Kesin inançlı Batılı seçkinler

04:008/12/2025, Pazartesi
G: 8/12/2025, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

Oryantalist külliyata yönelik eleştiri ilk defa Edward Said ile sistemli bir hâle geldi. Oryantalist araştırmaları yakından takip edenlerin bildiği gibi bizde de çok erken bir dönemden itibaren Avrupalıların Şark hakkında önyargı ile malul olduğu ifade edilmişti. Fakat bizde de sistemli bir eleştiri yoktu. Zaten Avrupalının Şark’a bakışıyla ilgili asıl sorun önyargı değildi. Hâlâ çok yaygın kanaatlere göre biz, Şark araştırmalarına çok şey borçluyuz. Aslında bu ifade de Şarkiyat sahasına yönelik

Oryantalist külliyata yönelik eleştiri ilk defa Edward Said ile sistemli bir hâle geldi. Oryantalist araştırmaları yakından takip edenlerin bildiği gibi bizde de çok erken bir dönemden itibaren Avrupalıların Şark hakkında önyargı ile malul olduğu ifade edilmişti. Fakat bizde de sistemli bir eleştiri yoktu. Zaten Avrupalının Şark’a bakışıyla ilgili asıl sorun önyargı değildi. Hâlâ çok yaygın kanaatlere göre biz, Şark araştırmalarına çok şey borçluyuz. Aslında bu ifade de Şarkiyat sahasına yönelik sistemli bir eleştirinin olmadığı dönemlerin ürünüdür. Çünkü bu ifade de önyargı ve bilimsel yaklaşım arasındaki fark üzerinden dillendirilmiştir. Edward Said ise önyargı ve bilimsel bakış farklılığını bir kenara bırakarak hegemonya üzerinde durmuştu. Said’in eserlerinde hegemonya kavramının ne anlama geldiği sorusunun cevabı iki yaklaşım arasındaki farkın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Hegemonya kavramının tam olarak ne anlama geldiği sorusunun cevabını da yine Said’in eserlerinden hareketle cevaplandırmak gerekiyor. Çünkü hegemonya ve otorite sadece siyasî boyutlarıyla anlaşılabilecek bir olgu değildir. Vahim olan ise otorite denildiğinde bakışlarımızın hemen dâhildeki meselelere çevrilmesidir. Oryantalist hegemonya ve otoriterlik gibi kavramlara dikkat kesilmemiş olmamız ciddi bir entellektüel sapmaya yol açmıştır.

Edward Said’in kitap ve makalelerini referans olarak vermemin birçok sebebi var. Said’in metinlerinden hareketle otorite kavramı üzerine de gidilebilir. Hatta daha da ileriye gitmek için onun eserlerinden hareketle oldukça sağlam kaynaklara ve verilere ulaşmak mümkündür. Doğrusunu söylemek gerekirse totaliterlik olgusunu da Said’in eserlerinden hareket ederek tartışmak mümkündür. Söylediğim gibi totaliterlik denildiğinde de bakışlar dâhildeki meselelere çevrilecektir. Üzülerek ifade etmek isterim ama bu da psikolojik bir şartlanmaya işaret eder. Batı basınının Filistin meselesine yaklaşımını otoriterlik ve totaliterlik bağlamında incelemek herhâlde bu kavramlarla ilgili şartlı reflekslerimizi daha iyi tespit etmemize imkân verecektir. Birkaç yazımda ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin fikir hayatına yön veren etkili kişilerin bağnazlıklarına dikkat çekmeye çalıştım. Kuşkusuz bu bağnazlık otorite ve totaliterlik kavramlarına da açıklık kazandıracaktır. Oryantalist araştırmalarda ortaya çıkan yargılar sarsılmaz inançlara dönüşmüştür ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez.

İngiltere ve Fransa’nın ardından modern oryantalist çalışmalarda ABD’nin öncülüğü herhalde tartışılmaz. İngiliz kibri veya Batılı kibir kavramları da aslında oryantalist çalışmalarla ortaya çıkan sarsılmaz inançları işaret eder. İngilizler bu kibirli yaklaşımın en uç örneğini teşkil eder. İngiliz muhafazakârlığı hâlâ Rudyard Kipling’in meşhur şiirinde dile getirilen boş inanç üzerine kuruludur. Kipling, İngiltere’nin ve diğer Batı Avrupa ülkelerinin kolonilerinde yaşayan diğer insanların Beyaz Adama borçlu olduğunu söyler. Çünkü Beyaz Adam onları kolonize ettiğinde aslında medenileştirmiştir. Bugün İngiltere’de bu görüşün şu veya bu biçimini kabul etmeyen çok az kişi vardır. Kipling ve benzer otoritelerin sözleri sarsılmaz inançlara dönüşmüş ve bağnazlık sıradan insanların kanaatlerini de belirlemiştir. Siyaset de bu kanaatlerden beslenmektedir. Buna rağmen seçkin sınıfların çok daha kesin inançlı oldukları anlaşılıyor.

Bir zamanlar bize atfedilen bazı olumsuz yargıların doğruluğu ve yanlışlığı bir tarafa, bunların zararı bize dokunmuştu. Fakat bugün İngiliz, Alman, Fransız ve ABD’lilerin boş inançlardan beslenen bağnazlıkları bütün dünyayı dehşete düşürmektedir. Habermas gibi bir filozofun Kipling ile aynı düşünce ve duyguları paylaşması aslında bütün bir dünyayı tehdit anlamını taşır. Bugünkü filozofların da belirli bir fikirden hareketle gerçekliği dönüştürmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Batılı otoriteler tarafından belirlenmiş fikirler doğrultusunda dünyayı yeniden biçimlendirmek istiyorlar. Doğrular ve yanlışlar bu otoriteler tarafından belirlenir. Filistinlilerin insan havyan olarak görülmesi de otoriteye itaatin yansımasıdır.

7 Ekim’den sonraki herhangi fiilî bir durum, kabul edilmiş ve inanca dönüşmüş yargıları değiştirmedi. Batı dünyasına hâkim olan otoritelerin fikirlerinde herhangi bir değişim görülmedi. Batılı seçkinler hâlâ medenileştirme misyonunda olduğu gibi belirli inançlardan hareket ediyor. Onların bu bağnazlıkları ne yazık ki bütün dünyayı tehdit ediyor. Türk ve İslam dünyasının da bu gerçekliğe göre hareket etmesi gerekiyor.

#Avrupa
#toplum
#Selçuk Türkyılmaz