|

ÖTEYE MEKTUPLAR / 21 - Gün uzar Cengiz Aytmatov olur

“Destanları, efsaneleri, söylenceleri, menkıbeleri harmanlayarak kaleme aldığınız, insanın kadim tarihiyle ve onun çağımızdaki durumunun trajik hâline ışık tutan eserleriniz, onun, yani insanın insan kalması için bir uyarıyı içeriyordu. Siz bu uyarıyı layıkıyla yapmış evrensel bir yazarsınız. Kişisel tarihiniz de mensubu olduğunuz milletinizin tarihi de acılarla dolu. Bu acıların bir gün dineceği umuduyla, birlik olacağımız umuduyla rahmetle yad ediyorum sizi.”

04:00 - 15/01/2022 Cumartesi
Güncelleme: 01:08 - 15/01/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Cengiz Aytmatov
Cengiz Aytmatov
ARİF AY

Değerli yazar Cengiz Aytmatov,

Önce selam ve saygılarımı sunarım.

Bu mektubu, size teşekkür etmek için yazıyorum; dünyamıza Toprak Ana, Selvi Boylum (Al Yazmalım), Cemile, İlk Öğretmenim, Gün Olur Asra Bedel, Beyaz Gemi, Elveda Gülsarı, Dişi Kurdun Rüyaları gibi değerli eserler bıraktığınız için bir okuyucunuz olarak size sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir de sizin şahsınızda “O topraklar Bizimdi”, “Onlar Da İnsandı” romanlarının hüzünlü etkisini içimde taşıdığım adaşın Cengiz Dağcı’ya da ayrıca teşekkür ediyorum.

Sevgili Aytmatov,

İlk okuduğum kitabınız Toprak Ana, beni öyle etkilemişti ki art arda bütün kitaplarınızı okumuştum üniversite öğrencisiyken. Üniversitede hocalığa başladığım ilk yıllarda öğrencilerime bir dönem Toprak Ana’yı, bir dönem de Gün Olur Asra Bedel’i okutuyordum. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden gelen öğrencilerim de vardı. Onlara sizi ve Cengiz Dağcı’yı okuyup okumadıklarını sorardım. Ne ki, bizim öğrenciler gibi onlar da okumak konusunda çok yavandılar.

O, toprakla konuşan Tolgonay Ana ne mübarek bir kadın, tıpkı Gün Olur Asra Bedel’deki Nayman Ana gibi... “Ey benim sevgili tarlam!” diye seslenir Tolgonay, toprak anaya. Tıpkı bizim Aşık Veysel’in “Benim sadık yârim kara topraktır” demesi gibi... Orta Asya’nın bozkırlarındaki, çöllerindeki bu iki ana gibi Anadolu’nun bozkırlarında da yüzlercesi, binlercesi var, sevgili Cengiz Aytmatov. Demek istiyorum ki, senin yurdundaki analarla aynı kaderi paylaşmışlar.

SEVGİ EMEK İŞİ

“Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır.” Toprak Ana’da altını çizdiğim bu cümleniz, sevgi gibi, mutluluğun da emek vermeyi gerektirdiğini hatırlattı bana, hani “Selvi Boylum Al Yazmalım”da Asya: “Seviyordu ama özlemiyordu, yanındayım diyordu ama uzaktaydı; sadece sözleri vardı, kendisi yoktu” der ya, tıpkı onu gibi…

Ardından Cemile’yi okudum. Bu kitabınızı Fransızcaya çeviren Luis Argon’un dediği gibi gerçekten “Cemile, dünyanın en güzel aşk hikâyesi…” ya da hikâyelerinden biri.

Toprak Ana’nın başındaki şu ithafınız beni çok etkiledi: “Babam Törekul Aytmatov, bilmiyorum mezarın nerededir, bunu sana sunuyorum. Anam Nahime Aytmatov’a biz dört kardeşi sen yetiştirdin, bunu sana sunuyorum.”

1993’te Kırgız Cumhurbaşkanlığının telefonuyla yeni bir toplu mezar bulunduğunu öğrenirsiniz. Stalin’in katlettiği, kurşuna dizdiği 137 Kırgız Türkü’nün arasında babanız Törekul Aytmatov da vardır. Mezarını bilmediğiniz babanızın kemiklerine elli beş yıl sonra kavuşursunuz. (Acınızı deştiğim için özür dilerim) Bu 137 Kırgız Türkü toplu mezardan alınıp İslami usullerle “Ata Beyit” kabristanına defnedilir. Şimdi 138. Kişi olarak siz de o kabristanda on yaşından beri hasret kaldığınız babanızla 10 Haziran 2008’den beri birliktesiniz.

MANAS DESTANI DİNLEYEREK BÜYÜDÜĞÜNÜZÜ SÖYLEMİŞSİNİZ

Sevgili Yazarım,

Babaannenizden Manas Destanı ve halk hikâyeleri dinleyerek büyüdüğünüzü söylemiştiniz bir konuşmanızda. Hikâyelerinizde, romanlarınızda destanlarla, efsanelerle gerçeklerin iç içe geçişinde çocukluğunuzda babaannenizden dinlediklerinizin büyük payı vardır kuşkusuz.

“Mankurt” kavramını Gün Olur Asra Bedel romanınızla dünya sizden öğrendi. Kurbanlarının başına yaş deve derisi geçirip kızgın güneşin altında onlara korkunç işkenceler yapan, belleğini yok eden, geçmişini unutturan, kendilerine köle kılan Juanjuanlar’ın yaptığını şimdi emperyalist devletler yapıyor. Bunlar insanların başına deve derisi geçirmiyor ama teknolojiyi kullanarak belleklerini, kimliklerini yok ediyorlar. Sözgelimi sizi Komünizm mankurtlaştırdı, bizi de Kemalizm.

BUGÜN PARAMPARÇAYIZ

Çağlar öncesinden uyarmış atalarımız bizi. Orhun Âbideleri’nde ne diyordu Bilge Kağan’ımız: “Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin!”

Uyarılara kulak asmadığımız için bugün paramparçayız. Her şeyimizi alt üst ettiler. Ortak bir alfabemiz bile yok. Size Kiril’i, bize Latin’i dayattılar. Koptuk birbirimizden. Anlamaz olduk birbirimizi. Her bir Türk cumhuriyetinin başında emperyalistlerin oyuncağı, onların kölesi, onlar adına iş gören birer eyalet valisi kılıklı adamlar var. Tıpkı şimdiki Kazakistan’ın başındaki adam gibi. Adam cellâdından yardım istiyor; gel fiili olarak da işgal et ülkeyi dercesine.

Sevgili Cengiz Aytmatov,

Geçmişte merhum Turgut Özal, “Türk Birliğ” oluşturmaya heveslenmişti, bu hevesini canıyla ödedi. Bir rivayete göre adamı zehirlemişler. Şimdilerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan böyle bir çabanın içinde. Temennimiz bu çabanın boşa gitmemesidir. Eninde sonunda birleşmek zorundayız. Yoksa, Bilge Kağan’ın dediği gibi yok olur gideriz. Rusya bir taraftan, Çin bir taraftan, İsrail güdümlü ABD bir taraftan, Avrupa (İngiliz’i, Fransız’ı Alman’ı) bir taraftan gözümüzü oymanın, ocağımızı söndürmenin hesabını yapıyorlar.

“Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur… Asıl mesele de bu işte.” diyorsunuz, yürekten katılıyorum bu sözlerinize.

ACILAR BİR GÜN DİNERSE

Dişi Kurdun Rüyaları’ndaki şu cümleniz hiç aklımdan çıkmaz: “İnsan için en güç olan, her gün insan olarak kalmasıdır.” Ne yazık ki insanların çoğu her gün insan olarak kalmıyor. Dün insan bildiğiniz, bir bakıyorsunuz bugün canavar kesilivermiş, Juanjuanlaşıvermiş.

Sevgili Cengiz Aytmatov,

Destanları, efsaneleri, söylenceleri, menkıbeleri harmanlayarak kaleme aldığınız, insanın kadim tarihiyle ve onun çağımızdaki durumunun trajik hâline ışık tutan eserleriniz, onun, yani insanın insan kalması için bir uyarıyı içeriyordu. Siz bu uyarıyı layıkıyla yapmış evrensel bir yazarsınız. Kişisel tarihiniz de mensubu olduğunuz milletinizin tarihi de acılarla dolu. Bu acıların bir gün dineceği umuduyla, birlik olacağımız umuduyla rahmetle yad ediyorum sizi.

#Cengiz Aytmatov
#Cengiz Dağcı
#Orta Asya
2 yıl önce