lvarlı Efe olarak bilinen Hâce Muhammed Lütfi Efendi Hazretleri, hemen her Erzurumlu'nun gönlünde gerek mısralarıyla, gerekse menkıbeleriyle taht kurmuş, saygı ve sevgiyle anılan gönül erlerindendir. Yaklaşık bir asırlık ömrünü İslam'ı anlatmaya, insanları irşada harcayarak geçirmiş, sohbet ve şiirleriyle insanları; ilme, doğruluğa, dindarlığa, yoksullara yardıma, kardeşliğe, barışa ve vatan sevgisine çağırmış. Tebliğ ve irşad faaliyetlerinde şiiri ve belli ölçülerde musikiyi vesile olarak kabul etmiş. Efe Hazretleri'nin irşad vesilesi olarak gördüğü şiirlerinin bir bölümü, vefatının 60. yıldönümü münasebetiyle albüm yapıldı. Nüvaz Müzik tarafından çıkarılan Gül Yüzlü adlı albümdeki eserleri tasavvuf müziği sanatçısı Agâh icra etti. Albümün hazırlanmasında Hattat Hüseyin Kutlu'nun bilgi ve tecrübelerinden faydalanıldı. Alvarlı Efe Hazretleri'nin oğlunun damadı olan Hüseyin Kutlu ve albümün solisti Agâh ile Alvarlı Efe Hazretleri'ni ve albümü konuştuk.
Vakfı 1989 yılında kurduk. Alvarlı Efe Hazretleri'nin eserlerini, hatıratını topladık ve yayınladık. Bestelenmiş, bestelenmemiş bütün şiirlerini tanıttık. Onun sözlerinden hat, tezhip gibi sanat eserleri hazırladık. Edebiyattan anlayan tahsilli insanlar bu zatın sözlerini ve hatıratını tanımaya başlayınca hayranlıkları arttı. Sağlığında anonimleşmiş besteler çok fazla arttı. Anonim beste yanında onun sözlerinden bestelenmiş çeşitli formlarda eserler çıktı. En son Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde yeni bir kitap hazırlandı. 176 bestelenmiş eseri olduğu tespit edildi.
Bilinmiyordu. Üniversite yayınladıktan sonra bu kitabı vakıf olarak biz de yayınlayacağız.
Biz öncelikle sözlerinin doğru telaffuz edilmesi ve doğru okunmasına dikkat ediyoruz çünkü bu zat alim, edip bir insan. Kullandığı kelimeler, ifade ettiği mana çok derin ve ilmi. Bu yüzden güftenin doğru okunması gerekiyor. Raci Alkır, Efe Hazretleri'nin doğduğu Kındığı köyündendir. Çocukluğundan bunları duyduğu için TRT repertuarına okumuş. Fakat bilgisi olmadığı için sözlerini yanlış okumuş.
Mesela, Efe Hazretleri'nin babası Hacı Hüseyin Efendi'ye ait olan “Kadem bastın gönül tahtına” adlı eser. O, “Kadem bastın gönül tahtın a sultanım sefa geldin” diye okuyor. Gönül tahtı nasıl kadem basar?
İslam'da müziğin yeri nedir
Raci Alkır'ın okumuş olduğu Seyreyle Güzel'de birinci beyit Efe Hazretleri'nin, ikinci ve üçüncü beyitler Kuddusi Baba'nın. Onun beyitlerini de yanlış okumuş. Anlamına muttali olmadığı için fark edemiyor. Edebiyatta gazel formu; aa, ba, ca, da diye gider. “Seyreyle güzel Kudret-i Mevla neler eyler, Allah'a sığın Adl-i Teala neler eyler” derken, birden “usandım, usandım” oluyor. Hem kafiye tutmuyor, hem anlam tutmuyor. Çünkü Alvarlı Efe'nin o gazelinde ümit verici bir motif var. İnsanlara tevekkül etmelerini öğütlüyor. Kuddusi Baba da herhalde bir şeylere canı sıkılmış olmalı ki, “İçi başka, dışı başka insanlardan usandım” diyor. Anlam bakımından da tutmuyor.
“Bayram o bayram olur”u da “Bayram o bayram ola” şeklinde okuyorlar. Mevla bizi afvede/ Bayram o bayram ola/ Cürm-ü hatalar gide/ Bayram o bayram ola... Hep temenni var. Halbuki aslı şart koşar. Mevla bizi afvede/ Gör ne güzel ıyd olur/ Cürm-ü hatalar gide/ Bayram o bayram olur. Mevla bizi af ederse işte bayram o bayram olur diyor. Buna benzer çok yanlışlar var.
Yaşadığı döneme bakmak lazım. Osmanlı'nın yıkılışına şahit olmuş. Savaşlar, yokluklar, kıtlıklar görmüş. Kadim medeniyetimizin üstünden bir tutsunami geçmiş. Jöntürkler'le başlayan, Cumhuriyet'le birlikte iyice belirgin hale gelen kendimizden uzaklaşma, kökümüzden koparılma süreci var. Böyle bir dönemde yaşıyor. O, vaazlar veren sıradan bir cami hocası değil. Yok sayılan kadim medeniyeti temsil ediyor. Bunun içerisinde sanatı var, kültürü var, edebiyatı var. Ve bu medeniyetin temsilcileri bir anda cüzzamlı gibi oluyorlar. Reddediliyor, hatta kafası ezilmesi gereken insanlar olarak görülüyorlar. Ezan Türkçe okutuluyor, Türk musikisi yasaklanıyor, dini eğitim veren tek kurum bırakılmıyor. Camiler ahır haline getiriliyor. Böyle bir dönemde bu zatlar ne yapabilir veya bu zatları kim ne kadar anlayabilir? Bütün bu olumsuzluklara rağmen etrafındaki insanların gönüllerine bir kıvılcım yakmış, onları belli bir kıvamda tutmayı başarabilmiş.
İmam Gazali Hazretleri, "Musiki aşıkın aşkını, fasıkın fıskını arttırır" diye buyurmuş. Bahar güneşiyle gül de açar diken de. Çiçeklerden aldığı nektar ve polenle bal arısı bal yapar, eşek arısı zehir. Müzik dediğimiz zaman ne anlıyoruz? Bunlar bayatlamış mevzular...
Bitmez çünkü bu insanlarla alakalıdır. Efe Hazretleri, tavuk misali daneye gönül yatırmış olanlar, su kuşunun deniz ile olan cilvelerini nereden bilecek diyor. Daneye talip olanın başka bir şeye aklı ermez. Yine Efe Hazretleri Hasankale'de bir gün kahve önünden geçiyor. Eskiden aşıklar kahvede oturur atışırlar, destanlar okurlardı. Hazret, bir aşığın okuduğuna kulak kabartıyor. Bir müddet dinledikten sonra bunu buyuruyor: “Aşık der sazendeler/ Saz çalar sazendeler/ Mürde diller ne bilür/ Saz çalar sazendeler.” Ölü gönüller nereden bilsin onların ne çaldığını? Efe Hazretleri şiiri ve belirli ölçülerde musikiyi irşad ve tebliğ vesilesi olarak kabul etmiştir. Huzurunda kendi gazellerinin daire (halkalı def) eşliğinde okunmasını tasvip ve teşvik ettiği herkes tarafından bilinir.
Erzurumlu'nun gönlünde taht kurmuş. Onunla görüşüp de etkilenmemiş, nasip almamış kimseye rastlamadım. Daha ziyade köylüler ve sıradan halk tabakasına çok büyük şefkat göstermiş. Çünkü onlar çoğu zaman ihmal edilir. Babası, kendisi, oğlu üç dört nesil adeta insanları halk irfanıyla inceltmişler. Ben bunların bir kısmını gördüm. Okuma yazmaları yok ama öylesine asil davranışları var ki, yanlarına gittiğinde gösterdikleri saygı ve hürmet bambaşka. Tahsili yok ama titri olan insanla yan yana koy, bu süzülmüş bal, öbürü odun gibi.
Evet, halk irfanı başka bir şey. Mesela balı bilmez ama her gün bal yer. Diğeri, nasıl elde edildiğini, minarellerini hepsini ezbere bilir ama hiç yememiş, ya da tatmamıştır. Fark bu.
Bu bir tez mevzuu. Bu konuda çalışanlar da var. Erzurum'a has tabirler, Erzurum şivesi diyebileceğimiz kelimeler kullanmış. Yunus sadeliğinde, Yunus'tan esintiler taşıyan şiirler yazmış ama yazdıklarının çoğunu divan tarzında şiirler oluşturuyor. Fuzuli'yi, Mir Hamza Nigari'yi çok seviyor. Onu bir halk şairi gibi düşünmemek lazım. Folklor daha ziyade halk şairlerinde olur.
Alvarlı Efe Hazretleri'nin kardeşi Vehbi Efendi, huzuruna gelip arkadaşına küstüğünü şikayet yollu anlatan müridine, “Oğul, niçin umdun ki küstün. Umma ki küsmeyesin” demiş. Biz de hiç bir beklentiye girmeden, maddi olarak hiç bir şey ummadan sadece Efe Hazretleri'nin ruhunu şad etmek ümidiyle bu albümü yaptık.
Babam emekli imam olduğu için onun yanında Kur'an'ı 3 yaşımda öğrendim ama hafızlık nasip olmadı. Herkes bana hafız gözüyle bakıyor. Hiç sesimi çıkarmıyorum. Belki rabbim öyle görenlerin hürmetine öbür tarafta beni de hafızlar arasında haşreder. İsmail Biçer hocamla 7 sene talim okumak nasip oldu. Konservatuarda eğitim aldım ama oraları ses eğitimi olarak görmüyorum. Onlar işin teknik tarafını anlatırlar, asıl ses eğitimi talimdir. Bir Subhanekeyi 6 ayda geçmektir. Ben asıl ses eğitimi olarak bunu görüyorum. İlahiyat Fakültesi'nden sonra iktisat okurken Bursa Belediye Konservatuarı'na devam ettim. Daha sonra kendimi müziğin içinde buldum. Udi olarak, yurt içi ve yurt dışında bir çok orkestrada görev yaptım.
Acemiyken insan kendini bir halt zannediyor. 2009 yılında, güzel okuyorum bir albüm yapayım dedim ve Yalancı Dünya albümüyle bu işe girdim. Rabbim nasip etti 6. albüme kadar geldim. Bu arada her yeni albümde de bilgimin eksik olduğunu gördüm. Daha devam edersem hiç bir şey bilmediğimi öğreneceğim herhalde.
Geçen sene Efe Hazretleri'nin vefat yıldönümünde bir program için Erzurum'a gitmiştim. Türbenin yeni halini de görmek istemiştim. Nüvaz Müzik'ten Gültekin Alihocagil de tesadüfen Erzurum'daymış, buluştuk. Konuşma arasında kararlı bir şekilde, “Ben Efe Hazretleri'nin eserlerinden bir albüm yapacağım” dedim. Sanki bunu bir vecibe gibi gördüm. Sponsor aradım, bulamadım. Güntekin Bey, hiç bir yeri dolaşmayalım bu albümü biz yapalım dedi. Maddi bir beklentimiz olmadığı için sadece bir görev, sorumluluk yerine getirmeyi düşünerek, A'dan Z'ye Hüseyin Kutlu Hocamın kontrolü ve denetiminde Nüvaz Müzik etiketiyle Allah'a şükür albümü yaptık. Hüseyin Hocam, güftelerin doğru okunmasından tavrına kadar yol gösterdi.
11 eser icra ettim. Albüm Kadiri Tarikatı'nın okuduğu 'Salat-ı Kemaliye' ile başlıyor. Alvarlı Efe Hazretleri'nin Hulasatü'l-Hakayık isimli divanından güftelerini aldık. Bunların bir tanesinin bestesi Hüseyin Kutlu hocama ait, diğerleri anonim.
Gül Yüzlü albümümün en önemli özelliği klasik manada eserlerin güftelerine dikkat ederek klasik bir icra ile yapılan ilk albüm olması.