|
"Taklitçi" demokratlığın devamı...

Bizim, kültürel ve sosyal hayatımızda, 70-80 yıldır pek değişen bir şey olmamış olduğunu, araştırıp incelemede bulundukça daha iyi anlıyoruz, olmamıza rağmen, bir türlü kendimize gelemiyor, "okuma yazmayı" bu bakımdan, perde arkasına atmış oluyoruz.

Ve bir türlü "demokratlıkta" da "taklitcilik"ten kurtulamıyoruz. Çünkü, herzaman halkı "avam" olarak görmüşüz; tıpkı Celâl Nurî gibi:

"Türk inkılâbı ''demokrat''tır. Tabir caizse milletin mürşididir. Ona, belki avamın düşünemediği bir yaşayış tarzını gösteriyor ve kabul ettiriyor." (...)

"Müslümanlık da liberal olmaktan ziyade demokrattır. Hatta muamelât hususunda ümmeti bir zabıta altında bulundurmuştur."

"Şapka giymek için kanun koyması inkılâbımızın demokratlığını te''yîd eder. Mezkur kanun bu itibarla örneğidir. İlave edelim ki yalnız demokratlık noktasından Türk inkılâbı son Rus inkılâbını da andırır." (1)

Bu durum bile bizim, "Halkevleri"nin "Kolhoz"ları taklitten mülhem olduğunu gösterir, nitekim:

Tek parti döneminde hurafe sayılan olayların halk arasında yaygınlık kazanması, dinî olaylar imiş gibi ele alınarak hazırlatılan "piyes"ler, Halkevleri''nde oynatılmıştır. Halk arasında, "sahne" hayatını etkili kılmak için "İş Bakanlığı Basın Genel Direktörlüğü" bir emirle "ulusal tezlerimizi yığına anlatacak eserleri, memleketimizin tanınmış yazıcılarına hazırlatmayı faydalı" bularak, bir seri eser hazırlatmıştır. Bunlardan bir kaçı şunlardır:

Reşat Nurî Güntekin, Hülleci, (1935)

O. Cemal Kaygusuz (Kaygulu,) Üfürükçü (1935)

Ertuğrul Şevket, Şeriatçası (1938)

Ertuğrul Şevket''in yazdığı ve CHP Fatih Halkevi''nde oynatılan "Şeriatçası" adlı piyeste, bir kadı ile Ermenî Agop''un bir kadını dalaveralı bir şekilde nasıl kullanmak istedikleri ortaya konmaktadır. Piyeste şöyle bir muhavere geçer:

"Kâdı: - Mesnevi efendi, bir kaç saat evvel, Mığır''ın oğlu Agop, burada şahitler huzurunda besmele çekmemiş midir?"

"Agop: -Ha çekmişim. Fakat bu bir oyundu. Aynı zamanda, devletlimden alacağımı tahsil etmeme bir vesile olacaktı."

"Kâdı: -Sus, hain kafir, Şimdi senin boynunu vururum. Hiç din-i Islam oyun mevzuu olur muymuş..."

"Agop: -Lakin efendim, Mesnevî efendi demiş."

"Kâdı: -Öyle mi efendi?"

"Mesnevî: -Haşa efendim, haberim bile yok." (2)

"Nuriye: -Efendi, insan hastalanmaz mı?"

"Kadı: -Hastalanırsa ne olur? Mahallede kurşuncu, muskacı mı yok."

"Nuriye: -Kâdı efendi, şimdiye kadar kurşuncudan, muskacıdan kim faide görmüş ki ben göreyim? Bunlar saçma şey."

"Kâdı: -Tuuu, tövbe de. Kelime-i şehadet getir. İmanını tazele be kadın. Senin dine, diyanete imanın yok mu?"

"Nuriye: -Benim dine de diyanete de imanım var. Fakat kuşpalazından hasta yatan çocuğa, ne dinin ne de imanın faydası dokunur. Bu derdi ancak fen, tıp önleyebilir."

"Kadı: -Vay din düşmanı vay. Ben sana gösteririm çocuğum hasta diye evine erkek kabul edip zina etmeği? Ben sana gösteririm."

"Nuriye: -Ben zina işleyen bir kadın olsaydım, senin yanında koca sarığı ile duran, söylediğin teklifi yapan bu düzenbaz Mesnevî''nin koynuna girerdim."

"Mesnevî: -Ne bana iftira, ha?"

"Kadı: -Vay, bir de iftira ha? (Muhzire), al muhzir bu kadını hapset!"

"Nuriye: Aman efendi, çocuğum evde ateşler içinde yanıyor. Doktor tam iğne yapacağı sırada evi bastılar. Ölmesi ihtimali var. Ayaklarınızı öpeyim beni bırakın!"

"Kadı: -Yalan, götür muhzır!"

"Nuriye: -Kadı efendi, yalvarırım çocuğum ölecek."

"Kadı: -Bir şey olmaz. Bir zaniyenin çocuğu ölse de bundan bir şey çıkmaz."

"Nuriye: -Efendi, ağzını topla, günaha giriyorsun."

"Kadı (muhzire): -Götür, söyletme bu kâfiri!..." (3)

Şimdi sormak gerekir: Ertuğrul Şevket''in bu "patavatsız" kâdı''sı ile, Yılmaz Erdoğan''ın Vizontele''deki "kekeme imamı" arasında ne fark var? Bu taklitçilik değil de nedir?

(1) Celâl Nurî, Türk İnkılâbı, İstanbul/1927, sh: 114

(2) Ertuğrul Şevket, Şeriatçası, (Üç perdelik halk komedisi) İstanbul Devlet Matbaası/1938, sh: 99

(3) Ertuğrul Şevket, Şeriatçası (Üç perdelik halk komedisi), sh: 59-60

23 yıl önce
"Taklitçi" demokratlığın devamı...
Darbeye karşı yapılacak 15 şey
2023 ne demek!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…