Cahit Berkay, Moğallar'ın kurucusu, Anadolu Rock'ın öncüsü, Selvi Boylum Alyazmalım film müziğinin bestecisi. O tüm bu sıfatlardan azade, terzi bir anne ve babanın oğlu olarak başlıyor hayata. O günün koşullarıyla dünyaya bakıyor ve müziğini bu bakış açısıyla inşa ediyor. Ezilenin yanında, sistemi eleştiren şarkılarla kuşağını temsil ediyor. Sonra sinema dünyasına Selvi Boylum Alyazmalım filminin bestesini yaparak adım atıyor. 200'den fazla filmin bestesini yapıyor. O, her ne kadar medyaya karşı mesefeli olmayı tercih etse de içinde bir burukluk taşıyor. Ömrünü müziğe adayan Berkay, kuralları, dostları ve insanlarla olan iletişimiyle hayatla bağını diri tutuyor. Cahit Berkay, bizlere kendi hayat bestesini dinletiyor.
Anadolulu. Isparta'da doğdum. Ailem müzikle ilgilenmeme hep destek oldu.
Aslında annem babam terzi. İstanbul'a malzeme almaya gelirlerdi. Memlekete dönüşlerinde yanlarında mandolin getirmişlerdi. Radyo çıkar çıkmaz babam almıştı. Pazar günleri Muzaffer Sarısözen'in Yurttan Sesler programını her hafta heyecanla takip ediyordum. O program sayesinde türküleri keşfettim ve o tınılarla büyüdüm.
Var tabi. Babamın dayısının oğlu Erdoğan Ağabeyim, Isparta'ya geldiğinde bizde kalırdı. Bağlamasıyla dolaşırdı. Ben ona "dım dım abi" derdim. Rahmetli eniştem askerdi ama hep keman, ud, tambur gibi enstrumanlar çalardı. Ondan da destek gördüm.
Mandolin ve ağız armonikası.
Aklım ermeye başladığımda mimar olmak istiyordum. Hatta iyi bir eğitim almam için ailem Isparta'dan İstanbul'a taşındı. Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdim. Üniversitede Güzel Sanatlar okumak istiyordum, resmim de iyiydi. Sınavda hayali bir çadır konusu vermişlerdi. Ben bir Kızılay çadırı çizdim. Sonra beğenmeyip sildim ve sonra bir padişah otağı çizmeye çalıştım. Malzemenin kalitesizliği yüzünden kağıdım çamur gibi oldu. Kötü bir çizim ortaya çıktı. O yüzden sınavı kazanamadım.
O sırada amatör bir grup kurmuştuk.
Ettim. Tekrar sınava girdim ve aldığım puan Tıp bölümü tutuyordu. Ama doktor olmak istemedim. Devam mecburiyeti olmayan bir bölüm tercih ettiğim için iktisada girdim. O sıralar profesyonel müzik yapma teklifi aldım. Müzik kendini yavaş yavaş göstermeye başladı.
Müzisyen olduğunuzda iyi para kazanıyordunuz. Babam haftada bir manto dikiyordu benim bir gecede aldığım parayı alıyordu. Sadece haylazlaşmamdan korkmuşlardı. O yüzden ailem istemezdi. Ama aslında hoşlanıyorlardı. Ben de onlara okulu bitireceğim diye söz verdim.
1968 yılında Moğollar'ı kurduk ve yurtdışı hayatı başladı. Çok sık gidip geldiğim için okul uzadı. Son sekizinci hakkımda okulu bitirdim.
Her şeyden öte üniversite insana çok şey katıyor. Ufkumu, dünyaya bakışımı değiştirdi. Dünyayı daha derinden algılamama vesile oldu.
Gitar, bas, davul gibi enstrümanların yer aldığı orkestralar Batı müziği yapıyordu. 1965'lerden itibaren Beatles, Traffic ve Rolling Stones gibi gruplar bizi çok etkiledi. İngiltere'den gelen müzik akımıyla tür değişti. Aynı zamanda 68 kuşağı dediğimiz kuşağın, hem ülke içinde hem de dünyaya bakışları farklılaştı. Amerika neresi, Vietnam neresi? diye sorgulamaya başladık. Binlerce insan ölüyordu. Deniz Gezmiş bizim kuşağın ilahıydı. Çünkü Güneydoğu'da, varoşlarda ne oluyor ne bitiyor? Kentli kesim bunlardan bihaberdi. O zamanlar bir köy içindeki halkıyla beraber satılıyordu. O insanların hiç bir söz hakları yoktu. Bu önemli bir şeydi. Emeğin kutsallığı vardı. Emeğin sömürüsüne karşı bir duruşumuz vardı.
Moğollar'ın ilk iki senesi içinde politik ya da muhalif bir duruş yoktu. Moğollar'ın hayali yurdışına gidip müzik yapmaktı. Ve biz var olan müziği taklit etmedik. Çünkü herkes onun aslını dinlemeyi tercih edecekti. Kendimize bir özgünlük, bir müzikal kimlik inşaa ettik. O yüzden Batı müziği enstrümanların içine Bağlama girdi. Biz 1970'de Fransa'da bir albüm yaptık orada Akademi ödülünü kazandık. Bu ödülü bir sene sonra Pink Floyd almıştı. Batı müziği enstrümanıyla türkü çalan, giyim ve kuşamla farklılık gösteren bir tarz ortaya koymuştuk.
Bugünle mukayese edilemeyecek kadar yoksul bir ülkeydi. Bugün televizyonlardaki dizilerle Amerika'yı ya da Avrupa'yı tanıyorsunuz. Onların yolları, ulaşım araçları var. O mukayese yoktu. Ekmek karnesi diye bir şey vardı. Ben bolluk içinde büyüyen bir Cahit Berkay değilim.
En büyük idealim ülkemin ve insanların mutlu olmasıdır. Onunla beraber benim de mutlu olmam ve refah içinde yaşamam. Sosyal eşitliği kurduğumuz ve adaleti eşit dağıtabildiğimiz zaman mutlu olurum. Ama bir şeyler aksadığında insan mutluluğundan fedakarlık yapmak zorunda kalıyor.
Medyada görünmeyi pek sevmiyorum. Ben kendimle değil müziğimle piyasada görünmek istiyorum. Bugün Selvi Boylum Alyazmalım filminin bestesini benim yaptığımı bilmeyen çok insan var. Sokaktan geçen bin kişiye sorun anca beşyüz tanesi "Cahit" der. Ondan büyük keyif alıyorum.
Burukluk aslında. Medyanın sunduğu dünya gerçeği yansıtmıyor. Asıl popüler olması gereken türküler. Dünyaya baktığınız zaman en popüler olan kendi folklor müzikleri. Türkülerimizi aynı kefeye koymam. Çünkü onlar bizim gönüllerimizin en popüler müzik türüdür.
İkisi bir arada aslında. Müzik her zaman politik bir mesaj taşımayabilir. Mesela; Ocak ayında çıkacak albümümün adı; "Biraz da Aşka Dair". Albümde sevgi ve insan temasını işliyorum. İçinde siyasi hiç bir şey yok. Ama Filmlerden Tanır Aşkı diye bir şarkı var. Kadının toplum içindeki yerini sorguluyor. Kendisine hiç bir söz hakkı tanınmadan evlendirilen ve mutsuz olan kadınları anlatıyor. Ataerkil düzenin kadını değersizleştirmesini eleştiriyor.
Var. Biz 1994 yılında Bir şey Yapmalı diye bir şarkı yaptık. O yıllarda ülkeye karşı kendimizi sorumlu hissediyorduk. O zaman lay lay lom şarkıları yapmak içimizden gelmiyordu. O bir duruştu. Ülkemizde gerçekleşen olayları çabuk unuturuz. Bizim derdimiz olanları insanlara unutturmamak. İntikam almaları için değil, bu olaylar bir daha tekrarlanmasın diye söylüyorduk. Konserlerde hala çalıyorum.
Bir işi yaparken o işi en iyi yapanları bir araya getirebiliyorsanız sevilme olasılığı da yüksek oluyor. Bu film, bütün parçaları oturmuş bir projedir. Hikaye Cengiz Aytmatov, Yönetmen: Atıf Yılmaz, Oyuncular: Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin. Her şey zaten güzel… O dönemde Atıf Yılmaz'la çalışmak bana çok heyecan verdi. Bu filmde müzisyenliğimi gösterdim.
O dönemde filmler sessiz çekiliyordu. Filmi montaj masasında iki defa izledim. Seyrettiğim hiç bir sahneyi unutmam, oturup, sahne boyları çıkardım. Sahneleri önce gitarla çalmaya başladım. Sonra dedim ki "Cahit sen yanlış yapıyorsun gitarın ne işi var bu filmin içinde?" Kırsal kesimde geçen bir hikayeydi. Bağlamayla çalmaya çalıştım bu defa da ağır geldi. En sonunda elimde eski bir cüram vardı. Ona yeni teller taktım ve müzikleri onunla yaptım. 10 dakika sonra ana tema çıktı, yarım saat sonra tamamı bitti.
Çok para kazanmıyorduk, 3 bin lira para alıyorduk, yarısını arkadaşlarıma dağıtıyordum. Fakat paranın bereketi vardı, harca harca bitmiyordu. (gülüyoruz)
Evet. İki şart var; birincisi iyi müzisyen olacaksın, ikincisi sinemayı iyi tanıyacaksın. İyi müzisyen olman iyi film müziği yapacağın anlamına gelmez. Sahnedeki duygu ritmini anlayıp görmek lazım. Mesela; gerilim sahnelerinde daha sakin bir müzik kullanılır.
Deneme yanılma ile öğrendim.
Beni çok geliştirdi. Bana "şu masadaki bardağa müzik yap" de ben ona müzik yaparım. Nasıl yaparım bilmiyorum, ama yaparım. İnsan duygularını müziğe çevirebiliyorum. Tüm mevsimlerin notaları bende vardır.
Tiyatrocu çok dostum ve arkadaşım vardır. 65 yaşındayım ama benim 20'li yaşlarda bir sürü müzisyen arkadaşım vardır. Onlar nasıl davranıyorlarsa ben de onlara uyum sağlıyorum. Bir defa müzisyen olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Yok. Ben haddimi bilirim. Bana çok oyunculuk teklifleri yapıldı. Arkadaşlarımın hatırına bir kaç filmde oynadım, fakat ben oyuncu değilim. Geçenlerde yine bir teklif geldi "Ben oyuncu değilim filminizi berbat ederim" diye açık açık söyledim.
Yaşlı bir rock müzisyenini oynamamı teklif ediyorlar ya da uzun saçlarımdan dolayı daha çok ıtri rollerini yakıştırıyorlar.
Kendimi sahneye yakıştırıyorum. Oturup benimle kamera eşliğinde röportaj yapsanız çok rahat konuşurum. Ama iş rol yapmaya gelince olmuyor. Hatta bana kızıyorlar "Sen yılların adamısın nasıl yapamazsın" diyorlar. (gülüyoruz)
Tabi. Eğer müziğe tüketim malzemesi olarak bakarsanız üç ay sonra yoksunuz. Benim kalıcı olmamın sebebi sinemada kalıcı şeyler yapmam. Moğallarla yaptığım müzikler, yaptığım albümler. Hiçbir zaman ne kadar satar diye albüm yapmadım.
Evet. Popülerlik anlamında diğer çok popüler kimseler arasında değilim. Fakat ben çıkıp da "Bakın ben bunları yaptım" diyemem. Kimliğime ve kişiliğime çok aykırı. Bana yolda giderken genelde selam verirler, üzerime yapışmazlar. Bu çok güzel bir şey. O beni mutlu ediyor. Azına çoğuna bakmıyorum.
Ben beğenmediğim şeylerden uzak dururum. Müdahale edilecek bir durum olduğunda bunu yapıyorum zaten. O konuda deliyimdir. Bana o yanlışlığını bulaştırıyorsa fena halde tepki de görür. Toplumun içinde değişik kesimler var, hepsine saygı göstermek durumundayım.
Beni kolumdan tutup Reina'ya götüremezsiniz. Oradaki bir eğlence tarzı beni mutlu etmiyor. İnsanlar o yüksek sesli müzikte eğlenerek mutlu oluyorlar fakat ben olmuyorum.
Bizim müzikteki iniş çıkışlar farklı (gülüyoruz)
Acayip sosyal bir insanım. Beni sinemada, tiyatroda, Beyoğlu'nda pazarda görürsünüz. Arkadaşlarım var onlarla buluşuruz ciddi eğleniriz. Rahmetli Cem Karaca çok matrak bir adamdı. Çok iyi ve esprili biriydi.
Yoo. Arkadaşlarım var. Cem Karaca'nın oğlu Emrah Karaca, Serhat Ersöz, Arif Sağ, bu insanlarla her hafta görüşüyorum. Gülay, Hüseyin Turan gibi bir çok arkadaşım var. Mor ve Ötesi de arkadaşımdır.
Her şey para değil. Bana yakışmayacak bir şey yapmam. Buralara kolay gelinmiyor. Çok mücadele ettik. Müziğe ilk başladığımızda çok parasız pulsuz kaldık. Taviz de vermek istemedik. Çok zengin olabilirdim. Bugünün popüler denen müziğini çok da iyi yapardım ve çok da ünlü olurdum. Sadece kafiyeli hecelerle şarkı sözü olmuyor. Şöyle bir söz var mesela "Kulağımdan öp beni gıdıklanayım, hoşnut olayım" diye. Böyle bir şarkı sözü olabilir mi? Bana milyon dolarlar verseler, başıma silah dayasalar mümkün değil öyle bir şarkı yapmam. (gülüyoruz). Benim doğrularım var o doğruların içinde olmaya özen gösteririm.
Üç kuşağa çalıyoruz. Konser de yanında eşiyle birlikte bir genç geliyor, kucağında çocuk, elinde fotoğraf, zamanında annesine ve babasına imzaladığım resmi getirip bana imzalatıyor. Bundan güzel ne olabilir. İmzalar bile değişmiş o zaman farklı imza atıyormuşuz (gülüyoruz). Bana "Sen hiç değişmiyorsun" diyorlar. Ben de saçımı göstererek "Beyazın daha beyazı yok ki, daha ne kadar yaşlanabilirim" diyorum.
15 Ocak'ta yeni albüm çıkıyor. Cahit Berkay ve Derya Petek. Ben bir gence el veriyorum. O da 29 yaşında. Amatör, profesyonel bir geçmişi yok. Üç yıl önce piyasa şartları yüzünden albüm yapamadık. Çünkü satış yoktu. Şartlar yeni oluştu ve yaptık.






