|
Güçlü Bir Soluk, Yeni Bir "Dil"

Türkiye''de gazetecilik yapıl(a)mıyor. Türkiye''deki medya kuruluşları, varoldukları toplumda üstlenmeleri gereken işlevleri üstlenmedikleri; toplumun sorunlarını, sesini, duyarlıklarını gündeme almak yerine, çoklukla, çeşitli güç odaklarının ve çıkar çevrelerinin sözcülüğünü yaparcasına toplumun sorunlarıyla alakasız gündemleri, öncelikleri ve yapay sorunları adeta topluma empoze etmeye çalıştıkları için Türkiye''de gazetecilik yapılamıyor; iletişim araçları da "kapıkulu rolü" oynayan enstrümanlara dönüştürüldüğü için asıl işlevlerini yerine getiremiyorlar.

Görüldüğü gibi iletişim araçlarının toplumla ilişkileri konusunda bir tuhaflık, bir absürdlük var. Biz hem gazetenin mutfağında çalışan profesyoneller, hem de iletişim araçlarının doğası, toplumla ilişkileri ve "işlev"leri gibi temel sorunlar üzerinde kafa yoran iletişimciler olarak iletişim araçları-toplum-kültür ilişkilerinin artık vakit geçirilmeden tüm boyutlarıyla tartışılması ve biraz önce sözünü ettiğim absürtlüklerin nasıl aşılabileceğinin yollarının araştırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Medya Ne İşe Yarar?

Ünlü kültürel antropolog Clifford Geertz''i izleyerek söyleyecek olursak sinema, televizyon, gazete gibi kitle iletişim araçlarının her biri birer "kültürel sistem"dir. Bütün kitle iletişim araçları, varoldukları ülkedeki toplumun kimliklerini, kültürlerini, duyarlıklarını ve anlam haritalarını yeniden üretirler ve icat ederler. Yeni mitler "yaratırlar"; bazı (eski) mitleri de "yıkarlar".

Elbette ki, gazeteciliğin en temel işlevi haber vermektir. Ancak haber deyip de geçmeyin. Çünkü sanıldığının aksine, Kültürel Araştırmalar Okulu''nun "kurucu baba"(!)larından Stuart Hall''ün deyişiyle "her haber bir yorumdur". Her haber, "küçük" bir olaydan yola çıkarak dünya, eşya, insan ve toplum ilişkileri konusunda bir şeyler "söyler". Bu nedenle kitle iletişim araçları bir toplumun duyarlıklarını, anlam haritalarını, değerlerini ve kimliğini (veya kimliklerini) yeniden üretirler. Bu, bu araçların doğası ve işlevleri gereği kaçınılmaz olarak böyledir. Haber''e Batı dillerinde "story" (öykü) denildiğini hatırlatırsam, söylemek istediğim şey daha bir anlaşılmış olur.

Bu anlamda gazeteciliğin işlevleri ile örneğin edebiyatın işlevleri arasında gözardı edilemeyecek simetriler ve benzerlikler olduğuna dikkat çekmekte yarar görüyorum. Bu nedenledir ki, Batılılar, iletişim araçları aracılığıyla "icat ettikleri" "kurmaca öyküler" yoluyla kendi kültürlerini, "düş"lerini, duyarlıklarını yenilerler; yeniden üretirler. Batı ülkelerindeki gazetelerin spor sayfalarındaki haberlerde, hatta bu haberlerin başlıklarında bile Batı kültürünün kutsal metinlerine, ünlü sanat, edebiyat, düşünce eserlerine hemen her gün bolca göndermeler yapılması bu açıdan oldukça açıklayıcı olsa gerektir.

Yeni Bir "Dil" Arayışı

Peki benzer şeylere Türk medyasında rastlayabilmek neden pek kolay değildir? Bunun en temel nedeni, Batı''da tıpkı diğer iktidar aygıtlarına yön veren elitlerin kimlikleri ve iletişim araçlarına "yön veren" "kişi"lerin kimlikleri toplumun kimliğiyle çatışma halinde değil de ondan. Bu nedenle Batıdaki kitle iletişim araçları Batılı toplumlara başka kültürler, kimlikler, duyarlıklar empoze etmek gibi bir işlev üstlenmezler.

Oysa Türkiye''de tam tersi bir durum sözkonusudur. Her şeyden önce Türkiye''de matbaa, iletişim araçları, sanat edebiyat kurumları, toplumu tepeden değiştirmek; topluma başka duyarlıklar, kimlikler ve anlam haritaları empoze etmek gibi son derece absürt bir işlev üstleniyor. Bu nedenledir ki, toplumumuzda okuma yazma bilmeyenlerin oranı handiyse sıfırlanmak üzere olmasına rağmen Türkiye''deki gazetelerin tirajları, patlama yapmaları şöyle dursun gün be gün düşmektedir. Dahası, çanak çömlek, patates-yoğurt gibi bu gazeteleri yayımlayanların içinde bulundukları patetik ruh hallerini çok iyi ele veren grotesk (gülünç, kaba ve çirkin) promosyonlar da olmasa Türkiye''de yazılı basın diye bir şeyden sözetmek bile zorlaşacak.

Sanatta, siyasette, kültürde, düşüncede, iletişimde hatta hayatta imaginatif şeyler yapabilmek için, Heidegger''den esinle söylemek gerekirse, her şeyden önce bu "toprak"lara iskan etmek, "bura"yı mesken tutmak zorundayız. Aksi takdirde "burada" sükunu, kardeşliği, barışı sağlayabilmemiz zorlaşır. Bu nedenle, Türkiye''de medya ile uğraşan herkesi, öncelikle "bura"ya iskan etmeye, "bura"yı mesken tutmaya, bu ülkenin anlam haritalarıyla, kültürüyle barışık olmaya; bu ülkeye tepeden kültürler, kimlikler, duyarlıklar ve beğeniler empoze etmekten vazgeçmeye davet ediyorum. Aksi takdirde burada yaşamanın bir "anlam"ı kalmıyor. Zira "bura"yı, "bura"nın dinamiklerini dinamitleyerek burada huzur ve sükunun neşvü nema bulmasını beklemek en iyimser bir ifadeyle ham hayalden öteye gidemeyecektir.

Bu durumun tersine çevrilmesi gerekiyor. Biz Yeni Şafak ekibi olarak, bizden önce yeni, alternatif bir gazetecilik dili icat etmek için çaba gösteren Fehmi Koru, Nabi Avcı gibi öncülere "vefa borcu"muzu ödeyerek, onların bize armağan ettiği birikimin üzerine yeni şeyler inşa etmek için çaba gösteriyoruz.

Yeni Şafak yeni bir atılımın eşiğinde. Toplumun tümünü kucaklayacak; kavgadan, gürültüden uzak; her kes(im)in hakkını, hukukunu gözetecek; en temel insan haklarının ve özgürlüklerinin alanlarını genişletecek bir anlayışı merkeze alarak daha geniş kitlelere ulaşmak için bir dizi atılım gerçekleştirmek üzereyiz. Entellektüelle popüler olanı buluşturacak; niteliğinden, düzeyli yayıncılık anlayışından ödün vermeden ailenin tüm bireylerine hitap edecek yeni sayfalar, ekler ve zengin haberlerle karşınızda olacağız.

Aslolan, "Zor Zamanlar"da "Konuşabilmek"tir

"Zor bir zaman"da yaşadığımızın farkındayız. Ancak unutmamak gerekiyor ki, dişe dokunur, kalıcı ve ses getirici bir şeyler yapabilecek "insanlar" hep bu tür zor zamanlarda ortaya çıkarlar. Zor zamanlar, bizi zorluklarla fiilen yüzleştirir ve zorlukları aşma azmi kazandırır bize. Hele de, Türkiye''de müslümanlığın dışında, müslümanlığa alternatif olabilecek epistemolojik, ontolojik bir deneyimin, bir geleneğin yaşanmadığını; böylesi bir şeyin kök salma şansının asla mümkün olamayacağını gözönünde bulundurunca, azmimizin daha bir arttığını hatırlatmak isterim.

Dünya tarihindeki tüm köklü, kalıcı, çığır açıcı sanat, düşünce, kültür ve medeniyet atılımlarının temelleri hep krizlerin doruğa çıktığı zor zamanlarda atılmıştır.

Zor zamanlarda pes eden "insanlar"ın zaten söyleyecek bir şeyleri; dolayısıyla da takatleri yok demektir. Aslolan zor zamanlarda konuşabilmek; dimdik durabilmek; zor zamanları aşabilmenin yollarını araştıracak bir duyarlık ("teori") geliştirebilecek, bir "adım" (pratik) icat edebilecek "güçlü bir soluğa" sahip olabilmek; bu "soluğu", yepyeni şekillerde, yepyeni söylemlerle (dil''le) hayata geçirmeye çaba göstermektir.

Yeni Şafak ekibi olarak, örnek bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Karşılıklı saygı, sevgi ve dayanışmanın hükümferma olduğu; türlü "ayak oyunları"nın, ilkelliklerin gözlenmediği bir ortamda; topyekun olarak büyük bir coşku, özveri ve heyecanla yeni bir gazetecilik dili icat etmeye; alternatif, kalıcı bir birikim ortaya koymaya; yeni yazarlar ve güçlü gazeteciler yetiştirmeye çalışıyoruz.

Önümüzdeki haftalarda yeni projelerle, yeni "genre"larla (tür''lerle), yepyeni sayfalarla ve eklerle karşınızda olacağımızı müjdeleyerek hepinize huzur ve barış dolu bir hafta diliyorum.

25 yıl önce
Güçlü Bir Soluk, Yeni Bir "Dil"
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…