|
Çürümeyi göremez ve önleyemezsek...

İkinci büyük medeniyet buhranını her alanda iliklerimize kadar yaşadığımız iki asırlık yok oluş ve toparlanma sürecini üç kavramla açıklayabiliriz: Bu toplum,Tanzimat’la yönünü, Cumhuriyet’le yörüngesini yitirdi, Özallı yollardan itibaren de ruhunu yitirmeye başladı.

Çok yönlü bir yok oluş ve bu yok oluşa direnme süreci bu.

Bu yazıda yok oluş sürecine odaklanacağım, sonraki yazılarda çıkış yolları üzerinde kafa patlatacağım.

TOPLUMUN RUHUNU
YİTİRME SÜRECİ...
Cumhuriyet süreci, bu toplumun İslâmî birikimini tasfiye etme, ruh köklerini inkâr etme sürecine dönüştü.

Bu bir toplumun intiharı demek bu, oysa!

Kendi ayağına kurşun sıkması bir toplumun.

İyi de,
dünya tarihinin yapılmasında, son bin yılda kilit rol oynamış bir toplum
,
neden intihar etmeye, tarihî birikimini ve medeniyet iddialarını reddetmeye kalkışsın ki?

Böyle bir toplum, yönünü de, yörüngesini de, ruhunu da yitirmekten kurtulamaz elbette ki.

Ve aslâ tarihin akışını değiştirecek bir yolculuğa çıkamaz.

Nasıl çıksın ki?

Bir toplum, ruhu varsa, ruhu diri ve canlıysa, ayakta durabilir ve varlığını sürdürebilir çünkü.

Tarih, ruhunu yitirmeyen toplumların eseridir.

Karamsarlık pompalamak İçin yazmıyorum bütün bunları.

Durum tespiti yapıyorum.
Nerede, ne hâlde olduğumuzu göremezsek,
sorunlarımızın nereden kaynaklandığını da tespit edemez ve önümüzü açacak büyük yolculuklara çıkamayız.

Her yerde bir karamsarlık var haklı olarak.

Haklı olarak diyorum
çünkü insanlar, birbirlerini baltalarla doğruyor, boğazını kesiyor, uzuvlarını
paramparça ederek çöpe atıyor!
Ne ürpertici cinayetler bunlar!
Değerlerimiz hızla aşınıyor, aile hızla çöküyor, çocuklarımızı göz göre göre kaybediyoruz...
Bütün bunlar, sadece bizden, bizim zaaflarımızdan kaynaklanan sorunlar değil. Küre ölçeğinde hâkim olan
yoz, sığ postmodern popüler kültür de bu sorunların kontrolden çıkmasına, katmerlenmesine, kangrene dönüşmesine katkıda bulunuyor.
MODERNLİK VE POLİTİKA’SI:
SEKÜLER ÇIKMAZ SOKAK!

Ne olursa olsun, başkasını, dışarıyı suçlamak yerine, kendimize bakmak, nerede yanlış yaptığımızı çok iyi ortaya koymak zorundayız.

Her şeyin politikaya endekslenmesi, toplumda büyük bir ahlâkî çözülme ve çürümenin yaşanmasına yol açıyor...
Oysa politika araçtır; hakikat amaç. Politikayı hakikatin önüne geçirmemiz, ölçütleri yitirmemize ve değerlerimizin çürümesine yol açıyor...

Her şeyin politikaya endekslenmesi, Ak Parti’yle başlamadı elbette. Cumhuriyet tarihiyle yaşıt, hatta Tanzimat’a kadar götürülebilir bunun kökleri.

Modern dünyayı politika, dolayısıyla tanrılaştırılan ve her şeye çeki düzen verme gücü ve kudretini kendinde gören seküler modern insan kurdu.
Modernlik, kurucu olduğu kadar yakıcıdır da.
Hegel’in icat ettiği, Marx’ın
daha sonra başka anlamlar yüklediği o sarsıcı ifadeyle “
yaratıcı ama tahripkâr”dır modernlik.
Varlıklar âleminde dengeyi değil çatışmayı, dolayısıyla gücün ve araçların üstünlüğü fikrini benimseyen ve bu fikre göre hareket ettiği için de
dünyayı cehenneme çeviren modernlerin icadı olan politikayla, yaşanabilecek, yaşamaya değer bir dünya kurulamaz; çatışmanın, çıkarperestliğin, sistemin ve mekanik mekanizmaların dolayısıyla ruhsuzluğun hâkim olduğu
bir orman, bir arena, bir cehennem kurulabilir yalnızca.
Politika, çıkarperestliği, konformizmi ve fırsatperestliği kutsar.
O yüzden
kutsalı hayattan kovar
ve sahte, din-dışı kutsallar icat eder ve pagan bir dünyanın eşiğine fırlatır insanı.
TÜRKİYE’NİN SEFİH
SEKÜLERLEŞME SÜRECİ...
Sekülerleşmenin en sefih, en ayartıcı, en sığ biçimleri Özallı yıllardan bu yana hayatımızın her alanına sirayet ediyor; insanımızın ahlâkını, davranış ve ilişki biçimlerini çürütüyor...
Sosyal yapımızı, dokumuzu sarsıyor; insanımızın karakterine bir virüs gibi sızıyor; temel insanî hasletlerimizi aşındırıyor;
ruhsuz, duyarsız, kaşarlanmış türedi tipler zuhûr etmesine yol açıyor...
Akparti iktidarları döneminde sekülerleşme, tavan yaptı;
değerlerimiz aşınmaya, genç kuşak hedonizmin, hızın ve hazzın kölesine dönüşmeye, oraya buraya savrulmaya, sözün özü, ruhsuzlaşmaya başladı...
Tam da dünyanın bizi beklediği, tarihin bizi çağırdığı bir zaman diliminde
Türkiye’nin içerden büyük bir değer erozyonunun pençesinde kıvranması, çocuklarımızın aidiyet bilinçlerini yitirmeleri ve elimizden kayıp gitmeleri, bu seküler saldırının, sekülerleşmenin yol açtığı sosyal yıkımın düşündürücü göstergeleri...

Postmodern popüler kültür ve pespaye Türk televizyonları ve dizileri, toplumu da alttan alta çürütüyor, altını oyuyor, mezarını kazıyor.

Ne yapıp edip, eğitimde, kültürde, şehircilikte devrim yapmak, genç kuşağı yoz postmodern popüler kültürün çözücü ağlarından kurtarmanın yollarını bulmak zorundayız.

Vesselâm.

#Tanzimat
#Cumhuriyet
#Hakikat
#Karl Marx
#Sekülerizm
4 yıl önce
Çürümeyi göremez ve önleyemezsek...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi