|
Araplar ve Kürtler-1

Arapların Kürtlerle ilk ciddi teması Hz. Ömer (r.a) devrinde Mezopotamya ve İran''da gerçekleştirilen fetihlerle başlar.İyâz b. Ganem komutasındaki İslam orduları Irak ve Hire taraflarının yanısıra Diyarbekir ve Bitlis''in kuzeyine kadar ilerlerler. Kürtlerle İslam orduları arasında İran''ın fethi esnasında Zagros dağ silsilesi civarında, Hemedan yakınlarında ve Belâzurî''nin Futûhu''l-Buldân''da kaydettiği çatışma dışında, tarihte vukubulmuş bir çatışma bilinmemektedir.

Tarihi kaynaklar üzerinde araştırma yapıldığında Kürtler arasında Müslümanlığın çok erken dönemde ve hızla yayıldığı anlaşılmaktadır. Hatta Kürtlerden tâbiîn olarak bilinen şahsiyetler vardır. Bunların başında Câbân El-Kürdî ve Şeyh Halîl El-Kürdî Es-Semmâni gelmektedir. Yine bunlar arasında Ebu Müslim El-Havlânî ve Süleyman Ed-Darânî''yi zikredebiliriz. Emeviler devrinin sonlarına gelindiğinde Kürt tâifeleri arasında Müslümanlaşmanın hemen hemen tamamlandığını görebiliriz.

Yanısıra, İslâm ordularının fethi döneminde, Kürtlerin yaşadıkları bölgeler, dahası Kürtlerin İslamlık öncesi meskun oldukları yerler, bugünkü İran Kürt bölgeleri, Irak''ın Dohuk, Süleymaniye, Hanekin bölgesi ile Türkiye''de de Hakkâri, Van Gölü''nün güney kısımları, Şırnak ve Batman çayına kadar olan bölgeleri kapsamaktaydı. Eski kaynaklarda da belirtildiği üzere Dicle''nin bir kolu olan Batman (Kentrites) çayı/suyu, Kürtlerle Ermeniler arasında sınır teşkil etmekte ve iki taraf arasında hasmane ilişkiler bulunduğundan suyun her iki yakasında yerleşim yerlerinin olmadığı kaydedilmiştir. Suyun batı tarafı Diyarbekir, Malatya''ya kadar Ermeni, Süryani, Asurî topluluklarının çoğunlukla meskun oldukları yeridir. Aynı şekilde Musul, Zaho ve Erbil gibi şehirlerin yer aldığı mıntıklar da o dönemde yine Asurî, Süryani toplulukların sakin oldukları yerlermiş.

İslam fetihlerinden sonra çeşitli Müslüman arap kabile ve aşâiri kuzey bölgelere doğru göçederler. Mudar aşiret konfederasyonunun çeşitli kolları, özellikle Beni Rebîa''nın kolları, Musul''dan Diyarbekir''e kadar bölgelere gelip sâkin olurlar. Bunlardan Beni Bekir aşâiri bugünkü Diyarbekir vilâyetine yerleşirler. Bu yüzden bölge bilahare bu taifeye nisbeten Diyârbekir adı ile anılmağa başlar. Beni Bekir''den maâda Beni Tağlib, Beni Temîm gibi taifelerle, Tayy, Beni Kays, Zûl, Manasır gibi Yemenli arap aşâiri de bu gölgelere yayılır. Özellikle Abbasiler devrinde Müslümanlığı benimsemiş Kürt tavâifinin batıya ve kuzey batıya göçleri ile Kürtler, Van Gölü''nün, doğu-batı, her iki yakasına Bitlis,Diyarbekir, Siirt, Eyluh (Bugünkü Batman il merkezi), Cizre gibi merkezlere doğru yayılır.

Daha sonra Mervâni Kürt hanedânının (Bâz Bin Dostik ve Yeğeni Ahmed Bin Mervân tarafından kurulan Kürt-İslâm hanedânı) Silvân ve Diyarbekir''de yükselişi sonrasında bunlara bağlı kürt aşâiri bölgenin batı mıntıkalarına iyice yerleşirler. Zaman içerisinde, bu etki ile, bugün Diyarbakır''ın güney ilçelerinden başlayıp, Batman, Siirt''in güneyi ve Şırnak''a kadar olan bölgedeki Beni Bekir, Beni Temîm, Beni Tağlîb ve Tayy aşâirine mensup bir birçok arap topluluğu zamanla Kürtleşir. Bugün zikrettiğimiz bölgelerde yer alan kürt topluluklarının ekseriyetinin aslı, zaman içinde Kürtleşmiş Arap aşâirine dayanmaktadır. Hatta Kürt ulusalcı hareketinin bir kısım öncüleri (Barzanî ailesi gibi) ile günümüzde, Kürt etnik milliyetçiliğnde uç noktalarda olan aile ve şahsiyetlerin çok büyük bir bölümü bu Arap asıllılardan oluşmaktadır. Kürtler arasında bunun gibi bir hayli Kürtleşmiş Arap unsuru olmasının yanısıra, soyunu Araplara, Sahabe-i Kirâma, Ehl-i Beyt-i Resul''e, Abbasilere dayandırma adeta furya halini almıştır. Hakkari Mirleri, İmâdiye beyleri, Bâbanîler gibi soyu gerçekten Abbasilere dayananlar olduğu gibi, Bitlis Beyleri gibi soyunu yine Abbasilere dayandıranlar ve Cizre/Botan beyleri gibi soyu Hz. Halid bin Velid''e (r.a) dayananlar da vardır. Yanısıra, Zerrâkîler/Zırkiler, Lice Beyleri, gibi neseplerini Hz. İmam Hasan (r.a) dayandıranlar sözkonusu olmuştur. Ayrıca Mahmudîler gibi kökenleri Humus araplarına dayanan Kürt beylikleri de vardır.

Kürtler tarihte Araplarla bir çatışma ve husumet içinde olmadıkları gibi, yaşam ve kültür olarak ciddi bir içiçe geçmişlik sözkonusu olmuştur.. Müslüman Kürtler, Arap lisanına, Arap literatürüne,edebiyatına ve İslâmî ilimlere büyük katkılarda bulunmuşlardır. Esedu''l-Ğâbe Fi Ma''rifeti''s-Sahâbe ve El-Kâmil Fi''t-Târih sahibi İzzuddîn Ebu''l-Hasen bin Ali İbnu''l-Esir El-Cezerî, , Kitâbu Bağdâd sahibi Ahmed bin Zâhir El-Kâtib, Ebu''l-Ferec İbnu''l-Cevzî, Vefeyâtu''l-A''yân sahibi İbn Hallikân bunların başlıcalarıdır.

Kürtler, İslami ilimlere büyük ehemmiyet vermiş ve halen de vermektedir. özellikle, Arap lisanının sarf ve nahvine araplardan daha ziyade ehemmiyet atfederler. Bu yüzden Kürt medreselerinde asırlardan beri Arap sarf ve nahvi ön plana çıkmış,bu açıdan Kürt ulemâsı Arap lisanının inceliklerinde hususen ile nahivde Araplardan çok daha ileride olmuşlardır. Bunun en çarpıcı örneği Mevlâna Abdurrahman Câmî tarafından İbn Hâcib''in nahivle alakalı Kâfiyesi üzerine yazılan ve kısaca "Molla Câmî" adı ile bilinen, "El-Fevâidu''z-Ziyâiyye Fi Şerhi''l-Kâfiye" adlı Osmanlı ve kürt medreselerinin başlıca nahiv kitabı olan ünlü eseridir. (Mevlâna Abdurrahman Câmî''nin kürtlüğü ile ilgili olarak bakınız: Câmî, Salman u Absâl, Mukaddime Kısmı). Bunun yanısıra bu konuda en önemli eserler, 19. Yüzyıl''da ünlü Allâme Molla Halîl El-Es''ardî''nin sarf, nahiv, bedî ve beyân üzerine yazdığı eserleridir. (Metnu''l-Kâfiye, Yazma, Bilinen Tek nüshası Ankara Milli Kütüphane, 06 Hk 5008, Vr.1-50, İbn Hâcib''in Kâfiyesinden farklı olarak kaleme aldığı gayet önemli bir nahiv kitabıdır. El-Kâmus Es-Sânî Fi''n-Nahvî Ve''s-Sarfi Ve''l-Maânî, Molla Halîl''in Sarf, Nahiv ve Maânî ilmi üzerine kaleme aldığı 335 varaklık büyük bir eserdir. Sarf Nahiv ve Maânî ilmi üzerine yazılmış en kapsamlı ve sistematik eserlerden biridir. Müellif hattı ile olan yegane nüshası torunlarından Medine-i Münevvere''de mücavir olan Şeyh Selim Efendi nezdinde olup, nüsha bir hayli yıpranmıştır. Bundan birkaç yıl önce görüntülerini elde ettiğimiz bu eserin tıpkıbasımının yapılması şarttır.)

Bu konuya devam edeceğiz.

12 yıl önce
Araplar ve Kürtler-1
Hüznün şarkısı: İnsanın kalbiyle konuşması...
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü