|
Kim kutuplaşmıyor ki?

Son bir yılda en sık duyduğumuz kelimelerden biri "kutuplaşma"... Kayıtsız şartsız "Erdoğan gitmeli" argümanlarının altını doldurmak için Erdoğan karşıtlarının dört elle sarıldıkları bu kavram o kadar çok kullanıldı ki, toplumda bilinçli bilinçsiz hemen herkes tarafından kabul gören bir ifade haline geldi.

Teknolojinin bunca geliştiği, bilgiye ulaşmanın hiç olmadığı kadar kolay olduğu bir çağda, diğer ülke ve toplumlardaki duruma bakmaya ihtiyaç duymadan analiz yapmak, "Erdoğan ülkeyi kutuplaştırıyor" gibi bir çıkarıma kestirmeden ulaşmak, kuşkusuz bir deve kuşunun kafasını kuma gömüp oradan yorum yapmasından farksız. Oysa sadece laboratuvar deneylerinde başvurulmaz karşılaştırma yöntemine, bir ülkede izine rastladığınız uyanışları, kırılmaları, aynı dönemde var olan diğer ülkelerle de karşılaştırmak, hele ki küreselleşmenin sosyal medya ve mobil araçlar sayesinde vites yükselterek yoluna devam ettiği bir zamanda, olmazsa olmaz ama bizde oluyor işte.

Örneğin Avrupa... Mayıs"ta gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde tahmin edilen tablonun bir tık ötesinde bir aşırı sağa kayma görüldü Avrupa"da. Küresel kriz sonrası hızlı toparlanamayan Avrupa ülkelerinde, sıradakinin aşırılaşma ve ırkçılık olacağı malumdu. Kuzey ülkelerinin güney ve doğudaki ülkelerin yüklerini sırtlanmaya başladıklarını hissetmesi "Eurosceptic"lerin önünü açtı. İşsizlik ve kemer sıkma politikaları, Avrupa"nın tamamında göçmen karşıtlığına, ırkçılık ve ayrımcılığın artmasına neden oldu. Bir barış projesi olarak başlayan AB"nin çatırdamaya başlaması, seçim sonuçlarıyla beraber birlik üyesi ülkelerde kutuplaşma ve birlik içinde izolasyonların görülmeyesi kimseyi şaşırtmayacak.

Ya da ABD... Pew Research Center (PWC), bu ay yayımladığı araştırmasında ABD"deki kutuplaşmayı inceledi ve Amerikan toplumunun bugün, yakın tarihinde hiç olmadığı kadar kutuplaşmış olduğunu tespit etti. İdeolojik ayrışmanın ve partizan antipatinin yalnızca politikayı değil, aynı zamanda günlük hayatı da etkilediği sonucuna varan araştırmaya göre, ABD"de ideolojik kamplaşma son 20 yılda iki kat artmış durumda. Araştırmadan bir örnek: Muhafazakârların %63"ü ve liberallerin %49"u yakın çevrelerindeki kişilerin kendileriyle aynı politik görüşe sahip olduklarını, farklı politik görüşlere sahip kişilerle görüşmediklerini söylüyor. Özellikle Cumhuriyetçiler, kendi zümreleri içinde izole olarak yaşamayı tercih ettiklerini, çocuklarını ayrı okullara gönderdiklerini, ayrı restoranlarda yemek yediklerini belirtiyor. Araştırmanın bir diğer neticesi, ideolojik yönelimiyle hareket eden kesimlerin sesinin daha yüksek çıktığı. Yani, politik kimliğini önde tutanlar, kampanyalardan bağışlara daha aktif, bu da kutuplaşmaya büyüteç vazifesi görüyor. Ve bunun sonucunda merkez küçülüyor.

Her ülkeye bir köşe yazısında detaylıca yer vermek mümkün değil. Ama incelerseniz görebilirsiniz, Kolombiya"dan Venezuela"ya, Şili"den Brezilya"ya, Meksika"dan Ekvador"a kıtanın geri kalanında sokak hareketleri ve paralelinde toplumsal kutuplaşma hız kesmiyor.

Orta Doğu ve Afrika"ysa malumumuz... Kutuplaşma insanların komşularıyla kanlı-bıçaklı olması noktasına varmış durumda. Diktatörler baskıcı merkezi yönetimlerini korumak için halklarına ağır silahlarla, bombalarla saldırmaya varacak kadar işi ilerletti.

Tayland"dan, Bangladeş"ten, Pakistan"dan gelen darbe, idam, sokak çatışmaları haberleri gösteriyor ki, en uzak olduğumuzu düşündüğümüz coğrafyalarda dahi durum farksız. Kimse farkında değil ama Yeni Zelanda"da bile "Occupy" hareketi yaşandı, sokaklar büyük protestolara sahne oldu. Lübnan"dan Hindistan"a, Ukrayna"dan İsrail"e dünyanın pek çok ülkesinde seçim dönemi yaşanıyor olmasının da bunda kuşkusuz etkisiz var. Sınırların önemini yitirmesi sonucu, hemen her ülke diğerinin iç işlerine karışıyor ve bunun sonucunda da gerek sınırlarda gerek denizlerde hareketlilik giderek artıyor.

Bizse, eski dünyanın göbeğinde yaşıyoruz. Yapay sınırlarla oluşturulmuş bu coğrafyada, yaşanan değişimin daha şiddetli hissedilmesi, yaklaşan bir devin ayak seslerinin önce bu toprakları inletmesi normal. Dünya 2010 başında mobil araçların ve bilişim teknolojilerinin devrimiyle daha özgür, daha çoğulcu, daha demokrat bir yere gidiyor gibi gözüküyorken, bugün o değişime isyan eden zenginlerin, elitlerin de sokakları mobilize etmesi aslında kutuplaşmanın nedeni. Ve fakat, seçkinlerin ezilmiş, bastırılmış olanlarla bugüne kadar paylaşmadıkları imtiyazlarını kaybetme korkusuyla sokağa çıkması pek bir şeyi değiştirmiyor. Aslında tarihin en büyük kırılmalarından birine doğru gidiyoruz. Dünyanın her yerine yayılan bu manyetikleşme, bu sürecin geri döndürülemezliğinin göstergesi. Oysa biz bu tarihsel değişimin farkına varmak yerine, hem "Sykes-Picot"un sonu geldi" diye seviniyoruz ama öte yandan merkezi yönetimlerin çökmesine feryat figan ediyoruz. Unuttuğumuz bir şey var, yanlış birleşmiş legoları doğru yerlerine oturtmak için önce birbirinden ayırmanız gerekir. Farkında değiliz ama belki de bir çağın kapanıp bir çağın açıldığı bir güne doğru koşuyoruz. Mızmızlanmak, sızlanmak yerine gözlerini dört açma zamanı...

10 yıl önce
Kim kutuplaşmıyor ki?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi