|
Siirt’te bir sanat olarak Kısa Filmin uzun hikâyesi

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Siirt Uluslararası Kısa Film Festivali Kızlar Tepesi Amfi Tiyatroda düzenlenen ödül töreniyle tamamlandı. Bu yıl festivale katılan 274 filmden 118’i Türkiye dışından. Önceki yıllara nazaran yabancı film katılımında çok ciddi bir artış görüldü. Aslında bu tür faaliyetlerde bir süreklilik oluştukça hem katılım artıyor hem de katılan filmlerin kalitesinde de ciddi bir artış söz konusu oluyor.

Sinemada kısa film, bir sanat türü olarak özellikle son zamanlarda gelişen teknoloji dolayısıyla girişi çok kolay hale gelmiş, üretimi de bu kolaylık oranında artmış bir alan. Uzun metrajlı filmlerin gerektirdiği büyük yatırımlardan tasarruf ederek çok az bütçelerle film yapmak mümkün hale gelmiş oluyor. Böyle olunca alan katılımın daha fazla mümkün hale geldiği, o ölçüde demokratikleştiği bir alan haline gelmiş oluyor.

Ancak kısa metrajlı film teknolojinin çok kolaylaştırmasıyla mümkün olmuşsa da bu kolaylık oluşmadan çok önceki dönemlerde gelişmiş bir sanat türü. Neredeyse sinema sanatının geliştiği dönemlerin hemen ardından insanların daha kısa metrajlı filmlere rağbet edebilecekleri öngörülerek bu filmler yapılmaya başlanmıştır. Charlie Chaplin, Laurel ve Hardy gibi sessiz ve komedi sinema örnekleri uzun metrajlı filmlere nazaran oldukça kısa ve sinema tekniği açısından uzun metrajlı filmlerden daha az yatırım ve teknik gerektirmeyen örneklerdir. Bilakis kısalıklarıyla daha yoğun mesajlar verme baskısı altında çok daha yaratıcı olmak durumunda kalmışlardır.

Daha kısa zaman, mesajı vermek için çok daha fazla düşünmeyi ve daha yaratıcı olmayı zorlayan bir kısıttır. Bu kısıtlar altında geçmişte ortaya koyulan kısa film örnekleri teknik olarak herkesin kolay giremediği dolayısıyla üretimin çok az ama etkinin daha fazla olduğu bir alan olarak kalmışken, günümüzde gelişen teknolojiler alana girmeyi kolaylaştırmış ve daha fazla insanın bu sanat dalında üretici olmasını mümkün hale getirmiştir. Böylece sinema sanatı biraz abartıyla ifade edersek, üretici sayısının neredeyse tüketici sayısına yaklaştığı bir sanat dalı haline gelmeye yüz tutmuştur.

Walter Benjamin’in sanat eserinin modern dönemde yaşadığı dönüşüme dair meşhur “Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri” başlıklı klasik makalesi elbette bu hızlı dönüşümü bu ölçüde tahayyül edip ifade etmek için artık çok yetersiz kalıyor. Ama o yazının açtığı yoldan gidilirse bugün sanatı tüketen ile sanatı üreten arasındaki mesafenin bu kadar kapanmış olduğu bir zeminin getirdikleri ve götürdükleri üzerine elbette çok şey söylenebilir. Sanata veya sanatçıya adeta bir kutsiyet (kült) atfeden, o kutsiyeti de siyasal bir otoriteye tahvil eden yaklaşımın üretebileceği faşizm tehlikesine karşı belki biraz daha korunaklı hale gelmiş olabiliriz. Sanat sadece sanattır ve herkes için erişilebilir, herkes tarafından kendi çapında üretilebilir bir eylemdir.

Jean Baudrillard’ın bahsettiği bir postmodern gelişme olarak aşırı sanat, yani aşırı sanat üretimi sanatı anlamsızlaştıran bir tür trans-estetiğe dönüşüyordu. Trans-estetik, yani estetiğin artık zıddına dönüşmesi, Baudrillard’ı kaygılandıran boyutlarından ziyade estetiğin demokratikleşmesi ve bizi sanatçının üretebileceği faşizan otoriteye karşı koruması boyutuyla daha fazla ilgiyi hak ediyor.

Kısa Film sektörü, diğer birçok sektörle birlikte, genel olarak mekanik değil, artık dijital yeniden üretim çağında sanat eserini aşırı erişilebilir kılıyor. Hem üreten açısından hem tüketen açısından.

Bugün kimsenin artık uzun metrajlı filmleri izleyecek hali kalmamış olmasından bahsediliyor ki, aslında o kadar da değil. Kısa kısa video kesitleriyle mesaj iletme ihtiyacı veya yolu çok fazla kullanılıyor, çünkü çok fazla mesaj akışı var. Ama bunların normal uzun metrajlı filmlere alternatif olduğunu yine de söyleyemeyiz. Hala çok uzun metrajlı dizi filmler iyi rating yapmaya devam ettiği gibi iyi yapılmış filmler de önemli sayıda izleyicisiyle buluşuyor. Aşırı sanat, bu alanda da eksik değil.

Siirt Kısa Film Festivalinin önemi elbette bunların da ötesinde. Şehrin özel tarihiyle, bölgesel konumu ve bölgenin başka alanlardaki talihiyle ilişkilendirildiğinde ayrı bir anlam kazanıyor. Bilhassa iki yıldır 6-8 Ekim olaylarının yıldönümüne denk getiriliyor ki, 7 yıl önce bu günlerde bölge bambaşka bir iklim altında yaşıyordu. Festival kavramının kendisi o iklime karşı kendi iklimini ayrı bir mesaj olarak konumlandırıyor.

Festivale katılan 118 yabancı film arasında dünya sinemasında kendine ayrı bir alan açmayı hak etmiş olan İran sinemasından hatırı sayılır miktarda bir katılımın olması, bu etkinliğin önemli bir yol almış olduğunu gösteriyor. Nitekim hem İbrahim Hakkı Hazretleri Özel Ödülünü (Aseman Tousi, “Sharabi” isimli filmiyle) hem de Birincilik Ödülünü (Fateme Mohammadi, “Daghi” isimli filmiyle) İran’dan katılan filmler aldı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, Baran Mayda’nın başkanı olduğu Anadolu Kültür ve Sanat Meclisi Derneği ve Mahmut Baldemir’in direktörlüğünü yaptığı festival Valilik, Belediye, Siirt Üniversitesi ve Dicle Kalkınma Ajansı (DİKA) tarafından desteklendi. Ama bu yılki organizasyonda Siirt Valisi Sayın Osman Hacıbektaşoğlu’nun çok ayrı ve özel bir desteğini ayrıca kaydetmek gerekiyor. Ödül törenindeki katılımı ve samimi konuşması festivalin seyrine ve anlamına kendi imzasını attı.

Festival sona erdiğinde Baran Mayda bir sonraki festivalin planlamasını yapmaya başlamıştı bile, tabi ondan önce yine bu ay içinde düzenlenecek olan Bingöl Kısa Film Festivalinin üçüncüsünün telaşı içinde.

#Siirt Uluslararası Kısa Film Festivali
#Kızlar Tepesi Amfi Tiyatro
#Baran Mayda
#Osman Hacıbektaşoğlu
3 yıl önce
Siirt’te bir sanat olarak Kısa Filmin uzun hikâyesi
Herkes için 14 kilit mesaj !..
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?