|
Saraybosna"dan Üsküb"e-1

Bu hafta, ailece Saraybosna"dan başlayıp, dün Üsküp"te noktalanan bir haftalık bir gezide bulundum. Osmanlı Rumelisi"nin bir bölümünü teşkil eden bu coğrafyada Osmanlı devletinin dağılması süreci ve sonrasında sürekli acılar, savaşlar göçler ve katliamlar yaşandı. Neredeyse günümüze değin bu hiç eksik olmadı.

1930"lu yıllarda oluşan Tito Yugoslavya"sının eski federal devletlerini oluşturan ülkeler bugün bir geçiş süreci içerisinde. Sırplar, Hırvatlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Bulgar Makedonlar, Türkler, Vlahlar, Goranlar vs. bir çok topluluğun yaşadığı karmaşık ve zor bir coğrafya.. Bu coğrafyayı bölgeyi elde tutmak, zabt u rabt altına almak gayet güç. Osmanlı"nın asırlarca burayı bir arada idare etmiş olması büyük bir başarı.

Osmanlının bölgeden çekilmesi, bölgeyi kaybetmesi hem bu bölge açısından hem de Anadolu açısından büyük bir kayıp olmuştur. Osmanlı"nın beyni olacak şekilde merkez hinterlandını Rumeli teşkil ediyordu. Osmanlılar son olarak 1912 Balkan savaşlarında bölgeyi kaybettiğinde beyninden vurulmuştu. Osmanlı"nın 1293 Harbinden (1877-78 Osmanlı-Rus Harbi) itibaren çekildiği bölgelerde kalan Müslümanlar için bugüne dek süren acı ve trajedilerin başlangıcı oldu. Bu tarihten başlayarak, bölgeden göçler ve bölgede kalan Müslümanların yaşadığı trajediler hep paralel seyretti.

Osmanlı devleti sona erip Lozan"da çizilen sınırlar üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, bölge artık sadece göçlerle anıldı. Türkiye"ye en son 1989"da Bulgaristan"dan vaki olan toplu göçe kadar süregelen göçler dışında bir uzun süre bölgeyle elle tutulur bir ilgi kurulamadı. Oraları, Meriç"in ötesi statükocu/Misâk-ı Millici-resmi ideolojinin dayatmasıyla çok uzak ve yabancı ülkeler gibi algılandı. 1990"a kadar süren Komünizm etkisi Balkanları Arnavutluk başta olmak üzere, daha da kapalı ve ulaşılamaz hale getirmişti.

1990"larda ise, bölgeye Yugoslavya"nın dağılması, savaşlar ve katliamlar damgasını vurdu. Bu dönem Boşnak ve Arnavut Müslümanlar için savaş ve katliamlarla dolu bir trajedinin yaşandığı bir dönem oldu. Tam da bu dönemde Tek-Parti dönemi statükoculuğu ile gözleri/vizyonu Meriç"in ötesini göremeyen Türkiye devleti hiç de iyi bir sınav vermedi. 2000"li yıllarda ise bölge ile ilgi/alaka kurma, Osmanlı"nın bakiyesi olan unsurlarla bağ kurup, geliştirme anlamında geçmişe nazaran bir hayli ilerleme sağlandıysa da hala bu son derece yetersiz düzeyde.. Türkiye 6 milyon civarında Arnavut nüfusu, 4,5 milyon civarında Boşnak nüfusu barındıran bir ülke olarak bölge ile ilgilenme, bölgeye açılma konusundan hala niye bu kadar zayıf konumda anlamak bir hayli güç.. Özellikle Türkiye"de yaşayan Boşnakların çok büyük bölümünün, savaş ve katliamlara rağmen, anavatanlarına olan kronik ilgisizliklerini hiç mi hiç anlayamıyoruz. Hele ki, Türkiye"nin öteden beri gerek Balkanlara gerekse diğer birçok bölgedeki, Osmanlı bakiyesi Müslüman halklara hala "Dış Türkler" nazarıyla bakıp, bunun üzerinden siyaset takip etmesi ülkemiz için en büyük ayakbağı. Uzun süredir, Eski Yugoslavya"da Türkiye Makedonya ve Kosova"daki Türk azınlık üzerinden bir açılım izlemektedir. Oysa ki, Türkiye"ye olan Türkiye"nin sadece, Makedonya"da %4, Kosova"da 52 olan- yoğun göçler dolayısıyla- Türk nüfus üzerinden açılım yapmaya çalışması son derece anlamsız bir tutumdur. Osmanlı bakiyesi olan ve milyonlarla ifade edilen Arnavut ve Boşnak nüfusun neredeyse adeta gözardı edilmesi kabul edilecek bir durum değildir. Yukarıda belirttiğim üzere bu yanlışın düzeltilmesi yönünde 2000"li yıllarda TİKA"nın öncülüğünde önemli adımlar atılmış olmasına karşın, Bosna-Hersek, Makedonya, Karadağ, Arnavutluk ve Kosova gibi ülkelerde Türkiye 4., 5. derecede bile etkin konumda değil. İnanılmaz sayıda Balkanlı/Rumelili bir nüfusu bünyesinde barındıran Türkiye"nin hala da yeterli bağları kuramamış olması geleceğin inşası açısından da çok ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. 6 milyon civarında Arnavut nüfusa sahip Türkiye"nin Arnavutluk"ta hemen hemen hiç olmamasını bize birisi izah etmeli. Enver Hoca/Komünizm sonrası nekahet dönemi yaşayan Arnavutluk"ta Türkiye çok yetersiz bir düzeyde ilişki ağına sahip.. İtalya ise ülkeye kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş vaziyette.

Bosna-Hersek"te Türkiye"nin bazı etkinlikler düzenleme, yoğun turistik geziler dışında çok ciddi bir faaliyetini gözlemleyemedik. Kosova"da TİKA"nın restorasyonları dışında çok fazla bir etkinlik görülemiyor. Makedonya"da ise ekonomik yatırımlarda ilerleme ve öncelik söz konusu. Ancak, Üsküb"ün Bulgar/Gavurmahallesi Avrupa"dan alınan kredi-fonlarla hızlı bir gelişme gösterirken, şehrin Osmanlı eserleriyle dolu Müslüman/Arnavut mahallesi, eski çarşısı/arastası başta olmak üzere, son derece bakımsız ve yatırım söz konusu değil. Bu mahallede TİKA"nın birkaç restorasyonu dışında Türkiye"nin ciddi bir faaliyetini göremiyoruz.

Türkiye"nin halen tek-parti devri statükosunun etkilerinden kurtulamamış olması, bölgeyi salt/sadece Türklük, Türk kimliği üzerinden okuma alışkanlığıyla, bölgenin Arnavutlar ve Boşnaklar başta olmak üzere, büyük Müslüman unsurlarını görememesi gelecek açısından da çok sancılı bir sonuca yol açmaktadır.

Devam edeceğiz.

10 yıl önce
Saraybosna"dan Üsküb"e-1
Ekmek ne kadar Allahınsa Lili de o kadar Allahın Lili...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir