|

Bir “Garson”un gözünden

Matias Faldbakken’ın Timaş Yayınları’ndan çıkan Garson adlı yeni romanı, yıllara meydan okuyan lüks bir restoranda çalışan bir garsonun gözünden, Avrupa’nın son yüz yılını, o büyük resmi tek mekân ve sakinleriyle eğlenceli bir okuma fırsatı sunuyor bize. Bunu yaparken modernizmin bireyler ve Avrupa üzerinde etkilerini de açıkça ortaya koyuyor.

04:00 - 15/06/2019 Cumartesi
Güncelleme: 10:50 - 14/06/2019 Cuma
Yeni Şafak
Garson / Matias Faldbakken/Çev. M. Emin Baş/ Timaş Yayınları
Garson / Matias Faldbakken/Çev. M. Emin Baş/ Timaş Yayınları
MUSTAFA EREN AKPINAR

Kusursuz ama takıntılı bir garsonun günümüz Avrupa’sının son yüz yıllık kırılmalarını Norveç’teki bir restoranın eşyaları ve müşterileri üzerinden bize hicivle resmetmesi bize biraz Tanpınar biraz da Oğuz Atay’ı anımsatıyor. Garson “Büyük Avrupa” fikrine Wes Anderson filmleri tadında sağlam eleştiriler getiren orijinal bir kurgu.

Bu eleştirilerin odak noktası ve değerlendiricisi konumuna yerleştirilen garson karakteri ise orta yaşlı, eski düzenin temsilcisi şeklinde lanse ediliyor. Öyle ki yıllardır kendi istikrarı, düzeni içerisinde ilerleyen eskinin ruhu ile sabitlenmiş olan Oslo’daki Hills restoranı garson için bir sığınak, bir çatı görevini üstleniyor. Hatta garson için kusursuz, değişmez bir yapıya bürünüyor. Fakat sabit fikirli bir yapıya sahip olan garson için işler kitabın biraz ilerisinde karışıyor ve değişime, yeniliğe kapalı olan garson bir anda restorana gelen hem genç hem de güzel bir kadın yüzünden sarsılmaya başlıyor. İlk başlarda bunun farkına tam olarak varamasa da bu genç kadının Hills’e girmesi ile birlikte garson yavaş yavaş bir boşluğa sürükleniyor ve normalde yapmayacağı bazı ufak tefek hataları yapıyor. Genç kadın, Eski Avrupa düzenine sokulan modern bir çomak adeta.


TEKNOLOJİYİ DE
ELEŞTİRİYOR

Var olan, gerçekleşen durumlara alışmak konusunda zorluklar yaşayan garson değişimden ve gerçeklikten kaçmak için midir yoksa öyle hissettiği için midir bilinmez bir şekilde gerek toplumsal gerekse kişisel eleştiriler, durum değerlendirmeleri yapmaya başlıyor.

Bu nedenle de romanın içeriğinde sık sık eleştirilere ve yorumlara rastlamak mümkün hale geliyor. Bunlardan biri de modanın eleştirisiydi. Hatta şöyle bir paragraf geçiyor metinde; “Her gün giyinmek zorunda olmamız, aslında alelade bir moda tasarımcısının estetik tercihlerine her gün boyun eğmek zorunda olduğumuz anlamına geliyor; standardı düşük de olsa yüksek de olsa, iyi gün de olsa kötü gün de olsa bu böyle.” Bu sözlerin alt metnine bakıldığında karşımıza aslında sanılandan daha büyük bir eleştirel metin çıktığının farkına varıyoruz. Romanın meselesi sadece Eski Avrupa ile değil aynı zamanda yeni dünya düzeni de hedef tahtasında.

Faldbakken’in “Garson” romanında yaptığı eleştirilerden bir diğeri ise teknoloji eleştirisi. Faldbakken roman boyunca garson karakterine sıklıkla teknoloji eleştirisi yaptırmış. Garson restorana gelen misafirlerin cihazlarına sarıldıklarını, gazetelerin basılı hayata veda ettiklerine değinerek eski-yeni Avrupa karşılaştırmasını belirgin olmayan ama fark edilen noktalara vurgu yaparak incelemiştir. Özellikle şu paragrafta; “Fiziki gazeteler yerini gitgide başka şeylere bırakıyor bu mekânda, sabahları bile üstelik, dikkatimi çekmeye başladı bu. Gazete hışırdatmak yerine eline bir cihaz almanın ihanete girdiğini ima etmiyorum elbette, sadece dikkatimi çektiğini söylüyorum.” yazar bu ayrımı daha net bir şekilde ifade etmek yerine biraz daha kaçamak tavırlar sergileyerek sanırım alacağı eleştirileri ekarte etmeyi amaçlamış.

Eski Avrupa’nın kaliteli bir numunesi olan garson bu kimliğine dışarıdan ne kadar uyumlu gözükse de aslında değildir çünkü yapay “Büyük Avrupa’nın bir parçası olmak ona huzur vermemektedir. Aynı zamanda uyumsuz “Yeni Dünya’nın” bir parçası olmak ve değişmek de onu ziyadesiyle korkutmakta. Oslo sokaklarında bu iki dünya arasında bocalayan ve tutunamayan bir garsonun hikayesi bizi sarsıyor.

#garson
5 yıl önce