
Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor... Böylesi tekerlemeler, masumiyetiyle, hayatı güzelleştirir. Hayatın gerçek yüzü ise o kadar saf değil.
Yağmur yağar, seller akar, kızlar camdan bakarken seller içeriye bile dolar.
Kapıdan girer, pencereden girer evin içini göle çevirir.
Seller yakaladığını alır götürür. Can teslim etmeden bırakmaz.
İşte 2006 Türkiye''sinin en açık gerçeği.
Yağmur yağdı, 40 insanımızı sel aldı. Maddi zararın haddi hesabı yok.
*
Yağmuru sınıflandırmışlar ve bir cinsine “ahmak ıslatan” demişler.
Bizden öncekilerin işi bu. Hafif hafif yağar, zarar vermez sanılır, ince ince adamın içine kadar işler.
Evler yıkan, beller büken türüne ne isim verdiklerini bilemiyoruz.
“Dere yatağına ev yapanları götüren” denebilir.
*
Yetkililer hep söyler, dere yatağına bina kurmayın derler, biz dinlemeyiz.
Bugünkü tabloya bakınca, insan sormadan edemiyor:
Memleketin her tarafı mı dere yatağı?
*
Allah''tan ki meteoroloji var.
Önceden biliyorlar yağmurun, karın ne zaman ne şiddetle geleceğini. Yine de kâr etmiyor.
Meteorolojinin tarihi çok eski değil. Şunun şurasında 150 yılı var yok. İlk meteorolojik haritalar 1869''da yapılmış.
Dünya yağış dağılım haritası 1882''de hazırlanmış. Beş yıl sonra da ilk meteorolojik atlas.
*
Hava tahminlerinin yapılmadığı zamanlarda, insanlar bir sabah kalkıp bakıyorlardı ki kar yağmış. Her taraf bembeyaz.
Bugün artık hangi saatte nereye kar yağacağı önceden biliniyor. Hiç şaşmayan tahminler yapılıyor. Dün ilk kar Edirne''den giriş yaptı. Hem de pasaportsuz.
*
Kim gelen yağmura, kara resmî belge sorabilir?
Biz insanlar, bu tür şeyleri kendi aramızda uydurmuşuz.
Kâğıtlar, belgeler icat etmiş, aramıza sınırlar çizmişiz.
Kurtlar kuşlar da sınırları istedikleri gibi aşarken; insanlar, vizeydi, pasaporttu bir takım engellere takılır hale gelmiş.
Bir sabah uyandığımızda baksak ki dünyanın bütün sınırları yok olmuş...
İşte büyük bir fantezi.
Kabul, olur şey değildir...
Ama bir sabah kalkıp baktığımızda, caddelerdeki billboardlarda edebiyatımızın büyük ustalarından şiirler okusak, nasıl olur?
*
Geçen gün gelen 7edi İklim Dergisi''nin kapak içinde bir zarf vardı. (Derginin adı önceden Yedi İklim''di, 199. sayıya gelince 7edi İklim olmuş. İlgi çekici ama güzel değil.)
Zarfın içinde bir mektup, mektupta bir öneri.
Sokaklardaki ilan panolarına şiirler, hikâyeler asılabileceği anlatılıyor.
“Sabah sokağa çıktığımızda, durakta otobüs beklerken.. her gün reklamla karşılaştığımız panolarda neden karşımıza ansızın bir şiir, bir öykü çıkmasın?
Aralık''ta doğumunun 123. yılında anacağımız büyük şairimiz Yahya Kemal için böyle bir çalışma yapalım. Şiiri sokağa, açık havaya çıkaralım. Gündelik hayatta ona yer açalım.
Mehmet Akif''ten Cahit Sıtkı''ya, Nazım''dan Tanpınar''a, Attila İlhan''dan Cahit Zarifoğlu''na, Necatigil''den Dranas''a... büyük sanatçılarımızı andığımız yıl dönümlerinde düzenlenecek açık hava kampanyaları...
Dünyada örneği yok. En çok İstanbul''a yakışır.”
*
Teklif güzel. Özgün bir fikir. Uygulanırsa hoş olur. Yalnız, bendenizin aklına bir kılçık takıldı. Başkan Kadir Topbaş bu fikri uygun bulur, fakat uygulamayı teklif edene değil de başka birine verirse?
Öyle ya, neticede ihale edilecektir, değil mi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.