|
Karadeniz’de bir yerlerde…

Bu hafta Türk dış politikasının gündemi şöyle oluşuyor; hafta sonu Afganistan zirvesi var. Ankara meseleyi önemsiyor. İki nedenle; bir, ABD ile pozitif gündeme, yırtıkları yamamasa da kırışıkları ütüleyecek düzleme geçiş iklimi yaratabilir. Bu olasılık Türkiye dışında da çok işaret ediliyor. İki, bir evvel kaleme aldığımız, yeni düzene uygun “bölgesel liderliğin” adımı olarak Türkiye’nin belirginleşmesi yönünde deneme olacak. 42 yıldır çözülemeyen, kimsenin çözülmesini de beklemediği bir süreç çünkü bu…

Bir diğer başlık; İklim Zirvesi (Dünya Günü Zirvesi). Biden yönetiminin Paris İklim Anlaşması’na dönüşüyle, eski Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “elçiliğinde” organize edilen, “yeni dünyanın yeni ekonomik düzeni”nin parçası olarak işletilmeye başlanan süreç. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katılacağı bu küresel toplantı (22-23 Nisan), tek konulara indiğinde çok sayıda netameli başlık içeriyor. Ama ambalaj o kadar afili ki, kamuoyu kutuyu açabilecek mi meçhul…

Alakalı başka meseleler de var. İlki, ABD’nin iklim konusunda da “oyuna dönmesi” herkesi mutlu etmiş değil. Mutsuzların başında Fransa geliyor. Fransa başından beri konunun sürükleyici lideri olarak kendisini tarif ediyordu. Adı üstünde, ‘Paris İklim Anlaşması’. Biden gelince liderlik el değiştirdi. Fransa mutsuz ama Almanya da çok mutlu değil. İşin Avrupa’dan çıkıyor olması Berlin’in de alkışlayacağı bir durum değil.

Zaten iş bundan sonra garipleşiyor…

Çin de safa katılıyor. Tabii onun durumu farklı. İklime yönelik yeni dünya kuralları en çok onu vuracak. (Bugüne kadar kirletenlerin hesabı tutulmayıp ‘taze başlangıç’ yapıldığı için dünyada en büyük karbon ayak izine sahip ülke o.) Üç ülke, Almanya-Fransa-Çin ayın 16’sında kendi aralarında “İklim Zirvesi” yaptılar! Bizzat devlet başkanları katıldı; Macron, Merkel ve Xi Jinping. Ve anlaştılar. Üstelik bu, ABD İklim Değişikliği Özel Temsilcisi John Kerry, bu konuları Pekin’le görüşmek için Çin’deyken…

Bu ABD’ye açık bir mesajdı!..

Böylece bugün ABD’nin davetine icabet edecek olsalar da, tıpkı transatlantik ittifak, Rusya ve Çin’le ilişkiler konularında olduğu gibi, bu meselede de Washington’un emir-komutası altına girmeyeceklerini gösterdiler.

***

Afganistan ve Karadeniz’le birlikte Ukrayna meselesinin toplamı, Ankara’nın nerede durmak istediği veya bir tercihe zorlanmasından çok, bölgesel liderlik terziliğinden kendine nasıl bir “takım” çıkarmak istediği ile ilgili…

ABD, şubat başında Biden’ın ağzından “döndük” demişti. Ele almıştık ve yazdığımız yere toplanmış görünüyorlar; şu ana kadar pek dönmüş değiller…

Ukrayna üzerinden Rusya-Avrupa-ABD üçgeninde yaşananlar, Karadeniz ve NATO’yu da içine çekti. Eğer istenen Rusya’nın sinirlerini bozmaksa, bunun nereye varabileceğine ilişkin risk haritası inşallah doğru çizilmiştir. ABD sözcülerine bakarsanız, bir savaş ihtimali görülmüyor. Ruslara bakarsanız, Kiev’in yanlış bir hareketinde bölge kan gölüne döner. Beyaz Saray “karışık sinyaller” göndermeye devam ediyor. Her gün daha çok insanı Amerika’nın Rusya’yı savaşa teşvik ettiğine inandırıyor. Sadece, “arkasındayız, oldubittiye asla göz yummayacağız” türünden yükselmelerden bahsetmiyorum. ABD, Ukrayna’ya gerçekten tehlikeli silahlar veriyor!

Hâkim kanaat hâlâ savaş çıkmayacağı yönünde. Umarım. Çünkü ondan sonraki açmaz, ‘ABD karşılık verirse-vermezse ne olur’a sıkışacak. Tehlikeli oyun. Rusya’nın geri basmayacağı anlaşılmış olmalı. 2008’deki Gürcistan vakasından Rusya, aynı kışkırtmaların nereye varacağını gördü. Ama ABD sonuçlara ilişkin ders çıkarmış gibi durmuyor…

Mesela bu sinyallere bakarak, Biden’ın Karadeniz’deki motivasyonunun ne olduğunu kestirebiliyor muyuz? Eğer amaç, Romanya-Bulgaristan-Türkiye’nin NATO üyeliğinden hareketle, Ukrayna ve Gürcistan’ı da yanlara alarak Rusya’ya yönelik “boğazlamayı” bir yere vardırmak ise, Ankara’nın duygu ve düşüncelerinden daha çok emin olmalarını öneririm…

Türkiye kimi zaman başka yerlerdeki anlaşmazlıkları nedeniyle Karadeniz dalgalarıyla oynamak isteyebilir. Kendi denizidir. Dalga boylarını bilir! Keza, ABD gelene kadar buranın huzurlu/güvenli sular olduğunu Ankara’da bilmeyen de yok. Kısaca, resmî görüş ve duruş, Karadeniz’de sorun istemiyor…

***

ABD, Çin’e, Rusya’ya, İran’a, Türkiye’ye ve daha nicesine uyguladığı yaptırımlarla ve hatta Avrupa’nın sık sık kulağını çekmekle kalmıyor. Bunun ayrıcalık olarak kabul edilmesini bekliyor. İnanılmaz! “Ben yaptırım uygularım, başkası karşılık veremez, vermek bir tarafa yaptırım uygulama hakkı yoktur” mealinde konuşmak, küresel gerçeklerin hakkında tam bir aymazlık işareti…

Şunu zannetmesinler; ABD’nin Karadeniz’e geçirmek için izin istediği ama sonradan vazgeçtiği iki savaş gemisinin yerine İngiltere’nin iki savaş gemisini suya sürmesinin anlamını Türkiye biliyor. Lafın nereye bağlanacağını anlıyor. Kafkasya, Libya, Afganistan’ın, hele Kıbrıs’ın o gemilerin içinde olduğu göndermesini anlıyor. Cevabını da veriyor.

Uzatmayalım, kulağı düzden gösterelim; Kissinger’ın Çin’in stratejik derinliğini Batı’ya uzatmasının önüne ancak Rusya ile arasını bozma yöntemine bağlayan önerisi, bugün ABD tarafından Rusya’yı emirlere itaat edecek/edene kadar yumuşatma/dövme planına evrilmiş görünüyor. Üstelik Kissinger bunu diplomasiyle yapmayı teklif etmişti.

Bu “yapıcı diplomasi” için yer bırakmıyor…

#Karadeniz
#ABD
#Rusya
3 yıl önce
Karadeniz’de bir yerlerde…
İmamson Efendi “Cumhurbaşkanı” seçilmiş de, haberimiz olmamış!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?