|
Azgın azınlığın tahammülsüzlüğü

31 Mayıs"ta başlayan ve devam eden gösteriler hükümete değil ama devletin dış dünyadaki itibarına hayli zarar verdi.

Başta İran medyası olmak üzere özellikle de Suriye yanlısı medya adeta bayram etti.

Tabii ki Esed de.

Gösteriler çevre eyleminden siyasi eylemlere dönüştüğü andan itibaren bilhassa başbakanın şahsına yönelik dış basında bir kampanya başladı.

Arapça yayın yapan televizyon kanalları ve radyolar geçen hafta boyunca gece yarılarına kadar arayıp durdular.

İran yanlısı yayınların bütün yorumları başbakanın halk desteğini yitirdiği doğrultusundaydı. Halkın sarı kart gösterdiğini, gösteriler devam ederse kırmızı kart da gösterebileceğini hatta daha da ileri gidilebileceği fikrini yaymaya çalışıyorlardı.

Diğer kanallar da başbakanın halk desteğini kaybedip etmediğini sorguluyorlar, gösterileri Arap baharının yaşandığı ülkelerdeki olaylarla mukayese ederek yayın yapıyorlardı, hâlâ da yapıyorlar.

Katıldığım programlarda önce halk kavramının tartışılması gerektiğini söyledim.

Öyle ya halk kim? Türk toplumu göstericilerden mi ibaret, yoksa olaylar gayri memnunların gösterileri fırsat bilerek biriken öfkelerini ülkeye yaymalarından mı?

Sonra göstericilerin talepleri nelerden ibaret? Arap baharında olduğu gibi özgürlük mü istiyorlar, siyasi partilerin serbest olmasını mı istiyorlar, demokrasi mi istiyorlar?

Türkiye"de bunların hepsi vardı. Hükümet de ne diktatörlükle yönetilen ülkelerde olduğu gibi antidemokratik yöntemlerle iktidar olmuş ne de veraset yoluyla gelmişti.

Tam tersine son 10 yıl içinde yapılan seçimleri kazanarak halkın desteğiyle iktidar olmuştu.

Göstericilerin sloganları, taşıdıkları pankartlar ve sözcülerinin açıklamaları gösterilere siyasi muhalefetin damgasını vurduğunu gösteriyordu.

Alkol düzenlemesi ve Taksim"e mescid inşa edilmesinden yola çıkarak topluma muhafazakar hayatın dayatıldığını, üçüncü köprüye Yavuz Selim isminin verilmesinin yanlış olduğunu ve polisin orantısız güç kullandığını söylüyorlardı.

Orantısız güç dışındaki bütün gerekçelerin CHP gibi İP gibi milletin kahir ekseriyetinin değerleriyle mücadele etmeyi ilke edinmiş çevrelerin alıştığımız söylemleri olduğunu biliyoruz.

Olaylar siyasi çehreye bürünüp kalabalığa karışan tahrikçilerin gösterileri bir takım yanlış istikametlere yönlendirerek ülkeyi istikrarsızlaştırmayı hedeflediği sezilince AK Parti"nin en önemli muhalifi olan MHP gösterilerde yer almayarak son zamanların en calibi dikkat tavrını takınmıştır.

Göstericilerden bazılarının rapor verip talimat aldıkları iddiaları ciddiyet kesbetmiş olmalı ki, MHP gösterilere dış kaynakların yön verdiği gerekçesiyle karşı çıktı.

Bence MHP yönetimi, yarın yapılacak seçimlerde haklı olarak alkol düzenlemesi ve mescid inşasına muhalefet eden bir parti olarak çıkmak istememiştir.

Doğru da yapmıştır. İşin siyasi vechesi bir yana demokratik gösteri olmaktan çıkıp cam çerçeve indiren, arabaları ateşe veren, iş yerlerini tahrip edip yağmalayan ve çok sayıda insanın yaralanmasına ve kimi ölümlere yol açan bu gösterilere karşı çıkarak sayın Bahçeli tarihe çok önemli bir not düşmüştür. Hulasa eğer gösteriler çevrecilerin kontrolünde kalsa ve sadece çevre hassasiyeti üzerine devam etseydi hükümete ve dolayısıyla AK Parti"ye zarar verebilirdi.

Ama gösterilere siyasi muhalefetin ideolojik yaklaşımları damgasını vurunca hele de alkol düzenlemesi ve mescid inşasına muhalefet ön plana çıkınca siyaseten kârlı çıkan taraf bilinmeli ki AK Parti olmuştur.

İşin sonunda gerekçelerin hepsi havada kalınca muhaliflerin elinde başbakanın üslubunu eleştirmekten başka bir argüman kalmamıştır.

Gösteriler AK Parti"yi destekleyen gayri memnunları bile susturacak siyasi sonuç doğurmuş olsa da dış dünyada Türkiye"nin imajı açık bir yara almıştır.

550 üyelik meclisin 325"ini elinde bulunduran hükümetin alternatifi yoktur. En kötü ihtimal genel seçimlerin öne alınmasıdır ki zaten 10 ay sonra seçim vardır.

Sandıklar açılınca gösterilere damgasını vuran taleplerin halk nezdinde ki kabul gücü de ortaya çıkacaktır. Sessiz çoğunluğun sesi sandıklarda duyulur.

Eğer demokrasi ise sandıktan çıkana herkes saygı göstermek zorundadır.

Gösteriler -çevre hassasiyetiyle yapılanlar hariç, onlarınkini demokratik bir tepki olarak görüyorum ve saygı duyuyorum- aslında çoğunluğun azınlığa bir hayat dayatması değil azınlığın çoğunluğu tehdit etmesinden ve demokrasiyi bir türlü hazmedememesinden ibarettir. Çoğunluğun gösterdiği tahammül ve hoşgörüyü azgın azınlığın çoğunluğa gösterememesidir.

11 yıl önce
Azgın azınlığın tahammülsüzlüğü
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset