
Unutulmaya yüz tutmuş ve yıllardır onarılmayı bekleyen Beykoz Mecidiye Kasrı, Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından restore edildi. Milli Saraylardan Sorumlu TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Dr.Yasin Yıldız, "Tarihi miraslarımızın unutulmaması için halkla buluşturulması gerekiyor. Sürekli kullanılan saraylar tahrip olmaz, ayakta kalır" diyor.
Osmanlı Dönemi'nde daha çok hastane olarak kullanılan ve ihtişamlı yapısıyla gözleri kamaştıran Beykoz Mecidiye Kasrı, Beykoz sahilinde yıllardır harap bir şekilde onarılmayı bekliyordu. 1996 yılında Beykoz Kasrı'nı himayesi altına alan ve restorasyon çalışmalarına başlayan Milli Saraylar Daire Başkanlığı bu çalışmalarını sona erdirdi. 25 Kasım tarihinde halka açılacak olan kasır, hafta içi gündüz müze olarak gezilebilirken akşamları kafe bölümü ve düğün törenleri için hizmet verecek. Unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuş tarihi bir mirası gün yüzüne çıkardıklarını söyleyen Milli Saraylardan Sorumlu TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Dr.Yasin Yıldız, restorasyon çalışmaları esnasında peyzaj çalışmaları gerçekleştirdiklerini, deniz altında kalan sütunların itinayla çıkarıldığını ve ahşap parkelerin bile arşiv araştırmaları sonucunda aslına uygun olarak yeniden yapıldığını söylüyor. Sarayların devlet geleneğinde önemli bir yer tuttuğunu ve bunun bir zaman sonra müzeciliğe dönüştüğünü belirten Yıldız, "Bu tarihi binaları korumanın tek yolu halkla buluşturmak. Kasırların ayakta kalabilmesi için halka açık olması gerekiyor. Sürekli kullanılan saraylar tahrip olmaz. Aksine gün geçtikçe daha da bakımlı hale gelir" diyor. Biz de Beykoz Mecidiye Kasrını ve restorasyon sürecini Yıldız'dan dinledik.
Beykoz Mecidiye Kasrı, tarihi yapılar içerisinde en eski olanlarından bir tanesi. Bizim himayemize 1996 yılında geçti. Çok kötü durumdaydı. Bahçe kısmına ve binaya hiç bakılmamış. 2009 yılına kadar sadece çatısı yapabildik. Osmanlı Dönemi'nde de padişahın kullandığı konut olmaktan çıkmış, gerektiğinde kamu kurumlarına verilmiş. Bir dönem hastane olarak da kullanılmış. Bina özgünlüğünü yitirmiş durumdaydı, harap olmuştu. Pelesenk ağacından yapılmış muhteşem üst parkeleri vardı. O parkeler de yoktu. Bizim bu yapıyı kurtarmamız gerekiyordu.
İlk önce arşiv araştırması yapıldı. Osmanlı arşivlerinde orjinal parkeleri gösteren fotoğraflar bulundu. Saraydaki parke kalıplarıyla eşleştirildi ve malzemeleri yurt dışından temin edilerek özgün bir şekilde yerleştirildi. Tavan süslemeleri elden geçirildi. Bahçelerde bazı havuzlar toprak altında kalmıştı. Onlar ortaya çıkarıldı. Bahçe yolları kaybolmuştu, düzeltildi. Bu arada alt yapı çalışmaları tamamlandı. Demir parmaklıkların arasında tek parça mermerden işlenmiş direkler vardı. Bunlar zaman içerisinde yok olmuş. Onlar bulundu. İtalya'dan mermerler getirtildi. Deniz kuvvetleri birimiyle bir ortak çalışma sonucunda yaklaşık 16 tane sütun denizden çıkarıldı. 2012 yılının sonunda bina bölümü bitti. 2013 yılının sonunda da bahçelerin peyzaj çalışmaları bitti. Bu şekilde 10 yıl üzerinde çalışarak yok olmak üzere olan tarihi mirası gün yüzüne çıkardık.
Sultan Abdülmecid için Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından 1845 yılında yaptırılmaya başlanmış ve paşanın ölümü üzerine, 1854'te oğlu Said Paşa tarafından tamamlatılarak Sultan Abdulaziz'e armağan edilmiş. Ancak kasrı görmeye ikisinin de ömrü yetmiyor. Beykoz'da 70 dönüm setler halinde bir bahçenin içinde kurulmuş olması yönünden de önem taşıyor. Bahçesinde tarihi değeri olan bir hava hamamı, 10 adet havuzu, 4 adet çeşmesi bulunmaktadır. Bu kasır ilk başta padişahların boğaz gezilerinde uğradıkları bir yer olarak kullanılıyor. Daha sonra da Abdulaziz döneminde elçi kabulü için kullanılan bir kasır haline geliyor.
Bu mekanlar devlet büyüklerimizin misafirlerini ağırladıkları yerler. Bir nevi devletin bir temsil makamı. Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı buraları kullanıyor. Özellikle önemli yemekler burada veriliyor. Mesela Dolmabahçe Sarayı'nda daha önce NATO toplantısı yapıldı. Bu yılın ilk yarısında Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yemek verdi. Dünyanın dört bir yanından gelen devlet başkanları da buralarda ağırlanıyor. Saraylardan içeri girildiğinde ağırlanan mekanın güzelliği o ülkenin prestijini de gösteriyor. Aynı zamanda İstanbul'daki sarayların beş tanesi deniz kenarında. Bu ciddi bir sorunu ortaya çıkarıyor. Deniz tuzu ve nem sarayların başlıca düşmanı. Bu sebepten dolayı kasırların ve sarayların restorasyonunun sürekli canlı tutulması gerekiyor.
Bu mekanların bahçelerinde düğün törenleri düzenleniyor. Beykoz Kasrı için de bu mümkün olacak mı?
Beykoz Kasrı'nın bahçesi de halkımıza açık olacak. Düğün törenleri için kiralanabilecek. Hafta içi gündüz saatlerinde ise müze olarak ziyaret edilebilecek. Bu tarihi binaları korumanın tek yolu halkla buluşturmak. Bu binalar kullanıldığı zaman bakımı çok daha kolay oluyor. Tarihi sarayların, kasırların yaşayabilmesi için halka açık olması ve kullanılabilir olması gerekiyor. Sürekli kullanılan saraylar tahrip olmaz. Aksine gün geçtikçe daha da bakımlı hale gelir.
Devlet büyükleri Kuzey Avrupa ülkelerine gittiğinde mutlaka sarayda ağırlanır. Dünyada böyle bütüncül bir trend var. Biz de mevzuatımıza uygun olduğu durumlarda sarayımızı yaşatmaya çalışıyoruz. Dünyada öne çıkan önleyici konservasyon ve restorasyon uygulamasını biz de hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bir obje veya bina çok ağır bir restorasyon gerektirecek konuma gelmeden basit onarımlarla ömrünü uzatılabilir. Restorasyon süreci hiç bitmez. Mutlaka yine yenilenecektir. Önemli olan bu süreyi uzatmak ve kaynağı daha iyi kullanmak.
Dolmabahçe, Beylerbeyi gibi yerler Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü tarafından Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılmış. Celal Bayar'da kısa bir süre kullanmış. Aslında bir temsil makamı olarak kullanılıyor diyebiliriz ve bir sürekliliği var. Daha sonra 50'li yıllardan sonra bu fonksiyon azalmaya başlayınca birtakım çalışmalar yapıldı. Dolmabahçe Sarayı'nı belli gruplara gezdirmeye başladılar. Müzecilik anlayışı gibi değil, bu görevi o sarayın bekçisi üstleniyor. Bu da 1984 yılına kadar devam ediyor. Daha sonra TBMM başkanlık divanı bir karar veriyor. Milli saraylar daire başkanlığı diye bir modern müzecilik kurumu kuruluyor. Bu kurul hem buraları restore ediyor hem de müzecilik kurumlarını açmaya başlıyor. Bu yüzden Milli Saraylar Daire Başkanlığı'nın miladı 1984'tür. Artık saraylar ve kasırlar müze olarak hizmet veriyor. Devlet geleneği müzeciliğe dönüştü diyebiliriz.








