|
O gönül sensin

Fiyakalı cümle kurmanın hakkını verebilenlerden olsam da haz etmem fiyakalı cümlelerden. Zira ‘aslolan maksuddur bâkîsi fürûattır’ demiş söze ehil olanlar ve ne güzel demişler. Net, sarih, kısa, öz olacak cümle, makbulü budur ifade etmenin. Ancak bazen o cümleyi kurmadan o meramı anlatamayacağınız, yahut meramı kestirmeden anlatmak için o cümleyi kurmaya mecbur kalacağınız durumlar çıkabiliyor karşınıza. Böylesi bir sebepten bu yazıya aşağıdaki cümleyle başlamak istiyorum:

Varlık bölüşüldükçe artar; yokluk bölüşüldükçe azalır!
Varlık bölüşüldükçe artar. İman ettik buna, çünkü ‘zekat malı eksiltmez’, ‘sadaka ömrü uzatır’, ‘rızkının bollaşmasını isteyen anne babasına ihsanda bulunsun’ diyen bir Peygamber’in ümmetiyiz.
İki iki daha dört etmez her zaman, imanda ve aşkta racon başkadır. Matematiğe meydan okur iman; kafa tutar aşk.
Bereket diye bir şey vardır mesela nice azlar çoğalır onunla, onsuz nice çoklar aza bile yetmez. Nasip diye bir şey vardır, her şeyi yaparsın ama olmaz kolaylıkla olur zannettiğin; olmayacak dediğin nice şeyler de olur da şaşakalırsın öyle nasibine bakıp. İkiden bir çıkınca bir kalır der matematik; kabul ama aşkta ikiden biri çıkarsan ortada perişan bir yarım bile kalmaz. Gönül anlar bunu akıl izah getiremez.

Yokluk bölüşüldükçe azalır. Aç bir kimse yarım ekmeği ortadan ikiye bölüp diğerine ikram ettiğinde kendisi tam doymaz belki ama iki açlık, iki yokluk ortadan kalkar. Yokken veremeyen varken hiç veremez demiş kudemâ, doğrudur elhak! Elinizi vermeye alıştırın bir gün sizden canınızı isteyecekler demiş erenler, âmennâ! Bir caminin girişine ‘bu cami zenginlerin duası fakirlerin parasıyla yaptırılmıştır’ yazmışlar, anlayana büyük hikmet! Varı paylaşmak zordur; yoku bölüşmek kolaydır. On bin liranın iki yüz ellisini keyifle zekat veren nice adam vardır ki, kazancı on milyon liraya çıkınca iki yüz elli bin lira zekat vereceğim diye uykuları kaçar. Zor işler!

Neden mi anlatıyorum bunları?

İktidar yeni bir ekonomi politikası deniyor malum ve ülke büyük bir badireden geçiyor. İşler planlandığı gibi giderse biraz sabrın ardından çok güzel günler göreceğiz, gitmeyecek olursa işimiz çok zor. Tayyip Erdoğan’ı destekleyenler de, muhalifler de her iki durumdan nasibini alacak, söz konusu Türkiye’nin tamamı yani, yüzde ellisi değil! Hal böyle olunca ekonomiye destek olmak Cumhurbaşkanı’nı sevenlerin boynunun borcu zaten, sevmeyen de ülke hatırına hiç olmazsa köstek olmaktan vazgeçmeli! Bir hesabın varsa seçim günü sandıkta görürsün, hatayı yapan da o gün bedeli ödemeyi göze almıştır zaten. Burada bir ara başlık açmalı; ‘İktidar ekonomi politikasını yanlış belirledi ve ekonomi yönetimi bu işlerden anlamıyor’ diyenlere bir soru sormak isterim: Recep Tayyip Erdoğan da siyasetten anlamıyor mu? Ekonomiye en sert eleştiriyi getiren müzmin muhalifler dahi Tayyip Erdoğan’ın siyaseti bilmediğini iddia edemez. Peki o zaman şunu soralım: İşini bilen bir siyasetçi seçimlere bir buçuk yıl kala faizi yükseltip mevzuyu çözmek dururken siyasi hayatına mal olabilecek bu kadar büyük bir riski neden alır? Bu sorunun cevabını ben vermeyeceğim, vicdan sahiplerinin kalplerine soruyu emanet etmek kâfi!

Gelelim destek ve köstek perspektifinden varlık ve yokluğun bölüşümü meselesine.

Bir dostum, çekinerek kira artırımını ne yapacağız diye sormak için kendisini arayan kiracısına diyor ki: ‘Bu sene zam yapmayı düşünmüyorum!’ ‘Neden’ diye sordum, cevap: ‘Abi bin lirayla ben zengin olmam ama onun o bin liraya bu sıra ihtiyacı var! Yokluğu bölüşmek budur işte!’

Hafta sonu Anadolu şehirlerinden birisindeyim, saat 15:00 civarı, döviz büfelerinin önünde kuyruk, ‘hayrola’ dedim arkadaşa, ‘dolar almak için bekliyorlar’ dedi. Şaşırdım ve üzüldüm. Şaşkınlığım, sıkıntıdan bahsedenlerin o fiyattan dolar alabilecek kadar paralarının olmasına; üzüntüm, iki lira kar edeceğim diye yurdum insanının bindikleri dalı kesmeye tevessül etmelerine. Varlığı bölüşememek budur işte!

Sanatçı arkadaş konser ücretini ikiye katlamış, hayrola? Ses tellerinin titreşim maliyeti mi artıyor dolar yükseldikçe? Bin liralık evini üç bin liraya kiraya verdiğini böbürlenerek anlatan adam ‘üç yüz bin liralık arabaya beş yüz bin lira istiyorlar’ diye kızıyor. Kızmaya ne hakkın var, ettiğini buluyorsun!
Verirken aşka iman edeyim alırken matematiğe, gapan da gaçan mı!
Cumadan çıktık, baktım dilenciler el açmış, bir de Kur’an Kursu’na yardım sandığı var kapı önünde. Uzaktan seyrettim biraz, sandık dolmaya başladı cemaatin verdikleriyle, dilencilerin de elleri boş kalmadı, hamd ettim Türkiye’nin Rabbine, yanımdaki arkadaşa döndüm, ‘
varlığı paylaşamayanlar kendisini yok ede dursun yokluğu bölüşebilenler bu ülkeyi var etmeye devam edecek!’
dedim, ‘yaz abi bunu belki bir gönle dokunur’ dedi, yazdım.
#Tayyip Erdoğan
#Anadolu
#Türkiye
2 yıl önce
O gönül sensin
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet