|
Düşüşün Arkası Gelecek mi?

Felaket kâhini olarak tanınan iktisatçı Nouriel Roubini''nin yeni kehanetleri ile girilen geçen hafta ilginç bir şekilde piyasaların yeniden toparlanışına da sahne oldu. Bu haftanın ilk gününde toparlanışların hızlanarak devam ettiği görülüyor.

İnişli çıkışlı bir hafta geçiren küresel piyasalar, yükselişlerin çoğu yerde düşüşleri sıfırlaması, hatta Çin, Arjantin ve Brezilya gibi düşüşlerin sınırlı kaldığı borsalarda net haftalık kazançta önemli oranlar kaydetmesi sebebiyle bu haftaya oldukça moralli girdiler. Başlıca Avrupa borsalarında geçen haftanın kazançları % 2''nin altında kalırken, özellikle Perşembe günü yüksek bir sıçrama yapan ABD borsaları % 3''ün üzerindeki çıkışlar kaydetti. Böylece geçen ayki düşüşlerin ardından 9.750 seviyesine oturan Dow Jones endeksinin yeniden 10 bin seviyesinin üzerine çıktığı, Ekim ortasında 1.100 seviyesinden dönen S&P 500''ün ise, Kasım başındaki 1.030 seviyesinden 1.050 üzerine döndüğü görüldü.

Hâlihazırda yaşanan gerilemenin gerçek anlamda bir düzeltmenin başlangıcı olup olmadığı hâlâ net olarak ortaya konabilmiş değil. Zira son iki aydır borsalar ayın ortasına kadar yükselen, ardından da düşen bir seyir izliyor gibiler. Takvim tam olarak tutmasa da, Ağustos ayında da benzer bir durum söz konusuydu.

Ekim ayının yükseliş ve çıkışının diğer aylardan en önemli farkı, aylık bazda kazanımların, diğer iki aydakilerden farklı olarak yatay ve hatta eksi olmasıydı. Bir başka deyişle, Ağustos ve Eylül aylarındaki düşüşler, aynı ay içindeki yükselişleri bertaraf edememiş ve ayın genel çizgisi yukarı yönlü olmuştu. Ekim ayında ise trendin yataya dönmesi, kimilerince beklenen düzeltmeninin bir işareti olarak değerlendirilmişti.

Ancak her halükârda şimdiye kadarki düşüş, Haziran – Temmuz arasındaki düşüşten daha tehlikeli gözükmüyor ve borsalar zaten o düşüşün ardından Mart – Haziran arasındaki kazanımlarını çiftleyecek kadar yeni bir yükseliş göstermişlerdi.

Roubini''nin makalesinde dikkat çektiği hususlar (dolar bazında borçlanma maliyetlerinin dolardaki değer kaybıyla birlikte eksiye inmesi, tüm varlık gruplarının giderek aynı korelasyona tabi olması, mevcut politikaların tehlikeli boyutlara varabilecek bu balonunu şişiyor olması) haklı olmakla birlikte, kısa vadede bu dinamiğin bozulması, açıkçası, mümkün gözükmüyor.

Nitekim geçen hafta açıklanan ve küresel büyümenin hızla düzelmeye başladığı şeklinde yorumlanan verilerin aşağı yönlü bir trendi frenlediği görülüyor. Başta ABD, Çin, İngiltere ve avro bölgesi olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen sanayi üretim verileri Ekim ayında üretimin son beş yılın en yüksek yükselişlerinden birini kaydettiğini ortaya koydu. Asya''daki artışlar, Çin, Hindistan ve Kore''deki büyüme beklentileri ile uyumlu, Avrupa ve ABD''de açıklananlar ise beklentileri yukarı çekecek kadar iyimserdi.

Öte yandan FED ve diğer merkez bankaları faiz politikalarında henüz çıkışla ilgili bir değişiklik yapmadıklarını açıklamaları, çıkış stratejisi sebebiyle mali kesimde oluşabilecek zararlar ötelendiğinden, hiç değilse kısa vadede düşüş olasılığını azaltmış gözüküyor.

Esasında, Roubini''nin beklediği düzeltmeyi diğer verilerden daha çok merkez bankalarının bu çıkış stratejilerine endekslemek makul gözüküyor. Mevcut şartlar altında düşük faiz politikalarının reel kesime yönelik tüketici, işletme, dış ticaret veya yatırım kredisi şekline dönüşmekten ziyade, varlık fiyatlarını körüklediği, bunun da servet etkisi üzerinden bir tüketim ve üretim olgusu ürettiği görülüyor. Bu durum küresel piyasalarda köpük ve balonların oluşmasına sebep olmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut küresel dengesizlikleri (ABD bütçe ve dış ticaret açıkları, dolar rezervleri v.s.) de körüklüyor.

Ne yazık ki, bu ikilemden çıkışın kolay bir yolu gözükmüyor. Faizlerde görülecek düşük çaplı artışlar bile faizlerin mevcut seviyelerinde ellerinde faize duyarlı yatırımı olanlar için çok ciddi zararlara sebep olacaktır. 25 baz puanlık bir artışın, böyle bir portföy üzerindeki yıkıcı etkisi, bu artış faizler % 5 seviyesindeyken farklı, % 1 seviyesindeyken farklı olacaktır.

Nitekim gelişmiş ülke bankalarını büyük çaplı zararlardan hızla kâra geçiren de bu tür portföylerin faiz indirimleri sırasında kaydettikleri sermaye kazançları olmuştu. Şimdilerde merkez bankaları, yapacakları küçük çaplı gibi gözüken artırımların bile ellerinde fiyatı çok şişmiş olan varlıkları tutanları çok ciddi zararlara uğratacağı bilinciyle, isteseler de uygun bir çıkış stratejisi uygulayamamaktadırlar.

Daha ziyade piyasaların kendilerinin bir düzeltme yapmalarını beklemek, hatta bunu söylemlerle desteklemek yolunu benimsemiş gözükmektedir. Bu ise, piyasalar düzeltmeyi geciktirdikçe maliyeti giderek artan bir krize sebep olabilir.

14 yıl önce
default-profile-img
Düşüşün Arkası Gelecek mi?
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar
Gazze’deki soykırıma ‘istisnaî’ kılıflar..