|

İSLAMİ HAREKETLER VE SİYASAL İSLAM

Siyasal İslam toptan kolaycı indirgeyici ve mahkûm edici bir kavram olarak kullanılıyor. Kamusal alandaki her türlü "dinî görünüm" tehdit olarak algılanıp "siyasal İslam"ın uzantısı olarak yaftalanarak bastırılmaya çalışılıyor.

.
00:00 - 15/02/2000 Salı
Güncelleme: 12:20 - 7/01/2014 Salı
Yeni Şafak
İSLAMİ HAREKETLER VE SİYASAL İSLAM
İSLAMİ HAREKETLER VE SİYASAL İSLAM
ABDULLAH MURADOĞLU

'Siyasal İslam' baskı aracı

'Siyasal İslam', 1980'lerden sonra aşırı laikler tarafından 'irtica' ile paralel olarak kullanılan ve yorumlanan bir kavram. 1979'daki ani ve beklenmedik İran Devrimi'nin etkisi ile Batılı siyaset bilimcileri tarafından icat edilen kavram Türkiye'ye aktarıldıktan sonra daha da çarpıklaştırıldı. Toptan, kolaycı, indirgeyici ve mahkûm edici bu kavram hakkında herkes farklı tanımlar yapıyor. Ama her kutuyu açmaya yarayan bu sihirli kavram içerisine tüm eğilimler sığdırılmaya çalışılıyor. Av. Kezban Hatemi, Siyasal İslam tabirinin son günlerin değil, içinde bulunduğumuz çalkantılı dönemlerin başlangıcı olan uzun bir süreç içinde bilinçli ve bilinçsiz olarak topluma yerleştirilmeye çalışıldığını, bunda da büyük ölçüde muvaffak olunduğunu kaydediyor. Yazar Mehmet Şevket Eygi, ise Siyasal İslam'ın her manaya çekilebilecek kaypak bir kavram olduğunu söylerken, Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu 'İslam kültür tarihine yabancı, nev-zuhur, bir tür siyasi bid'at terim' olarak niteliyor.

TEHLİKELİ VE KIŞKIRTICI

Halihazırdaki konjoktürel şartlarda 'Siyasal İslam' tabirinin içinin yeterince doldurulamadığını ve tehlike davet eden kışkırtıcı bir kavram olarak gördüğünü belirten Hocaoğlu, ülke şartları olgunlaşıncaya kadar bu gibi terimlerden uzak durmanın faydalı olacağını görüşünü savunuyor. Gazeteci-Yazar Cüneyt Ülsever ise, Siyasi İslam'ın bir vakıa olduğunu vurgulayarak, bu olguyu iki ayrı dalda ele almak gerektiğini belirtiyor. Ülsever, "Birinci kanat Türkiye'de İslami yaşam tarzına serbestiyet verilmemesine karşı bir muhalefettir" derken, bu kanadın bir iktidar talebinin olduğunu düşünmediğini özellikle ifade ediyor. İkinci kanatın ise doğrudan doğruya iktidar peşinde olduğunu, İlahi kanunlarla beşeri kanunların yer değiştirmesinin istenildiğini belirterek, "Bu kanat Türkiye'de marjinaldir" ifadesini kullanıyor.

DİN BİR 'İZM' DEĞİLDİR

Siyasal İslam kavramı daha çok dinin ideoloji olarak kabûl edilip edilmeyeceği noktasında güncellik kazanıyor. Prof. Mehmet Aydın'a göre 20.yüzyılın en büyük talihsizliklerinden biri dini ideolojiye dönüştürmek. Aydın, "Din ideoloji değildir, daha geniş bir dünyadır. Din bir "izm" değildir. İslam ile İslamizmi birbirine karıştırmamak gerekir. İslamizm siyasal bir ideolojidir. İnsanın kendi kültürü ile çağdaşlaşması önemli. Şunun altının çizilmesi gerek: İslam ile çağdaşlaşmak, İslam'a rağmen değil" diyor. "Türkiyede İslami inanışın bir yelpaze gibi olduğunu düşünsek de ön planda göreceğiniz dinin bir ideoloji gibi algılanması, aynı zamanda karşısında olanın da ideolojik olmasından kaynaklanıyor" diyen Prof. Aydın, "Yani İslamcılık denen olayla mücadele edenlerin konumu da ideolojiktir. İdeolojiler birbirini beslerler, birbirlerini yok etmeye çalışırken birbirlerini bazen de güçlendirirler. Şu anda Türkiye'de olan durum da bunu gösteriyor" ifadesini kullanıyor.

MEDYA YANLIŞ YAPIYOR

Anayasa Hukuku Profesörü Mustafa Erdoğan ise sosyal bilimler terminolojisinde "siyasal İslam"ın veya "İslamcılık"ın dar anlamda İslam dinini politik bir ideoloji olarak algılayan hareketleri ifade ettiğini belirtiyor. Dinin din olarak değil, bir ideoloji olarak algılanması bakımından 'Siyasal İslam'ın 'geleneksel İslam'dan ayrıldığını vurgulayan Erdoğan, "Başka bir ifadeyle, Siyasal İslamcılar "İslam" deyince dinin kendisini değil de bir "siyaset"i kastederler. Türkiye'de birinci anlamda İslamcılık toplumsal tabanı geniş olmayan bir aydın hareketi niteliğinde olup etkisi gitgide azalmaktadır" diyor. "Geniş anlamda İslamcılık ise dini temelli veya motivasyonu dini olan, başta siyasi olanları olmak üzere her türlü İslami hareketleri kasteder şekilde kullanılmaktadır. Bu anlamda İslamcılığın etki alanı çok daha geniş olup, "ahlaklı" bir toplum oluşturma arayışlarından, yardımlaşma ve hayır amaçlı teşekküllere kadar uzanan bir yelpaze oluşturmaktadır" diyen Erdoğan, "Kimi sosyal bilimcilerimizin ve büyük medyanın bu tür oluşumları da "siyasal İslam" veya "İslamcılık" adı altında toplaması yanlıştır" şeklinde konuşuyor. Eski Refah Partisi'ni- "Adil Düzen"i ve "çok hukukluluk" projesiyle-siyasi İslama oldukça yakın bir hareket olarak değerlendiren Erdoğan, FP'nin ise daha ziyade gündelik İslami hassasiyetleri önemseyen, ama politik tutum bakımından muhafazakar bir parti görünümünde olduğunu savunuyor.

SİYASAL İSLAM ORTADOĞU KAYNAKLIDIR

Fazilet Partisi milletvekili Prof. Mehmet Bekaroğlu'na göre Siyasal İslam, İslam dininin ideoloji olarak okunması ve bundan siyasal bir proje üretilmesidir. Bu eğilimin tarihsel kökleri ve geleneksel refaransları olduğunu vurgulayan Bekaroğlu, "Dinin ideolojik olarak okunması esasında modern bir durumdur" diyor. Kavramın karşısında ya da yanında olmanın çeşitli tuzakları da beraberinde getirdiği görüşünü savunan Bekaroğlu, "Dinin kamusal alandaki her tür görünümü 'siyasal' nitelemesi ile olumsuzlanabiliyor. Ülkedeki başörtüsü siyasal bir simgedir-değildir tartışması böyle bir indirgemenin ürünüdür. Olaya bu şekilde bir indirgemeci yaklaşımla bakarsak, nerede duracağımız belirsizleşir. Bazı çevreler, İslam'ın her tür kamusal görünümünü siyasi diye mahkûm edebiliyorlar" diyor. Bekaroğlu önemli bir vurgu daha yapıyor: Siyasal İslam, Türkiye'de altmışlı yıllarda tartışılmaya başlanmıştır ve esas itibariyle Ortadoğu kaynaklıdır. Ülkelerindeki sömürüye karşı çıkan aydınların İslam'dan çıkarttıkları bir ideolojidir. Her ideoloji gibi, 'Siyasi İslam da kurtarma iddiasındadır ve İslam'ın bir yorumuna dayalı totaliter bir rejimi amaçlar."

İSMAİL KARA

Siyasal İslam bir araç kavramdır

Siyasal İslam kavramının neye tekabül ettiğini ve hangi maksatla kullanıldığını görebilmek için kronolojisine ve anlam dairesine bakmak lazım. Öncelikle söylenmesi gereken, bunun akademik veya ilmî bir kavram olmadığı, ideolojik boyutlu ve İslam dünyasındaki hareketlerin içini boşaltmaya veya onları mahkûm etmeye, burunlarını sürtmeye dönük olduğudur. Hatırlarsınız sanırım; siyasal İslam-kültürel İslam ayırımından önce Halk İslamı-Üst/Yüksek İslam ayırımı yaygın olarak kullanılıyordu.

Bu ayırımda olumsuzluk veya tehdit unsuru Halk İslamı tarafındaydı, çünkü geleneksel değerleri ve davranış kalıplarını muhafaza ediyor ve sürdürüyordu. Üst/Yüksek İslam ise gerek tarihte gerekse bugün entelektüel Müslüman kesimi ifade ediyordu. Bunun ardısıra tedavüle giren Fundemental/Radikal İslam daha çok tek taraflı işleyen bir mekanizma idi fakat muhatap aldığı kanadın değişmesi açısından dikkat çekici idi. Bir önceki tasnifteki Üst İslam tarafı artık bu aşamada olumsuzluk ve tehdit ifade ediyordu. İran Devrimi'nden sonra yükselen Siyasal İslam aynı istikamette gelişti, yani Müslüman aydınları ve hareket adamlarını hedef aldı. Yakın zamanlarda siyaset adamlarınca sıkça kullanılan "mütedeyyin vatandaşlara bir dediğimiz yok" söylemi de bunun bir uzantısı. Kastedilen siyasi talebi olmayan/olmadığı varsayılan Müslümanlardı. Siyasal İslam'ı daha doğru bir şekilde anlamak için, onun karşı kutbu olarak sunulan ve bir zamanların önde İslamcılarının da bugün keyifle benimsedikleri Kültürel İslam'ın neyin nesi olduğuna da bakılabilir.

Nedir kültürel İslam?

Bu kavram gölge kavram olduğu için Siyasal İslam kadar işlenmiş ve tanımlanmış değil. Ama iki yönlü bir tanımlamanın yapıldığını söyleyebiliriz. Biri siyasal ve kamu alanına dönük talepler, iddialar taşımayan, ferdi hayatı öne çıkaran İslam. İkincisi de toplumu farklılaştıran değil bütünleştiren, krizleri tahammül edilir kılan, dolayısıyla da siyasi merkezin işini kolaylaştıran "sosyal pekiştirici" ve "sosyal harç" olarak İslam.

Daha aktüel bir alana gelelim: Türkiye'de Siyasal İslam var mı?

Türkçe'ye 'Siyasal İslamın İflası' adıyla tercüme edilen Olivier Roy'un kitabı Türkiye'yi, Türkiye'deki Siyasal İslamı içermiyor, diğer çalışmalar da öyle. Çünkü İran'da, Cezayir'de, Afganistan'da olup bitenlerle Türkiye'de olanlar arasında doğrudan ve mantıklı bir ilişki kurmak mümkün değil. Hatta Roy, bu kitabında ve başka yazılarında Türkiye'nin İslam dünyasında hususi bir yer tuttuğuna ve ayrı kodlarla ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Mesala şöyle cümleleri var: "Türkiye'deki İslami hareketlerin herşeyden önce milliyetçi hareketler olduğunu düşünüyorum. Burada 'topraksız' bir İslam kesinlikle sözkonusu değildir ve buna Avrupa'daki göçmen Türkler de dahildir." Buna rağmen bu kitap Türk okurlar tarafından Türkiye'deki İslam'ın da iflası olarak anlaşılmıştır.

Türkiye'deki İslam'ı ve İslamcılığı İslam dünyasından farklı kılan unsurlar nedir?

Birçok unsurdan ve tarihi tecrübeden bahsedilebilir. Ama ikisi çok belirleyici ve önemli. Biri şöyle özetlenebilir: Türkiye'de,Türk toplumunun hafızasında devletle din arasında varoluşsal boşluklar ve gerilim alanları yoktur. Yani devletle din birbirinin karşıtı, muhalif alanı değil mütemmim cüzüdür. Hangisi öne çıkarsa çıksın kendisini var kılabilmek için diğerini kuvvetle yanında hissetmelidir. Bu anlayış, bir tarafıyla Batı'dan farklı olarak sınıfsız toplum olmamızla alâkalı, bir tarafıyla da bu topraklardaki tecrübelerle alâkalı. İlmihal kitaplarının satırlarına kadar sinmiş olan "din ü devlet mülk ü millet" gibi kalıplar zihniyet dünyamızda hâlâ işliyor. Şunu söylüyoruz: Cumhuriyet ilan edilmesi üç çeyrek asır olmasına rağmen büyük kalabalığa, sokaktaki vatandaşa Türkiye'nin laik olduğunu ve bu sebepten de dininin olmadığını anlatamazsınız.

Türkiye'de "İslam Devleti" kavramı ithal bir unsur olarak Mısır'da, Pakistan'da, Cezayir'de, İran'da ifade ettiği veya kazandığı anlamlara yakın/paralel anlamlar kazanamamıştır. Çünkü Türkiye dışında İslam devleti kavramı emperyalistlerin esaretinden kurtulmakla, istiklal kazanmakla aşağı yukarı aynı anlama geliyor. Türkiye'de ise namazında niyazında olan insanların Meclis veya hükümet koltuklarına oturması, bir başka deyişle mekanizmanın ve yönetici kişilerin Müslümanlaşmasıdır. Burada zımmi olarak devletin değil, devleti yönetenlerin İslami olmadığı inanışı var gibidir. Amiyane deyişle "devlet bizimdir fakat yanlış insanların elindedir."

Türkiye'de Müslümanlar'ın teokratik devlet talebi olmadı mı demek istiyorsunuz?

Bu tür taleplerin 70'li yıllardan itibaren olduğunu biliyoruz. Bugün de olabilir. Fakat Türkiye'yi kuşatacak genel bir değerlendirme yaparken bu tür taleplerin kaç kişi tarafından, ne kadar üst düzeyde ve ne kadar ciddi araçlarla dile getirildiğine bakmak lazım. Her defasında aynı filimleri göstererek, Türkiye'de şeriatçı bir kalkışma hareketi olduğunu söylemek bir cehaletin ürünü değilse kasıtlı yapılan ve hedef saptırmaya dönük bir davranış tarzı olmalı. Ayrıca Müslüman bir ülkede, insanların dinî talepler de içeren bir siyaseti benimsemeleri niçin suç olsun? Niçin siyasal sosyalizm-kültürel sosyalizm, siyasal milliyetçilik-kültürel milliyetçilik, siyasal kemalizm-kültürel kemalizim ayırımları yok da yalnız siyasal İslam-kültürel İslam ayrımı var. Bu calib-i dikkat değil mi?

24 yıl önce