|

Gülde mendil sesleri

“Eskiden sevgililer mendil diliyle haberleşir, duygularını, arzularını bu dille ifade ederlerdi. Ucu yanık bir mendil göndermek ateşli bir aşkı temsil eder. Sadabat eğlencelerinde, mesire yerlerinde yere düşürülen mendil buluşmayı haber verir. Mendil sallamak “peki” anlamına gelir. Tanzimat döneminde beyaz mendile kan tükürüp yere düşürmek, aşkından verem oldum demektir.”

Yeni Şafak
04:00 - 10/03/2018 Cumartesi
Güncelleme: 04:33 - 10/03/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
Her şeyden önce bir kültür taşıyıcısıdır mendil.
Her şeyden önce bir kültür taşıyıcısıdır mendil.
ARİF AY

BU SABAH SAÇLARINA HİÇ KUŞ KONMASA DA OLUR (*)

Takılmış kıyıya şık bir mendil sanki

O gül ki sen oradan geçerken açmıştı

Şiirlere, öykülere, masallara, şarkılara, türkülere, manilere konu olan mendil, günümüzde yerini, işlevi sadece el yüz kurulamak ve burun silmekle sınırlı kâğıt mendile bıraksa da geçmişte pek çok işlevi yerine getirmiş, kültürümüzün ve gündelik hayatın önemli unsurlarından biridir. Mendilin söz konusu işlevleri saymakla bitmez. Her şeyden önce bir kültür taşıyıcısıdır mendil. Kimi zaman aşkı, ayrılığı, kimi zaman hüznü, sıkıntıyı, kederi, kimi zaman da coşkuyu, umudu çağrıştıran ve kendine has bir dili olan bir kültürel motiftir. Edip Cansever: “Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar/Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar/Mendilimde kan sesleri” derken, kanayan bir kalbe, muzdarip bir kalbe, sevgilisine kavuşamamış sevdalı bir kalbe gönderme yapmış olmasın? Cemal Süreya “Bir kez daha diyeyim: özenle katlanmış bir mendil gibisin sil beni nolur kırk yıllık kirim pasım gitsin” diyerek mendille sevgiliyi özdeşleştirir.

Mendilin aklımıza gelen birkaç işlevini şöyle sıralayabiliriz: Keloğlan masallarında, Keloğlan’ın evden çıkarken içine azığını koyup omzunda taşıdığı sırığa taktığı mendil örneğinde olduğu gibi Anadolu’da içine para, şeker, lokum, çerez gibi küçük şeyler konur ve küçük bir boğça işlevi görür. Kırda, tarlada, bağda bahçede yere serilir ve üzerinde yemek yenir. Acil durumlarda kırıklar, yaralar mendille sarılır. Unutkan kimseler, mendilin ucuna attıkları düğümle unuttukları bir şeyi hatırlarlar. Aksesuar olarak erkekler ceketlerinin göğüs cebine mendil koyar. Eskiden düğün davetiyesi yerine mendil gönderilirdi. Dolayısıyla evlenecek kızların çeyizlerinde oyalı, dantelli mendiller önemli bir yer tutardı. Mendil aynı zamanda bayramlarda, özel günlerde bir hatıra, bir armağan olarak da verilirdi. Yine Osmanlı diplomasisinde Ecnebi misafirlere verilen hediyeler arasında işlemeli mendiller de vardır. Dahası oyunlarında Şark kültüründen pek çok motif kullanan Shakespeare’in ünlü Othello oyununda, Othello sevgilisine hediye ettiği mendilden söz ederken şunu der: “Hem Desmona onun aşkını, kendisine sevgimin ilk hatırası, ilk hucceti diye verdiğim şeyle mükâfatlandırmıştı: bunu Cassion’un elinde gördüm. Bir mendil, babamın anneme verdiği eski bir hatıraydı bu.” (Othello, Çev. Orhan Burian, s.127, MEB Yay., 1898)

MENDİL DİLİYLE SEVİYORUM

Mendil, Divan-ı Lügati’t-Türk-‘te “ulatu” olarak geçer ve Kaşgarlı Mahmud “burun temizlemek için koyunda taşınan ipek kumaş parçası” olarak tanımlar. Klasik şiirimizde Farsçadan alınan “dest-mal” olarak kullanılan mendilin kendine has bir dili var. Mendile işlenen nakışların her biri farklı bir anlam içerir. Eskiden sevgililer bu mendil diliyle haberleşir, duygularını, arzularını bu dille ifade ederlerdi. Ucu yanık bir mendil göndermek ateşli bir aşkı temsil eder. Sadabat eğlencelerinde, mesire yerlerinde yere düşürülen mendil buluşmayı haber verir. Mendil sallamak “peki” anlamına gelir. Tanzimat döneminde beyaz mendile kan tükürüp yere düşürmek, aşkından verem oldum demektir. Mendiller sevgilinin kokusunu da taşır. Bu koku genellikle gül kokusudur. Eskiden güller damıtılarak buharı imbikten geçirilir ve elde edilen gül suyuna mendiller batırılarak mendillerin güzel kokması sağlanırmış.

Bû-yı gül takdir olunmuş nâzın işlenmiş ucu Biri olmuş hoy birisi dest-mal olmuş sana Nedim bu beyitte mendili gül kokulu güzelliğiyle birlikte sevgiliye yakışan nazı da ucuna işleyerek gönderir.

Kimi zaman rengini aşığın kanlı gözyaşından alan mendilin renkleri de çeşitli anlamlar taşır. Söz gelimi beyaz mendil seni seviyorum, eflatun renkli mendil yarın sana mektup vereceğim pencerenin altına gel, kenarı sarı mendil birkaç gündür hastayım, mavi mendil çok vefasızsın bu yüzden kederliyim, fıstıki mendil dikkatli olalım yakalanabiliriz anlamına gelir.

Nuri Pakdil yukarıdaki beyitte mendille gülü bir arada zikreder. Gül de mendil gibi, hatta mendilden daha çok aşkı, sevgiyi sembolize eden bizim medeniyetimizin ve kültürümüzün sembollerinden biridir. Tekke şairi Ümmi Sinan’ın: “Gül alırlar/Gül Satarlar/Gülden terazi tutarlar/Gülü gül ile tartarlar/Çarşı Pazar güldür gül” dediği bir medeniyettir bizim medeniyetimiz. Nedim’in dediği gibi gül cananın adıdır. “Gülüm şöyle gülüm böyle demektir yâre mu’tadım/Seni ey gül sever canım ki canane hitabımsın”

GÜL BİR MUŞTUDUR

Tasavvufta gonca gül birliği, açılmış gül ise birliğin çokluğunu işaret eder.

Gül bir muştudur. Sezai Karakoç Gül Muştusu adlı şiirinde “Sen beni gönderdin/Gülün muştusunu vermek için” der. Ahmet Hamdi Tanpınar gülü “Gül, ey bir ana sığmış ebediyet rüyası!” olarak görür. “Yeşil pencerenden bir gül at bana/Işıklarla dolsun kalbimin içi” diyen Ahmet Muhip Dıranas, kırgın, mahzun bir aşığın sevgiliden gelecek bir gülle nasıl mutlu olacağını, içini karartan karamsarlıktan kurtulup aydınlanacağını ima eder adeta. Terk edilmiş, büyük kentlerde, otel odalarında yalnızlığa mahkûm bir kadının ruh halini “Solgun bir gül oluyor dokununca” dizesiyle nasıl da betimleyiverir Behçet Necatigil.

Gül, kokusu Peygamberimizin kokusu olmasının yanı sıra tasavvufta ilahi güzelliğin de sembolüdür. Yunus Emre şiirinde “Çiçek eydür iy derviş gül Muhammed teridür” der. Yahya Kemal’in şiirinde gül ebedi bir aşk demektir. Endülüs’ün zil, şal ve gülünden “Rindlerin Ölümü”ne ve “Vuslat”a ateşli aşkların solmayı bilmeyen nişanesidir. “Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.” Ahmed Haşim’in gülleri ise “sonsuz iri güller”dir. Tıpkı Edip Cansever’i mendili gibi Ahmed Haşim’in de gülleri kanar: “Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller”

Nuri Pakdil’in “Bu sabah saçlarına hiç kuş konmasa da olur” dediği sevgili, geçtiği yerde gül açtıran bir güzelliğin sahibidir ve o gül ve o güzellik adeta bir mendil gibi sunulur aşığa. Kuş, coşkuyu, sevinci ve iç ferahlığını simgeler. Hani deriz ya, “kuş gibiyim, içim içime sığmıyor”, bu lirik beyit ilk elde hem yorumlanmayacak denli açık, yalın görünse de yine de pek çok yorumu barındırıyor içinde. Güle ve mendile dair verdiğimiz bilgiler bu beyitin farklı biçimlerde yorumlanmasını sağlayacak ve anahtar işlevi görecek bilgilerdir.

(*) Osmanlı Simitçiler Kasidesi-27

#Sadabat
#Tanzimat
6 yıl önce