Osmanlı mûsikîsinin özünde tasavvuf ve ilâhî aşk vardır

00:0019/08/2012, Pazar
G: 6/09/2019, Cuma
Yalçın Çetinkaya

Mûsikî, insana ait bir sanattır ve insan bu sanatı bulunduğu her ortamda kullanmıştır. Eğlence meclislerinde müzik vardır, hüzün meclislerinde bu hüzne uygun müzik vârolmuştur, ibâdet esnâsında icrâ edilen bir müzik vardır, yemek yerken icrâ edilen veya dinlenebilen müzik vardır. Müzik, insan hayatının bir parçasıdır ve insan, müziği hayatının her ânında kullanmıştır, bundan sonra da kullanmaya devam edecektir. Bu, her dönemde böyle olmuştur. En dindar toplumlarda da, en inançsız toplumlarda da

Mûsikî, insana ait bir sanattır ve insan bu sanatı bulunduğu her ortamda kullanmıştır. Eğlence meclislerinde müzik vardır, hüzün meclislerinde bu hüzne uygun müzik vârolmuştur, ibâdet esnâsında icrâ edilen bir müzik vardır, yemek yerken icrâ edilen veya dinlenebilen müzik vardır. Müzik, insan hayatının bir parçasıdır ve insan, müziği hayatının her ânında kullanmıştır, bundan sonra da kullanmaya devam edecektir. Bu, her dönemde böyle olmuştur. En dindar toplumlarda da, en inançsız toplumlarda da müzik bir şekilde vârolmuş ve kullanılmıştır. Kilise, müziği kendi inanç değerlerine uygun hâle getirerek kullanmıştır; câmî mûsikîsi vardır, tasavvuf mûsikîsi vardır. Semâvî dinler olarak kabul edilen dinlerden tutunda bütün ideolojiler için müzik anlamlıdır.

Osmanlı gibi bir devletin de kendi kültürünün bir göstergesi olarak ve bu kültüre uygun formda bir müziği olmuştur. Hiç şüphesiz Osmanlı insanının da bir inanma biçimi olduğu kadar, bir eğlence biçimi de vardı ve bu eğlence biçimine uygun bir müziği de, inanç değerlerine uygun bir müziği de vardı. Toplumların müziklerini böyle bir çeşitlilikle ele alıp incelemenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Osmanlı müziği için tek başına "işret (eğlence) müziği" demek hem mümkün hem de doğru değildir. İnsan, müziği bir hamamın göbek taşında ter atarken de dinleyebilir hatta mırıldanabilir, eğlence ortamında da kullanabilir… Allah''a ibâdet ederken de, O''nu zikrederken de kullanabilir.

Ama içinde inanç değerlerini ifade etmesinden tutun da eğlence müziğine varıncaya kadar hemen her çeşit müziği barındırıyor olsa da Osmanlı medeniyetinin mûsikîsinin merkezinde tasavvuf kültürü vardır, tasavvuf Osmanlı''da mûsikîyi seküler bir eylem olmaktan çıkarıp onu anlamlı hâle getirmiştir. Tasavvufî ekoller içinde mûsikîyi en fazla benimseyen ve ona çok yüksek bir anlam yükleyerek kendi ritüellerinde kullanan da mevlevîlik olmuştur. Her ne kadar teknik ve nazarî olarak kadîm mûsikî bilgisine dayanıyor olsa da, mevlevîliğin en önemli kavramı olan "aşk", Osmanlı mûsikîsinin de en temel konusudur. Mevlevîlik kültürü açısından bu aşk, "ilâhi aşk" olarak tezâhür eder. (Hatta birçok klasik Osmanlı şarkısındaki aşk, ilâhî aşka atıfta bulunur. Hacı Arif Bey gibi son dönem Osmanlı bestekârının eserlerinde bile bu ilâhî aşkın yansımaları vardır. Zaten "aşk"ın kendisi ilâhîdir, Platon''un dediği gibi "aşk, ilâhi bir deliliktir". Mecâzî aşk, ilâhî aşkın adeta frekansı azaltılmış bir yansımasıdır... mecâzî aşk, ilâhî aşk yolunda belki bir köprüdür bu bakımdan belki de ilâhî aşkın bir cüz''üdür). Hz. Mevlâna güzel sesi ve çalgı dinlemeyi "âşıkların gıdası" olarak kabul eder, Ney sazı "insân- kâmil"i sembolize eder, Ney''e düşen ateşin de "aşk ateşi" olduğunu söyler.

Mevlânâ''nın Mesnevîsi aşk üzerine kuruludur, Mesnevî''nin özü "aşk"tır, aşkı konu alır, aşk üzerinde yeşerir ve gelişir. Osmanlı mûsikîsinin Itrî gibi, Dede Efendi gibi en önemli bestekârları, mevlevîlik kültürünün tedris edildiği mevlevîhânelerde yetişmişlerdir ve Osmanlı mûsikîsinin özellikle bu iki büyük bestekârının eserlerinde bu kültürün etkisi ve izleri vardır. III. Selim ile birlikte Kutbi''n-Nâyi Osman Dede, Zekâî Dede gibi bestekârların da mevlevîlik kültüründen hayli nasiblendiklerini ve Osmanlı mûsikîsinin şâheserlerini besteleyen bu bestekârların eserlerinin daha sonraki bestekârlar için de birer numûne-i imtisâl hatta ilham kaynağı olduklarını düşünecek olursak, Osmanlı mûsikîsinin genelinde -mevlevîlik kültürünün ana belirleyici olması kaydıyla-, tasavvufun önemli bir hissesi olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı mûsikîsinin en önemli malzemesi olan şiirin de tasavvuf kültüründen ve "aşk"tan ayrı tutulamayacağı aşikârdır. Abdülhak Şinâsi Hisar, "Dîvan edebiyatı, Dîvan şiiri aşkın hasbahçesidir" der.

Tasavvuf kültürü elbette bestekârların sadece eserlerine değil onların yaşama biçimlerine de yansımış olmalıdır ki bu kültür, bestekârın hayatında kuvveden fiile dönüşmüş ve bir "mûsikî eseri" olarak tezâhür etmiş olabilsin. Yoksa bestekârın tasavvuf kültürünü tam anlamıyla yaşamadan, bu kültürü iyice özümsemeden ve ona vâkıf olmadan bu tür eserler verebilmesi mümkün değildir.

Aşk, şarkısından tutun da mevlevî âyinine kadar Osmanlı mûsikîsinin temel konusudur. Aynı zamanda aşk, tasavvufun da temel konusudur ve sadece bu temel konu açısından bile tasavvuf kültürü ile mûsikî birbirine yakındır… tasavvuf kültürü ve ilâhî aşka erişen bir aşk ehli, bu ilâhî aşkı ifade edebilmek için mûsikîyi de kullanmıştır. Osmanlı mûsikîsini (ki bence Cumhuriyet''le birlikte Osmanlı mûsikîsi mîâdını tamamlamıştır) tasavvuf kültüründen ve "aşk"tan ayrı düşünmek bana pek doğru bir düşünce gibi gelmemektedir.

Ancak bu "ilâhî aşk", toplumların sekülerleşme süreciyle birlikte anlamını kaybetmiş ve "ilâhî aşk" olmaktan uzaklaşmıştır… hatta "aşk" olmaktan bile çıkmıştır.

Bayram tebriği ve dua

Mübârek Ramazan ayını tamamladık ve tekrar kavuşmayı ümîd ederek hüzünle uğurlayıp bayrama ulaştık. İnşaallah bu rahmet, bereket ve mağfiret ayını günahlarımızdan arınmış ve Allah''ın affına mazhar olmuş olarak tamamlamışızdır. Bütün Müslümanların, sevgili okuyucularımın, arkadaşlarımın ve İslâm âleminin bayramını tebrik ediyor, özellikle Arakan''da, Suriye''de, Filistin''de ve daha dünyanın birçok yerinde zulme uğrayan, karanlık hapishanelerinde işkence gören mazlum Müslüman kardeşlerimiz için dua ediyor; Allah''tan bu mazlum kardeşlerimize sabırlar yağdırmasını ve ayaklarını dîn-i mübîn üzerinde sâbit ve dâim kılmasını niyâz ediyorum.

Ayrıca fakir fukara kardeşlerimiz için, anne-babalarını kaybetmiş ve onların sevgi ve şefkatinden mahrum kimsesiz çocuklarımızın, yavrularını kaybetmiş ve onların kokularını özleyen anne-babaların birbirleriyle Cennet''te kavuşmaları için dua ediyor ve bayramlarını tebrik ediyorum; çeşitli hastalıklara dûçâr olmuş hastalarımıza şifâlar, dertlilere devâlar, borçlulara edâlar niyâz ediyorum. Allah maddî ve manevî sıkıntıda olan kardeşlerimize yardım etsin, kalplerimizi îman nuruyla aydınlatsın, ferahlık versin, rızklarımızı artırsın, aramızdaki muhabbeti artırsın, kırgınlıkları ve düşmanlıkları bertaraf etmemiz hususunda istek ve cesaretimizi artırsın, sofralarımızın bereketini, evlerimizin huzurunu artırsın… şükrümüzü ve zikrimizi artırsın, gıybetten muhafaza eylesin, günahlarımızı affetsin ve canımızı, bizlerden râzı olduğu anda alsın, bizleri cehennem ateşinden uzak eylesin. Hayırlı bayramlar diliyorum.