|

Alınan nefes kadar Allah’a giden yol var

Amerikalı mutasavvıf Alan Godlas, Tahran, Mısır ve İstanbul’da tasavvuf üzerine eğitim alan dünyanın en çok takip edilen ilim adamlarından biri. “Alınan nefes kadar Allah’a giden yol var” diyen Godlas Allah’ın bize, tüm peygamberlerin sahip olduğu aşkı kabul etme ve buna güçlü bir iştiyak duyma fırsatı verdiğini dile getiriyor.

Hatice Saka
04:00 - 26/05/2019 Pazar
Güncelleme: 12:09 - 25/05/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Alan Godlas
Alan Godlas

Dünyanın en etkili 500 Müslümanı arasında gösterilen Alan Godlas, geçtiğimiz günlerde Üsküdar Üniversitesi’nin düzenlediği Ebu’l Hasan Harakanî sempozyumuna katılmak üzere İstanbul’a geldi. Tahran’da, Kahire’de ve İstanbul’da Arapça ve tasavvuf üzerine eğitim alan Godlas, dünyadaki farklı tasavvuf anlayışlarının bilgisine sahip. Biz de onunla tasavvuf çalışmalarını, Allah’a giden yolda Müslümanlar’ın neler yapması gerektiğini, Türkiye’deki tasavvuf anlayışını ve Amerika’da artan İslamofobi meselesini konuştuk. “Allah’ a giden yollar canlıların aldığı nefesler adedincedir” ifadelerini kullanan Godlas, Allah bize, tüm peygamberlerin sahip olduğu aşkı kabul etme ve buna güçlü bir iştiyak duyma fırsatı vermiştir. Tüm bu öykü bizim içindir. Bizim onu kabul etme, anlama kapasitemiz var ve bu kapasite temelde Allah’ın bizi bu aşk ile beslemesine şükür etmekle baslar” diyor. Godlas, İslamafobi tartışmalarına ilişkin ise “ Haçlı seferlerine kadar gidip günümüze doğru baktığımızda birçok Hristiyan liderin kendini Müslümanlarla hem dini hem de dünyevi bir rekabet içinde gördüğünü söyleyebiliriz” ifadelerini kullanıyor.

Tahran Üniversitesi’nde Farsça edebiyatı, Kahire’deki Arapça Çalışma Merkezi’nde Arapça eğitimi ve Boğaziçi Üniversitesi’nde de eğitimi aldınız. Bu ülkelerdeki İslam’a bakış arasında ne gibi farklar ve benzerlikler gözlemlediniz?

1970’lerin ortalarında, Şah zamanında, Tahran’da İran Edebiyatı okudum. Ülke bütün olarak bir şekilde seküler olarak görünmekte ve modern bir yönde ilerlemekteydi. Kültürlerinde özellikle Rumi, Şirazlı Hafız ve Sadi’in şiirlerinde yer alan Sufi değerlere büyük önem verilmekteydi. Özellikle bu üç şair kültürlerine nüfus etmiş vaziyetteydi. Üniversite dışındaki tanıdıklarımın yüzde 90’ı Sufî idi. İslam’dan haberdar olmam İslam’ın Sufi anlayışı ile gerçekleşti, bilhassa Rumi ve bir miktar da Hafız’ın şiirlerinden nakledilen İslam görüşü Sufi Pers kültürünün omurgasıydı. 1980’lerin ortasında, Mısır’daki Sufi’lerle tanıştım, o sıralar orada Arapça çalışmaktaydım. Orada iki tür Sufizm’in olduğunu farkettim. Birincisi birçok evliyanın doğum ve ölüm yıldönümlerini kutlayan, türbeleri ziyaret eden, zikir ve sema yapan popüler Sufizm. Diğeri de fıkıh ve şeriatı daha baskın olarak içeren Azeri Sufizmi.

Peki Türkiye’de neler gözlemlediniz ?

1980’lerin ortalarında yazları Türkiye’ye geldiğimde, Türk insanının genel olarak İslam’a karşı derin bir sevgisinin olduğunun farkına vardım. Dindar ve dindar olmayan kesim arasında büyük fark olduğunu gördüm. Türkiye’deki bazı Sufi toplantılarına katıldım ve bazı Sufi’lerin zikir toplantıları ve söyledikleri ilahilere daha bağlı olduklarına şahit oldum. Türkçe ilahiler işlev olarak Tahran’da şarkı gibi söylenen Pers Sufi şiirlerine benzemekteydi. İslam’ın üç farklı versiyonunu karşılaştırmak gerekirse, Vahabi İslam’ın etkisinden dolayı Azeri Sufizminde fıkıh ve şeriat etkisi daha baskındı. Daha eğitimli olan Mısır Sufileri ise Sufizmlerini Selefi ve Vahabilerin gerçek İslam diye nüfusun geniş kitlesine empoze ettikleri kriterlerin çoğuna uyacak şekilde tanımlama ihtiyacı hissetmişlerdi. Şeriatı Selefi ve Vahabiler kadar içtenlikle uyguladıklarından emin olmak istemelerinin yanında maneviyat yolunu da takip etmeye devam etmişlerdi.

MUHABBETİ SONSUZ DERECE İLE ÇARP

Tasavvufun sermâyesi muhabbet ve teslîmiyyettir. Ma’nevî terakki teslîmiyyette kemâle; teslîmiyyette kemâl, muhabbette kemâle bağlıdır. Öyleyse muhabbetin gerçekleşmesi için ne yapmak gerekir?

Kilit noktalardan biri, önce kişinin iştiyakını ya da himmetini arttırmayı hedeflemesidir. Yani, bir kişinin Hz.Peygamber (sav)’ın yaşamında ve Kur’an’da hissedebildiği muhabbet derecesi ya da evliyaullahın, Allah dostlarının ve velilerinin Allah ile olan en yüksek derecedeki muhabbeti ile ilgili olarak hayal edebileceği en üst derece ne ise, o kişinin bunun herkes için ve hatta kendisi için bile mümkün olduğunun farkında olmasıdır. Eğer sadece çok az bir muhabbet hayal edebiliyorsanız o zaman o muhabbeti sonsuz derece ile çarpabilirsiniz. İlk adım, hayal edebileceğiniz en yüksek sevgi derecesinin şu anda sizin için mümkün olduğunun farkına varmaktır.

Bunu nasıl yapabiliriz ?

Bunun iki yönü vardır. Birincisi en yüksek derecede muhabbetin sizin için mümkün olduğu ve ikincisi de bunun şu anda mümkün olduğunu hayal etmek. Bunun üçüncü yönü ise, bu an son anınız olabilir, bu aşkı fark etmeniz ve gerçekleştirmeniz için size sunulan son fırsat olabilir. Kişinin bu anın hayatının son anı olabileceğinin farkında olması gereklidir. Bunlar geleneksel Sufilerin yüksek himmet, güçlü iştiyakı tanımlarken kullandıkları anahtar noktalardır. Ama özellikle de şu an için kişinin sahip olması gereken şey, bu anın Allah’ın size verdiği son an olabileceğinin ve bu anın sizin hayatınızın son anı olabileceğinin farkına varmaktır. Dördüncü bir yönü ise, Allah’ın sizin bu yüksek himmet, en yüksek muhabbet derecesine sahip olmanızı istediğini fark etmektir. Allah size şu anda bunu veriyor, fakat Allah size şu anda sindirebileceğiniz şeyi veriyor. Allah bize aşk fırsatı verir ama bizi aşka zorlamaz.

ALLAH BİZE AŞKI SUNAR

Allah aşkına gidiş bir tercihtir o halde ?

Bize aşkı kabul etme ya da reddetme seçeneği sunar. Allah bize, tüm peygamberlerin sahip olduğu aşkı kabul etme ve buna güçlü bir iştiyak duyma fırsatı vermiştir. Tüm bu öykü bizim içindir. Bizim onu kabul etme, anlama kapasitemiz var ve bu kapasite temelde Allah’ın bizi bu aşk ile beslemesine şükür etmekle baslar. Yani anlayacağınız su anki farkındalığımızdaki her bir nokta bu muhabbetin lezzetidir. Bazı durumlarda aşk, aşk gibi görünmeyebilir; acı, sıkıntı ya da üzüntü şeklinde görülebilir, yani hiç aşk gibi bir şey değilmiş gibi görünebilir. Fakat Allah’ın her an bizi beslemekte olduğu aşka kendimizi açtıkça sahip olduğumuz her düşünce ve duygunun aşkın formları olduğunun daha çok farkına varırız. Aşkın aşina olduğumuz formunun lezzetini almanın yolu, aşkın şekli ne olursa olsun onu şükür ile kabul etmek, şükür ile yudumlamak ve onu olduğu şekliyle kucaklamaktır. Bu, aşkın meşakkatidir. Çünkü Allah, aşkı çeşitli şekillerde, formlarda sunar. Bu alışılmadık formların, şekillerin altında yatan ancak aşina olduğumuz aşka ulaşmanın anahtarı Allah’a şükür ederek sunulanı kabul etmektir.

Tasavvuf alanında zaman zaman görülen bozulma çizgisinin nedenleri nelerdir? Tasavvufta otokontrol mekanizması var mıdır? Nasıl işler?

Bazen Allah’ın isteği olarak belirli bir dönem için belirli bir tarikatta müritleri irşad yetisine ulaşmış hiç bir mürit çıkmaz. Bu olduğunda tarikatin niteliği bozulabilir ve böylece tarikat zahiri olarak devam ediyor gibi görünse de irfan, hikmet ve aşkın zuhur ettiği batıni niteliğinde eksiklik olmuş olur. Tasavvufta çeşitli oto-kontrol mekanizmaları vardır. Bunlar hem resmi ( örneğin Şeyhlerin ya yazılı ya da sözlü olarak ehliyet sahibi öğrencilere hoca olması veya, Şeyhlerin yahut müridlerin meclisinden olması için icazet vermesi gibi), hem de kendi bütünlüğü ve hikmetini arttırmak için gerçekleştirilen bireysel tasavvufî uygulamalar içeren gayriresmi mekanizmalardır. Lakin bu metodların hiçbiri dört dörtlük değildir. Bundan dolayı, devesini bağlamak veya döneceğinden emin olarak serbest bırakmak arasında karar vermeye çalışan birine Hz Peygamber (s.a.s): “Onu bağla ve daha sonra Allah’a güven (tevekkül)” buyurmuştur.

İSRAİL ORDULARININ BARBARLIĞI

Amerika’da şiddetle artan bir İslamofobi algısı var. Siz bu konuda neler söylersiniz ?

Bunun için şu şekilde beş sebep sıralayabilirim. Haçlı seferlerine kadar gidip günümüze doğru baktığımızda birçok Hristiyan liderin kendini Müslümanlarla hem dini hem de dünyevi bir rekabet içinde gördüğünü söyleyebiliriz. Bugünse, Amerikan siyasetinin “sağ-kanat” Hristiyan tarafı , Hristiyanlığın hem bu dünya hem de ahirette İslama galip geleceğini söyleyerek ve buna inanmak isteyerek bunu devam ettirmektedir. Birçok Siyonist(hem İsrail hem de ABD’de)—ABD’ den askeri, politik ve ekonomik yardım almaya devam edebilmek için yeterli miktarda Amerikalı’ nın desteğine ihtiyaç duyduklarının farkındalığıyla—İslamı ve Müslümanları kalıtımsal olarak Amerikan ve Batı düşmanı ve böylelikle Amerika’ ya bir tehdit olarak resmetmeye çalışmıştır.

Sizce Müslümanlar nasıl bir tavır almalılar?

Müslüman olmayanlar çoğunlukla şunun farkına varmazlar; Birinci ve İkinci Dünya Savaşının dev katliamları ve Sovyet Komünizminin çöküşü, Batı’daki saldırgan askeri tutumun etik meşruluğuna son verene kadar, bu saldırgan tutum dünya tarihi için çok normaldi. Bunun yanında antik İsrail ordularının barbarlığı, Haçlılar, Amerikan açık kaderi, Batı koloni güçlerinin imparatorluk seferleri göz ardı edilerek, Batı’ nın bir şekilde eğitimli olanları Müslüman barbarlığına tarihi örnekler olarak Müslümanların Endülüsü fethini, Timurlenk Seferlerini ve Osmanlıları gösterirler ki bunun asıl amacı İslamfobi duyarlılığını gerekçelendirebilmektir.

İ
slamofobi nasıl algılanır oldu ?

Müslüman fanatikler ve teröristler onları Batı’nın ezici neo sömürgeci gücüne karşı çıkabilenler olarak gördüklerinden bazen birtakım Müslüman toplulukların duygusal desteğini alır. Müslüman militan fanatikler bunu güçlü bir taraftar toplama aracı olarak görür. Oysaki bu davranışlar İslamafobiyi arttırır ve Batı tarafından askeri tepkileri tetikler. Bazı durumlarda, İŞİD ve El-Kaide’ nin terör saldırılarılarındaki esas niyet ve amaç İslam Fobisini arttırmak, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında kutuplaşma yaratmak, Batıyı provoke etmek ve Batı ve Müslümanlar arasında topyekun savaş meydana getirmektir. Batı’ nın popülist politikacıları kendilerini Amerika’ nın haklarını koruyor gibi gösterip, büyük sayıda eğitimsiz Amerikalı ve diğer beyazlara sanki onların refahını koruyor gibi gözükmek için İslam Fobisini ateşlemeye çalışırlar.

Peygamberimiz zamanında tasavvuf vardı

“Tasavvuf, tefsir, hadis ve fıkıh ilmi gibi bir ilimdir” deniyor. Tefsir İbn Abbas ile; hadis, hadis rivayet eden bir çok sahabi ile; fıkıh yine fakih sahabîler ile Peygamberimiz zamanından bu yana sabit ilimlerdir. Ama Peygamberimiz, ve hulefa-i raşidin döneminde tasavvufun isminden bile bahsedilmemiştir, ne dersiniz?

Tasavvufi unsurlar Hz. Peygamber(sav) döneminde de kesinlikle vardı. Sadece Sufi ve Tasavvuf gibi kelimeler daha sonra oluştu. Mesela Akıl kelimesi de Kuran’ da geçmez fakat daha sonra tüm İslami ilimlerin gelişmesinde hayati bir önem sahibi olmuştur. Kuran’ daki fıkıh kelimesi bile sadece bilgi olarak vardır; oysa daha sonra hukuk sistemi ve kanunları da içermiştir. Buna benzer bir şekilde tasavvufun ana unsurları Peygamberin(sas) hayatında ve Kuran’ da bizzat bulunmaktadır. Bu başta Gazzali’ nin İhya Ulumuddin adlı eseri olmak üzere birçok temel tasavvufi eserde ortaya konmuştur.

El yazmaları önemli

Mısır, Fas ve Türkiye’deki el yazması kütüphanelerde kapsamlı araştırmalar yaptınız. Bu araştırmalarda neler elde ettiniz ?

Türk kütüphanelerindeki İslami el yazmalarının olağanüstü sayıda olduğunu gördüm, özellikle benim bakmakta olduğum Rûzbihân-ı Baklî’nin Arâis’ül Beyan isimli Sufi el yazması tefsiri. Ayrıca bir çok çalışmanın maalesef el yazması olarak kalıp yayınlanmamış olduğunu gördüm. Tefsir, Sufizm ve diğer alanlardaki klasik İslam edebiyatı eserlerinin büyük çoğunluğu insanlar tarafından basılmayı beklemektedir. Bunun iyi ve kötü yanları var. Kötü yanı İslam’ın bunca zenginliğinin insanların büyük çoğunluğu tarafından fark edilmemekte olması, iyi yanı ise bu el yazmalarını çalışmaya ve karşılaştırmaya zaman ayırmak, bilimsel ve eleştirel yayın oluşturmak isteyen öğrenciler için birçok olanak yaratıyor olmasıdır. Araştırmam sırasında keşfettiğim bir başka etmen ise, bu yazmalar el ile kopyalandığından, zaman içinde hatalar oluşmaktaydı. Bilinmeden yapılan hatalar sonradan kopyalanmış ve üstüne yeni hatalar da eklenmişti. Daha eski yazmalarda nokta olmadığından harfler arasındaki farkı söylemenin güç olmasından ötürü satır atlamak, kelimeleri yanlış okumak çok yaygındı. Benim evde bir yazıyı en doğru şekilde okuyabilmek için bazen aynı yazmanın sekiz ayrı kopyasıyla çalıştığım oluyor.

Tefsir tercümesi yayınlayacağım

Tasavvuf konusunda geleceğe yönelik projeleriniz neler?

Gelecek projelerim Rûzbihân el-Baklî’nin Kur’an üzerine yaptığı ansiklopedik Tasavvufi tefsir tercümemi yayınlamak; Şâh Nimetullāh-ı Velî’nin Fahreddin-i İraki’nin Lama’at adlı eserinin şerhinin tercümesini, Ebu Nasr Serrac’ın Kitab el-Luma’ fi l-tasawwuf adlı eserini de içeren Vecd Kitabı (Kitab al-Wajd)’nın tercümesini, Özbek-Tacik Şeyhülislam Karukî’nin biyografisinin tercümesini ve Bursalı Mehmed Şemseddin Efendi (Ulusoy)’nin iki icazetnamesinin baskısını ve çevirisini yayınlamaktır. Ayrıca, kaligrafi levhalarına ilişkin (hattat Muhammed Zekeriya ile işbirliği içinde) ve duygusal zekanın güçlendirilmesi için İslami kaynaklar üzerine bir kitap olan Salat-ı Meşişiyye’nin genişletilmiş baskısının tefsiri üzerine çalışıyorum.

Mevlana sadece şeyh değildi

Mevlana Cellaleddin Rumi’nin şiirindeki psikolojik ve manevi dönüşüm üzerine çalışmalar yaptınız. Amerika ve Avrupa’da tasavufa ilgi duyanların ilk adresini Mevlana olmasını neye bağlıyorsunuz ?

Bunun için beş sebep var. Mevlana, manevi yolda uzaklara seyahat etti, ve böylece bu yolda diğerlerinin sadece bir an için görebilecekleri birçok makamı tahakkuk etti. Mevlana’nın dehası çeşitli öğretilerini hem müslüman hem de müslüman olmayan birçok farklı gruptan insana nakledebilmiş olmasıydı.Temel öğretileri türlü türlü şekiller almıştır: (a) vecd haliyle ilgili şiirleri (Divan-ı Şems) (b) öğretici hikayeler kullanan didaktik şiirleri (ki çoğu Kur’an ve hadis ile ilişkilidir ancak bazıları evrenseldir)ve bunlar konuya doğrudan nokta atışı yapan eserlerdir (Mesnevi) ve (c) mensur eserleri (Fihimafih). Örneğin bazı insanlar vecd ile ilgili şiire didaktik şiirden daha iyi yanıt verirken diğerleri düzyazıya yakın hissedebileceği için bu tür çeşitli formlar farklı insanlara çeşitli kapılar açar. O sadece çok tanınan bir şeyh değil, aynı zamanda üretken ve yetenekli bir yazar olduğu için çeşitli gruplardan insanların manevi ihtiyaçlarına hitap edebilmekteydi. Bazı durumlarda, Mevlana’nın tercümelerinin çoğu, öğretilerinin İslami yönünü yok saymış veya önemsememiştir, dolayısıyla İslamofobik önyargılara veya gayrimüslim okuyucuya engel teşkil olabilecek İslami içeriklere de mani olunmuştur.

#Alan Godlas
5 yıl önce