|

Güzellik endüstrisi

Kapitalizmin “incelikli sömürü biçimleri”yle artık her alanın bir endüstrisi var. Bunlardan biri de “güzellik endüstrisi.” Bu endüstrinin yakıtı ise gençlik arzusu. Ne kadar gençsen o kadar güzelsin baskısıyla güzellik arzusunu sürekli kamçılar. Kozmetikten cerrahiye, reklamcılıktan konfeksiyona muazzam bir ekonomi bu duyguyu örgütler.

00:00 - 21/09/2021 Salı
Güncelleme: 06:37 - 21/09/2021 Salı
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
HATİCE EBRAR AKBULUT-YAZAR

Ne zaman bir değerin düşüşünden ya da bir anlam krizinden söz edilse aklıma Jacques Ellul’un Sözün Düşüşü isimli kült eseri gelir. Dijitalleşmenin bütün hayat alanlarını henüz bu kadar kuşatmadığı bir zamanda her şeyin değerinden düşeceğini, sözün ve anlamın azalacağını sarsıcı bir dille yazmıştı.


Ellul, insanlığı kurtarma isteği duyan kimsenin önce sözü kurtarmakla işe başlamasından söz ediyordu. Bugün aynı şeyi güzellik için düşünebiliriz. Anlamı ve haysiyeti kurtarmak isteyen, önce güzellik mefhumu üzerine düşünmeli ve bu büyük yangından onu kurtarmanın bir yolunu bulmalıdır.

Görsel ve imaj bombardımanı, insanın düşünce sistematiğini ve eşyaya bakışını temelden etkiledi. Söz de güzellik de teşhirden/aşırı açılmadan ayrı ayrı nasibini aldı.

Söz’ü kıymetli kılan sessizliktir. Sessizlik, sözün örtüsüdür. Bir metin, kendi ritmini sessizlik içinde icra etmeyi başardığında derinleşir. Anlatmak istediğini bir metaforun/imgenin içine gizleyen metin, okurun dünyasında çağrışımlar uyandırır. Bir şey kendini gizlediği kadar güzeldir. Kusurlar, güzelliği gizlediği gibi aşikâr da eder. Güzel’in yüzünde ve edasında onu diğerlerinden farklı kılan her neyse, o şey, onun güzelliğini unutulmaz kılar. Güzellik bu yüzden iz bırakandır.

GÜZELLİK GÖRÜLMEKTEN ZİYADE ANLAŞILMAK İSTER

Chul Han, saklı kalması gereken güzelliği şeffaflıkla bağdaştıramaz. ‘güzel’i örten ifadesi, bakışı, tazeliği ve durulmuşluğudur. Bakışındaki ifade, ‘güzel’in tabiatından haberdar eder. Bir yüz ne kadar zekâ, duygu ve tecrübeden izler, pırıltılar taşırsa o denli güzeldir. Tolstoy, yüzdeki güzelliği gülümseyişe yorar. İnsanın tebessümü yüzüne bir mana katıyorsa o yüzün güzel olmadığı, dahası o insanın kalbinin katı olabileceği düşünülebilir mi? Bundandır ki güzellik “görülmek”ten ziyade “anlaşılmak” ister. Görülmek, güzelliğin aslî unsuru olsaydı, ardına gizlenen sahtelik aldanışa sebep olmazdı. Anlaşıldığı an büyüsü bozulan değildir güzellik; anlaşıldıkça bağlanılan, vazgeçilemeyen, yerine ikame edecek bir şey bulunamayandır.

Kapitalizmin “incelikli sömürü biçimleri”yle artık her alanın bir endüstrisi var. Bunlardan biri de “güzellik endüstrisi.” Bu endüstrinin yakıtı ise gençlik arzusu. Ne kadar gençsen o kadar güzelsin baskısıyla güzellik arzusunu sürekli kamçılar. Kozmetikten cerrahiye, reklamcılıktan konfeksiyona muazzam bir ekonomi bu duyguyu örgütler. İnsan, güzelleşmenin bütün yollarını elde ettiği hâlde depresyon, tatminsizlik, hoşnutsuzluk gibi ruhsal hastalıklardan korunamaz. Dışını güzelleştirmek isterken ruhunu hasta eder.

Kapitalizm, insan ruhunun hem bir şeylere aç olduğu hissini uyandırır hem de insanın ruhunu sömürerek onu aç bırakır. Endüstriyel ilişkilerde insanı insan kılan bütün değerler, erdemler birer metadır. Satın alınamayacak her şeye satın alınabilir süsü verilir. Güzellik incelik, zarafet, hassasiyet gibi birçok erdemi içinde barındırır. Endüstrinin dayattığı güzellikse yalnızca dış kusurların düzeltilmesiyle ilgilidir. Endüstrinin kadını dış güzelliğe hapsetmesi, güzelliğe değil sahteliğe hizmet eder.

FARKLILIĞIN GÜZELLİĞİ

Güzelliğin dijitalleşmesi ve dijitalize edilen güzelliğin tüm dünyada bir norm hâline gelmesiyle güzellik, insanın iç dünyasını değil, dışını şekillendiren bir unsur oldu. Endüstri, kadınlara dayatılan güzellik algısını yıkacağını söylerken kendi güzellik anlayışını ikame etti. Hem de kadını tahakküm altına alarak. Beğeni duygusunun göreceli ve öznelliği yerine “onun gibi kaşa, göze, buruna sahip olmak” güzelliği yeni kalıplara döktü. Kendi ayakları üzerinde duran kadının başkasından geri kalacak yanı yoktur artık. Herhangi bir güzellik merkezinin rahat koltuğunda kendisine sunulan/satılan güzellik reçeteleriyle “onun gibi güzel” olabilir. Genel kabule göre güzel diye işaret edilene benzediği oranda özgüveni, cesareti, başarı duygusu artar.

Eskiden varlıklı insanların erişebildiği estetik/kozmetik cerrahiye bugün herkes erişebilir durumda. Farklılık ve doğallığıyla güzel kalabilen insana rastlamak neredeyse imkânsız. Halbuki güzel, farklılığıyla güzeldir.

Güzellik endüstrisi yekdiğerinden farkı olmayan, herkesleşen bir güzelliği dikte eder. Oysa herkes gibi olmak, aslında olmamak demektir. Genel beğeni uğruna kusurlarından arınarak mükemmelleştiğini düşünen insan, kendini kandırır ve kendini sömürür. Kendindeki “esaslı güzelliği” koruyamadığı gibi sınırları çizilmiş bir güzellik anlayışının kölesi olur.

Güzellik sektörü, en çok da kadınlar üzerinden kendini geliştirir, yeniler ve üretir. Kadının aynada kendini yetersiz hissetmesi için yeni bir ürün çıkarır ve bu ürünlerin hepsi denenmeye değerdir. Ölümü unutturmak isteyen endüstri, önlenemez yaşlılığı geciktirmeyi vadeder. Füruzan’ın Gül Mevsimidir isimli öyküsünün ilk sayfaları, İzmir’in en soylu ailelerinden bir kadının gençliğine veda edişini konu edinir. Yüzünün ve bedeninin bütün güzelliği gençlikle birlikte solup giden, birkaç hatırlı eda dışında bir cazibesi kalmayan, sonunda koltuğa gömülü kalan bir kadını. Güzellik birçok metinde gençlik edası olarak takdim edilir. Güzellik sabah çiydir, çarçabuk çürüyen bir yaz meyvesidir, gençliğin zirvesinde birkaç mevsimlik bir ışıltıdır.

Güzellik, her ne kadar gençlikle özdeşleştirilse de esas güzellik, herhangi bir zamana has ve o zamanla kayıtlı değildir. Endüstri güzelliği ruhsuz, ifadesiz ve derinliksizdir. İnsan suretinden daha fazlasıdır. Söz, bakış ve tavırlarıyla insana tesir edenlerin güzelliği, derinlerde saklıdır. O güzellik de kalple sezilir, ruhla kavranır.

Endüstrinin güzelliğe yaptığı kötülük, insanı ifade ve anlamdan yoksun bırakmasıdır.

#Kapitalizm
#Güzellik
3 yıl önce