Türkiye-dünya ilişkilerindeki jeopolitik düğümün en ‘yakıcı’ sorusu budur…
Sabahtan akşama eze eze suyunu çıkarttığımız, Ukrayna Savaşı, Karadeniz açmazı, AB ile ilişkiler, Ermenistan-Azerbaycan denklemleri hele Kıbrıs-Akdeniz-Yunanistan, elbette Suriye başlıkları, daireyi genişlettikçe; önce Hazar-Basra-Akdeniz-Karadeniz’e, sonra Avrupa-Afrika-Avrasya’ya oturan ‘bizim bölge’ açmazlarının Türkiye Yüzyılı’nın açılış hamlelerinin yapıldığı süreçte Ankara’nın ‘kararı’ için önemi, ABD’nin ne teklif getireceğidir…
Çok önemlidir ve-dahi yukarıdaki “hayati” başlıkları ya karşısına ya yanına alır.
İki, “ABD ve Batı kendi halini anlamış mı” gibi, stratejik karatı yeryüzü ağırlığınca değerli sorunun yanıtını da arıyor Ankara…
Aynı nedenle, Batı ile, özel olarak AB ile ekonomi üzerinden kurulan ilişkilere de “fazla gönül indirilmemesi”, “ilişkilerimizi tazeleyelim” yaklaşımını konfetiler yağdırarak kutlayanlara ‘sakiniyet hakimiyettir’ tavsiyemizi yineliyoruz. Devam da edebilirler, Pompei’nin son günleri de öyleydi…
Batı’nın karşı planı bilinmiyor! Planı var mı bilinmiyor. Kimi adımlar var ama bunlar bütünlüklü olmadığı hatta sıklıkla kavruk kaldığından, üzerine düşünülmüş, rafine akıl ürününden bahsetmek de mümkün gözükmüyor…
Kimi payandalar, direniş noktaları aranıyor/yaratılıyor gibi; mesela Yunanistan, mesela Avrupa’nın ‘savunulması’. Pasifik’te çok emare var. Ama koca koca kıtalarda, Orta ve Batı Asya, Ortadoğu, Afrika’da ne yapıyorlar? Avrupa
ayağı bile müttefikleri
“döve döve” sağlama alınmaya çalışılıyor…
İyi ama, herkes var olmayı sürdürecek mi? Bu kadar ileri tarife de gerek yok, mevcut küresel sistemdeki dalgalanlamalar ağırlık noktalarını değiştirdiğinde Türkiye’nin yeni ayarları nasıl olacak?
Sonuçta “yüzyıl” üzerine konuşuyoruz!
Türkiye’nin yürüyüşündeki konjonktürel açıkları, Batı/ABD’nin kullanması/istismar etmesi gereken fırsatlar olarak betimlerseniz, açığın yamanması karşılığında stratejik kazanımlar talep edilmesini tavsiye ederseniz, bir, küresel değişimi gördüğünüz halde nedenlerini anlamamışsınız demektir, iki, ‘kötü niyetlisiniz’ demektir.
Artı, işlemez.
İşletmeye zorlarsanız Türkiye’nin büküp atacağını da hâlâ anlamamışsınız demektir! Bilgelik değil paşa gönül stratejisidir. Keyfiniz bilir.
Sadeleştirelim; örneğin, Ankara’nın ekonomiyi iyileştirme adımlarını daha hızlı atalım için AB ilişkilerinde esnemesini getirip Kıbrıs’a dayarsanız, mazeret olarak da, “bakın işte Yunanistan’ı biz nasıl ikna edelim” diye aba altından sopa gösterirseniz..
Akdeniz’de, Suriye’de, Karadeniz’de, Hazar’da, enerji yollarında, çıkış ve varış noktasında hayat zorlaşır. Donanmanın donanması odur. Görün artık! Türkiye o “level”ları geçeli, “bölüm sonu canavarlarını” aşalı çok oldu.
Rusya niye, “Türkiye’yi enerji merkezi yapalım” diyor? Ankara neden, “AB, Türkiye’siz stratejik güç olamaz” diyor?
“Çok kutuplu dünyada yaşayamazsınız” demektir bunlar.
Adını doğru koyalım…
Gerçek bu. O kadar gerçektir ki, bu ülkenin yöneticileri çıkıp, “hayır değildir” dese bile öyledir -ki demiyorlar- çünkü Türk halkı böyle istiyor. En az yedi yıldır kafanızı fiskeliye fiskeliye yazdıklarımız budur.
Türkiye için şartlı reflekslere dönüşmüş kabullerinizi yenilemeniz gerekiyor. Bildikleriniz eskidi, Müfredat değişti. Kulağınızdan tutup burnunuzu kitaba yapıştırmak zorunda kalmayalım.
İlk ders neydi?
Türkiye artık ‘orta boy güç’ skalasında ülke değil. ‘Yeni nesil orta boy güç’ skalasında bir ülke. Daha da yükselecek.
O halde duyalım teklifinizi?