|

Dünyevi sahneden ilahi sahneye indim

New York’ta çok ünlü bir dansçıyken Müslüman olup Türkiye’ye yerleşen Rabia Christine Brodbeck, geçirdiği dönüşümle ilgili olarak hayatında çok da fazla şeyin değişmediğini söylüyor ve ekliyor “Dünyevi sahneden indim şimdi ilahi sahnedeyim.”

Yeni Şafak ve
04:00 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 19:00 - 28/02/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

İsviçre’de doğdu, 12 yaşında bale eğitimine başladı, kısa bir sürede dünyanın en ünlü modern dansçıları arasına adını yazdırdı. New York’ta arkadaşıyla dolaşırken tesadüfen girdiği Türk mescidinden çok etkilenen Rabia Christine Brodbeck, orada Müslüman olmaya karar verdi. Kendi ifadesiyle 20 yıl önce ‘hicret’ ederek ABD’den Türkiye’ye geldi. Kitaplar yazıyor, konferanslar veriyor. Yazdığı kitaplar Türk okuyucuları tarafından ilgiyle takip ediliyor. Biz de Sufi Yayınları arasında çıkan  son kitabı "Ağla''da okuyucusuyla paylaştığı manevi yolculuktaki tecrübelerini konuşmak için kapısını çaldık.


Müslüman olmadan önce dünyaca ünlü bir dansçıydınız. Şu anda bambaşka bir hayat yaşıyorsunuz. Bugünden geriye dönüp bakınca ‘keşkeli’ geri dönüşler yaşıyor musunuz?

Hayır, fakat neden dans etmeyi seçtiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Ne kadar maneviyatta yoğunluk yaşıyorsam aslında o kadar sanata yaklaşıyorum. Dans etmek ve yazmak benim için fark etmiyor. Her zaman dans edeceğim ve yazmaktan vazgeçmeyeceğim. 


Şöhreti, sahneyi, alkışları bırakmak zor olmadı mı?

Hala sahnedeyim. Önceden dünyevi sahnedeydim, şimdi ise ilahi sahnedeyim. Şöhret, ben önemim ve değerliyim hissi veriyor. İlahi sahnede ise benliğiniz yok oluyor ve Allah’ın beğenmesini istiyoruz. Yurt dışında sanatıma ve şahsım adına çok değer gördüm. Fakat aslında dünya sahnesinde alkışlanmak nefs için çok iyi bir şey değil. Ben namazda ve secdedeyken kendimi sahnede gibi hissediyorum. Namaza durduğumda hissettiğim heyecanı, dans ederken ve alkışlanırken hissetmedim. Dans ederken namaz için prova yapmışım. Namazın en önemli farklarından biri duruş ve disiplin. İbadetler arasında namaz en güzel ritüel. 


MESCİDE GİRİNCE ŞOKE OLDUM

1986’da New York’ta tasavvufla tanışıyorsunuz. New York’u gezerken tesadüfen Türk mescidine giriyorsunuz. O an neler hissettiniz?

Elbette tevafuk. Profesyonel dans etmek için New York’a gittim. Şehri gezerken farkında olmadan Türk mescidine girdik. İçeri girer girmez bende bir elektro şok oldu. İslam diniyle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Orada bize çok sıcak yaklaştılar. Hayat boyuncu aradığım şeyi orada buldum ve Müslüman olmaya o an karar verdim. 


Peki, ne arıyordunuz?

Çocukken hep melek olmak isterdim. O yüzden balerin oldum. Her zaman peşinden gidebileceğim bir kılavuz aradım. Müslüman olduktan sonra peygamberimizi aradığımı anladım. İslamiyet’e tanışmamı şöyle özetliyorum "ben aşka düştüm, aşık oldum." Önce namaza aşık oldum. Sonra şahadet getirdim. 


Arkadaş ve aile çevreniz Müslüman olma kararınızı nasıl karşıladı? 

İşim gereği çok seyahat ediyordum. Zaten 18 yaşımdan itibaren ailemden ayrı yaşıyorum.  Aile ilişkileri Türkiye'deki gibi değil sosyal paylaşımlarınız da giderek azalıyor. Uzun zamandır annemin Müslüman olmasını istiyordum, Müslüman olduğu için çok seviniyorum. 


BAŞKA BİR MUHABBET VAR


Türkiye’de Müslüman olup 6 sene New York’ta kaldınız. Avrupa’da Müslüman olarak yaşamak nasıldı?

Hiç zorluk yaşamadım. İslamiyet bir yaşam dini. Müslüman olunca hayatım tamamen değişti. İslam’daki ibadetler benim hayat reçetem oldu. Kimse bana “namaz kıl” demedi. Namazın çok önemli olduğunu içimde hissettim. Orada Allah’tan başka kimsem yoktu. İçim onunla dolu olduğundan kendimi yalnız hissetmedim. 


Niye başka bir ülkeyi değil Türkiye’yi tercih ettiniz?

İsviçre’de Türkiye için doğdum. Başka yerlere de gittim, oralarda dini korkutuyorlar. Türkiye’de çok özel bir muhabbet var. Burada kalmamın diğer önemli bir sebebi Muzaffer Özak efendidir.


Bulunduğunuz zaman içinde farklı mesleklerde çalıştınız. Buradan nasıl bir atmosferle karşılaştınız?

Çok güzel tepkiler aldım. Konferanslara gittiğimde çok etkileniyorlar. İngilizce dersleri veriyorum, profesyonel değilim buna rağmen bana çok sevecen yaklaşıyorlar. 


Batı’daki Müslümanlara virüs bulaştı


Yurt dışında İslamiyet’i temsil edenler figürler hakkında ne düşünüyorsunuz?

1960 ve 1970 yıllarında tasavvuf Batı dünyasını etki altına almıştı. Batı'da İslamiyet’i temsil eden çok önemli figürler var. Sanki bütün maneviyat yok olmuş gibi davranıyorlar. Hamza Yusuf da Yusuf İslam da biraz öyle vehabilere dönüş yaptılar. Batı’daki Müslümanlara virüs girdi. Vehabilik öyle güçlü bir hareket ki Suudi Arabistan’ın maneviyatını yok ettiler. 


Kitabınızın adı “ağla”. Neye karşı gözyaşı bu?

Yaşadığımız dünyadan ayna tutmaya çalıştım. Herkes, zenginlik, şöhret ve makam peşinde. Ağla bu dünyaya verdiğim mesaj. Bir uyanış. Biz kelimelerle iletişim kuruyoruz. Ağlamakla arasında hiç fark yok. 


Ayşe Şasa ile arkadaşlığınız vardı. Nasıl tanıştınız?

Sefer Efendi'nin yanına gidip gelirken tanıştık. Ben İstanbul’a yerleştikten birkaç aydan sonra o da İstanbul’a yerleşti. Normalde tekkede erkek ve kadın ayrıdır fakat biz onunla Sefer Efendi'nin karşısında oturduk. Sonraki günlerde hergün telefonlaştık. Ben cenazesi olduğu sırada bu kitabı yazıyordum. Onu kitabımda anmaya çalıştım. 


İsviçre’de maneviyatı yaşamak imkansız


İsviçre gibi refah seviyesi yüksek bir ülkeden kalkıp buralara geldiniz. Daha sonra ülkenize dönmek istediniz mi?

Bu iki ülke siyah beyaz kadar zıt. Burada ne varsa orada yok orada ne varsa burada yok. Tam bir paradoks. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü İsviçre’de doğdum ve Türkiye’ye geldim. Yaşayabileceğim bütün imkânları yaşadım. Kendi ülkemde, bu maneviyatı yaşamam mümkün olmazdı. İslam karşıtlığı orada çok yüksek. Türkiye’ye hicret etmek benim için lütuf oldu. 


İslamiyet’in diğer dinlerden farklı olarak gördüğünüz şey nedir?

Mütevazı ahlak. Bunu söylediğimde insanlara çok basit gibi geliyor ama hakikaten mütevazi ahlak hakiki kul gördüğüm zaman ben eriyip yok oluyorum. Beni çok etkiliyor. Peygamberimizden de bu yüzden çok etkilenmiştim. 


İslamiyet’i tanımadan önce ‘evlenip çocuk sahibi olmayı düşünmüyordum’ diyorsunuz. Müslüman olduktan sonra bu iki şey sizde nasıl bir anlam kazandı?

Müslüman olmadan önce evlenmek gibi bir arzum yoktu. Müslüman olduktan sonra anne olmanın önemini kavradım ve içimde onu hissettim. Anneliğin kadının doğasının en önemli parçası olduğunu fark ettim ve Allah’ın nurunu çoğaltma düşüncesiyle çocuk sahibi olmak istedim. Merhamet, rahmet, cömertlik duygularını kazanıyorsunuz annelikle. Bunlar zaten İslam dinin de özü. Kitap bitinci anne vasfıyla yazdığımı anladım. 


Cat Stevens’ın “Eğer Müslümanlarla ilişkim olsaydı İslamiyet’i seçmezdim” sözüne katılıyor musunuz?

Benim için tam tersi oldu. Fakat yine de bu söze katılıyorum. Ben İsviçre’de doğdum. Bulunduğum yerde çok Türk vardı. Türk arkadaşlarım oldu, birlikte çalıştık ama onlardan hiç ilham almadım. Benim mescitte gördüğüm Müslümanlar çok farklı. Orada Türklere ve Müslümanlara hayran oldum. 


Avrupa’da giderek yükselen bir İslamofobi akımı var. Bir Avrupalı olarak bu soruna nasıl yaklaşıyorsunuz?

İslam dini her zaman dünyanın gündeminde. İslamofobi 11 Eylül’den sonra güçlendi. O günden itibaren aslında hep aynı durumdayız. Bir gün Almanya’da bir gün Fransa’da oluyor. Ama aslında hep aynı şeyler. Yeni bir şey değil. New York’ta bir sanatçıyken İslam dini ile tanıştım daha sonra kitap yazmaya başladım. İlk kitabım peygamberimizi anlatıyordu. Ödül veren jüri Amerikalıydı. Bana maneviyat ödülü verdiler. Ama bir taraftan da karikatür krizi ortaya çıkıyor. Annemi görmek için sık sık İsviçre'ye gidiyorum. Almanya’da çok güçlü bir İslam karşıtı bir oluşum meydana geldi. İsviçre’de bunun üzerine eylem yapıldı ve 20 bin kişi buna tepki gösterdi. Almanya’da talk Showlara Müslümanları da konuk olarak davet ediyorlar. İslam dinini doğru anlamak istediklerini söylüyorlar. Avrupa’da bu tür hareketler ve ben bunun Allah’ın bir lütfu olduğunu düşünüyorum. İslamofobi sadece bir araç. Böylece hak ve batıl nedir öğrenmiş oluyoruz. 


Müslüman kadınlar arasında feminizm yaygın


Türkiye’de sizi rahatsız eden şeylerin başında ne geliyor?

Türkiye’de başörtüsü çok tartışılıyor. Diğer ülkelerde öyle değil. Bu tartışma artık bir son bulmalı. Bazı kadın derneklerine gittiğimde orada feministliğin çok yoğun olduğunu görüyorum. Ben feminizmin ana yurdundan geliyorum, büyüdüğüm ortam aldığım eğitim hep feministlik üzerineydi. Ben o kalıpların ne kadar dar olduğunu görerek bıraktım ve peygamberimizi seçtim. Hiç zorluk yaşamadım tam tersi üzerimden büyük bir yük kalktı. Depresyondan kurtuldum.  

#Rabia Christine Brodbeck
#dansçı
#sahne
9 yıl önce