
Tatil dönüşü mevzulara palas pandıras dalmak yerine adet edindiğimiz üzre destur çekelim:
Sağa sola selam; ortaya selam; beylere ağalara, muhtara, kapıdaki anahtara, kara göze karakaşa selam; sırdaşa arkadaşa, demirbaşa selam; velhasıl-ı kelam, bilumum okuyucuya selam. (Lan Şinasi sana da selam.)
Birazcık tatil yaptık diye zannetmeyin ki sürgit ense yaptık, keyif çattık.
Gündemden hepten kopmayalım diye gazetelere şöyle göz gezdirince biz de sizin gibi hop oturup hop kalktık.
Nasıl hop oturup hop kalkmazsın birader; bu ülkede bir haftada olan biten, İsviçre''de 10 yılda olmuyor!
İnsan takip ederken yoruluyor billahi.
Hiç takip etmeden de olmaz; gazeteci makulesi öyle kabak gibi yan gelip yatarak tatil yapamaz.
Hayır, yapar da, mevzuya öyle Fransız kalır ki, bir yılda toparlayamaz.
Mesela “ulusalcı sağ” bir gazetenin dünkü haberinden hiçbir şey anlamaz: “Türk Ordusu, Erdoğan''a teslim oldu...”
Gerçi gündemi muntazam bir şekilde takip etse de bu haberden hiçbir şey anlamamış olması icap eder.
“Türk Ordusu, Erdoğan''a teslim oldu” ne demek?
Erdoğan kim? Bu ülkenin Başbakanı değil mi?
“Ulusalcı sol” bir gazete de komutanların “istifasını” siyasetin orduyu ele geçirmesine tepki olarak değerlendirdi.
Ulusalcı solun da sağın da lafı eğip bükmesine hiç gerek yok aslında. İyisi mi “Erdoğan bu ülkeye demokrasiyi çatır çatır yerleştiriyor” diye kestirip atsınlar.
Tamam, vesayet rejimine el ayak çektirip demokrasi yerleştiriliyor, da, PKK''ya ne oluyor?!
Vesayetçi rejimin yılmaz savunucularına “Meydanı boş bulan PKK''lı hainler...” şeklinde manşetler attırmakla kime hizmet ettiğini sanıyor?
Sahi PKK “meydanı” kimlerin doldurmasını istiyor?
Siyasetçilerin mi, siyasetçileri yağlı kazığa oturtmakla tehdit eden omuzu kalabalıkların mı?
Vesayet rejimine büsbütün el ayak çektirildiği bir dönemde bu hain saldırılar neyin nesi?
Halbuki 28 Şubat sürecinde ne kadar da uslu durmuşlardı.
Yanlış anlaşılmasın, “Meydanı boş bulan PKK''lı hainler...” ifadesinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
Zira bu kafaya göre Balyoz veya Andıç davası olduğu için “meydan” boş kaldı.
Bu kafalar meydandayken gündüz gözüyle Silvan''da 13 askerimiz şehit edildi.
Ve, Aktütün, Dağlıca, Hantepe faciaları yaşandı.
Zaten ne zaman kardeşlik şarkıları söylense, ne zaman barışa ramak kalsa meydanı hep bunlar doldurdu.
“Devrimci Halk Savaşı”na dayandırılarak kurulacak bir “demokratik özerkliğin” büyük acılar yaşatacağını, böyle bir özerkliğin sürdürülemeyeceğini dile getiren İlhami Işık geçen gün Neşe Düzel''e şöyle demişti:
“Mezopotamya''nın genetik kodunda Türklerden ayrışma, ayrılma yoktur. Saddam Hüseyin Irak''ta Kürtleri bombalarken, Kürtler, İran''a, başka bir Arap ülkesine gitmediler. Türkiye''ye geldiler. Dün Suriye''de Esat insanları öldürürken o insanlar da Türkiye''ye geldiler. 1992-1996 arasında Kürtlerin köyleri yakılırken, Kürtler İran''a, Irak''a Suriye''ye gitmediler, batıya, Türklerin yanına geldiler...”
“Meydanı” doldurması gereken ses budur işte.
Barışın sesi...
Kamuoyunun “Balıkçı” adıyla bildiği Batmanlı İlhami Işık''ın bu sesidir.
İmdi, biraz daha kulak verelim bu sese: “Kürtlerin yaşama güdüsü, sosyolojisi, kendini Türklerden ayırmıyor. Eğer siz, Kürt toplumuna, Türklerden ayrılma gibi bir yön çizerseniz, Kürt toplumu Türklerden ayrılmak istemez. Bunun için binlerce insan da ölse Kürtler yine Türklerden ayrılmayacak...”
Bin yılın birleştirici, onarıcı, rehabilite edici sesidir bu!
“Kürt sorunu” hakkında konuşan kimi özgürlükçü solcular da kimi liberaller de bu sesi hep ıskaladılar.
Farkın, farklılıkların mütemadiyen altını çizdiler.
Farkın, farklının hukukunu gözetmek için elbette gerekliydi bu.
Lakin en az bunun kadar birlikteliklerin de altı çizilmeli değil miydi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.