Aylardır dünyanın neresinde ne kriz olursa, ‘hele şu Amerikan Başkanlık seçimleri belli olsun’ diyerek, stratejik açmazları ‘salıncak eyalet sandıkları’na bağlama döneminin son günündeyiz. Hoş, sonuçları almanın haftalar süreceği, ABD iç politikasının birbirinin kanını içeceği söylentileri almış başını gidiyor ya, aynı konu…
***
Sandık gününe kadar Amerika’da sayısız uzman ve aydın, Trump’ın demokrasiye varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna ilişkin sayısız anlatıda bulundu ve bunları tarihî örneklerle bezedi…
Gelgelelim, seçmenin bu elit okumaları satın almak bir yana farkında bile olmadığı izlenebiliyor. Bu nedenle, anket bağımlısı Amerika’nın tüm istatistikleri üç-beş-yedi puan farkla Biden’ı favori gösterirken, “kim seçilecek” sorusunu ülke sathında sokaklara yaydığınızda renk değişiyor. ‘Gizli/utangaç Trump oyu’ diye bir söylence almış-yürümüş durumda…
Biden kazanırsa her ülke bunu yapacak. Türkiye de yapacak zira Biden’ın politika yapıcı olarak Ankara karşıtı pratiği desteklediği kadar, samimi Türkiye düşmanı olduğunu söyleyenler de çok…
Bizi ilgilendiren kısım da burası…
Amerikalı siyaset bilimciler ve politik gözlemciler ‘tarihin en önemli seçimi’ değerlendirmesini ‘geçmişten’ örnekler vererek yapıyorlar. Amerikan siyasi yaşamının eski kriz/çökme noktalarına kıyas/benzetme yaparak, ‘bir dönemlik Trump iktidarının bile yıkıcı’ olduğunu, Biden’ın kazanması halinde dahi etkisinin/mirasın kolay atlatılamayacağını söylüyorlar…
***
Şunda anlaşalım; Amerikan ‘devlet mekanizmasının” şartlar değiştiğinde bile çalıştığını, çarkların döndüğünü gösteren örnek çok. İşte ‘Kürdistan’ meselesi, işte İsrail için yapılanlar ve işte kim seçilirse seçilsin değişmeyecek Çin hedefi. İşte Pasifik’te kurulmaya çalışılan ittifaklar işte Baltıklar’dan sökülerek bizim üzerimizden ve altımızdan geçerek Çin’e uzanan yırtılma… (‘The Return of Great-Power War’’, Kasım 2020, C. Layne, Foreign Affairs.)
Yani, II. Dünya Savaşı ertesinde kurulan dünya düzenini ayakta tutan tüm sütunları tekmeleyen Trump döneminde bile bu “sabitler” korunmaya/beslenmeye devam edildi.
Türkiye “sabiti” de burada. Burada ama bunlardan biri değil!..
Coğrafya sabit ve stratejik değer artıyor ama Türkiye “sabitlenmiş” değil! İki yön de bize sırt dayamaya çalışılıyorlar, tamam, ama fark, Türkiye’nin artık Batı veya Doğu’nun dayanak noktası olmadığıdır…
***
Trump’ın o kadar da keyfi, düşünülmemiş adımlar atmadığına yönelik örnekle bağlayalım; Rusya ile bozduğu nükleer anlaşmaların dünyayı dengede tutan bir uzlaşı olduğu doğru. Bu yüzden, Trump’ın uluslararası kuruluşlara yönelik yıkıcı adımlarına eklenebileceği düşüncesi ise yanlış. Herkes biliyor ki, bu anlaşmaların bozulmasının nedeni, Çin’i de bu bağıtlara dahil etmek. Bunun için Rusya’yı Çin’in üzerine iteklemek. Bu “bozma”nın bir parçası ve ‘Kissingeryan’ aklın pratiği.
Her şey yıkım değil. Yapılacağa yer açılıyor…