberinde getirdiğini görüyoruz. Ama bana göre esas risk; izlenen politikaların beklentileri kötüleştirmesinden daha ziyade maliyet kanalından enflasyon üzerinde belirgin bir etki oluşturacak olmasıdır.

Öte yandan atılan adımların piyasa beklentilerini çıpalayamaması şaşırtıcı olmaktan çıktı. Dış şartlarda yaşanan bozulmaların oluşturduğu belirsizlik ile son dönemde dövize olan talebin arttığını görüyoruz. Bununla birlikte Türkiye’nin kamu ve özel sektör döviz borcunun kısa vadeli olmadığını da biliyoruz. Diğer taraftan ortaya çıkan belirsizlik döviz kuruna karşı korunma talebini de artırıyor. Merkez Bankası’nın Türk Lirası’ndaki değer kaybından rahatsızlık duyduğunu likidite araçlarını kullanmasından anlıyoruz. Peki böyle bir ortamda TCMB’nin gecelik faizleri yükseltmek dışında elinde araç yok mudur?

SORULMASI GEREKEN SORULAR

Para otoritesinin Türk Lirası’nın düzensiz ve öngörülemez değer kaybına kayıtsız kalmasını bekleyemeyiz. Bu bakımdan döviz hareketine ilişkin gerekli tedbirleri almasının yerinde olacağını değerlendiriyorum. Tam da bu noktada iki sorum var:

1- Özellikle belirsizliği kapsayacak vadelerde döviz riski yönetimine arz yönlü müdahale imkanı sunan Türk Lirası Uzlaşmalı Vadeli İşlemlerin kullanılması gerekmez mi?

2- Kısa vadeli oynaklıklara kalıcı faiz artışıyla cevap verilmesinin sonuçları hesaplandı mı?

#TCMB
#Pandemi
#Türk Lirası
3 yıl önce
Elimizdeki tek araç faiz mi?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi