|

‘Üç bin LiKE’a kimse domates vermiyor

Mutfak tezgahından sosyal medya fenomenliğe uzanan hikayesini “İyiyim Oturuyorum” kitabında kaleme alan Ceylan Taş,“Kapımın önünde şahane bir pazar var, ama kimse çıkıp 'Son postun üç bin like almış, al sana beş kilo domates,' demedi. Şaka bir yana, yarın bir gün bir toz bulutu olup havaya karışmayacağından emin olamadığın şeylere basıp yükselmek akıl işi değil” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/11/2017 Pazartesi
Güncelleme: 06:00 - 12/11/2017 Pazar
Yeni Şafak
Birceylan isimli blogunda son iki yıldır hayatla ilgili deneyimlerini paylaşan Ceylan Taş, İyiyim Oturuyorum isimli bir kitap çıkardı
Birceylan isimli blogunda son iki yıldır hayatla ilgili deneyimlerini paylaşan Ceylan Taş, İyiyim Oturuyorum isimli bir kitap çıkardı

Birceylan isimli blogunda son iki yıldır hayatla ilgili deneyimlerini paylaşan Ceylan Taş, İyiyim Oturuyorum isimli bir kitap çıkardı. Taş’la kasiyerlikle başlayan, sosyal medya fenomenliğiyle devam edip yazarlığa evrilen kariyerini, bir de tabi sosyal medyanın bizleri ne hale getirdiğini konuştuk.

* Birceylan olarak bir süredir hayatımızın içindesin. Kim bu Ceylan Taş?

İki denemesinde de sakin çocuk doğurmayı becerememiş, evin içine sıkışıp kalmış ama camdan da atlayamayan, dünyanın en yetersiz, çaresiz, uykusuz ve şişko annesi; akşama kadar oturmasa da işi bitmeyen bir ev kadınıyım. Tam bu sebepten, bir buçuk sene önce ''Sana bir blog açayım da yaz sen,'' diyen kuzenimin kafayı yediğini filan düşünüp ''Saçmaladın!'' demiştim. Sepetteki ütüleri bitirdim de blog kaldı çünkü! Ama o blogu açtı, ben de oturup sabaha kadar tema düzenledim.

ZATEN HERKES HER ŞEYİ BİLİYOR
* Peki İnstagram?

Blogu canlandırmak için Instagram’ı daha aktif kullanmaya başladım. Çünkü sosyal medyadaki etkileşim pek çok şeyden daha güçlü. Yani Instagram bir nevi, zafere giden yolda çekilen selfieydi.

* Peki neler yaptın? Neler geçti başından? Şimdi kendini nasıl tanımlıyorsun? “Kim bu Ceylan?” kısmına geri dönüyorum...

Bir buçuk sene boyunca, çocukları uyutup tezgahtaki bulaşıkları kaldırdıktan sonra oturdum ve sabaha kadar bir şeyler yazdım işte, sadece annelikle ilgili de değil, bir sürü şey. Sabaha kadar oturdum derken, söz gelimi... Bir blog yazısının başından yüz elli kere kalkmam gerekiyor; çünkü küçük kızım sabaha kadar uyanıp uyanıp ağlamayı çok sever. Ve o neşeli, oh çekmeli, bir ben değilmişimli reaksiyonları gördükçe büyüdüm. Kendimi bunun ötesinde tanımlamaya gerek duymuyorum, durduğum yerde iyiyim.

* Kendini, dilini nasıl tanımlıyorsun?

Kendimi, herkesin çoğu şeyi zaten bildiği bir yerde öğretici şeyler anlatacak yere oturtamıyorum. Ne öğretebilirim? Şu biberonu alın, koltuğu bu sabunla silin, haşlanmış kabağı şu ayda bununla ezip yedirin, ödevini yapmak istemezse böyle böyle deyin? Bunları herkes biliyor, birçoğu bıktı bile. Ama gecenin dördünde duvarları delercesine ağlayan çocuğuna bakıp, ''Allah’ım ben ne yaptım!'' diyecekken bir anda kalbini ufalayan vicdan azabıyla ne yapacağını kimse bilmiyor. Hemen ardından “Tövbe estağfurullah, canı sağ olsun da,” diyenin bir tek kendi olmadığını herkes bilmiyor. Bir dönem Instagram’daki lohusa fotoğraflarına bakıp bakıp eziliyordum.


İDDİASIZLIĞIN
KONFORU TERCİHİM
* Anneliği, anne olmayı, bunun kutsallığını biz mi çok abarttık? Buna biraz Instagram anneleri de neden olmadı mı?

Ben öğretici anne koltuğuna oturup ''Şöyle yaparsanız böyle olur,'' demek yerine, iddiasızlığın verdiği konforu tercih ediyorum. Instagram’da işler pembe bir toz bulutunun içine sıkıştı. Bir Allah'ın kulu ''Çocuğum bi inin tepemden, başım ağrıdı bi gidin,'' demiyormuş da bir sen diyormuşsun gibi. Ama anneliğin gerçek yüzü diye bir akım da başladı İnstagram'da.

* Sosyal medyada üç gün paylaşım yapmasan, “Ne oldu öldün mü?” soruları gelir. Bu süreci nasıl yönetiyorsun?

Az da olsa biliniyor olmak, kitap noktasında önem taşıyacağı ve başından beri kalbimdeki şey kitap olduğu için ''Kapatıyorum ben bu Instagram’ı,'' desem de durdum.

* Cidden en büyük amaç kitap mıydı?

Evet ama ilk başta kalbimin içinde çok titrek bir ışıktı. Üfleseler söneceğinden korktuğum için pek bahsetmiyordum alenen. Bloga yazıp, bir sürü insana ulaşıp, kafamdaki karşılığı aldıkça o ışık güçlendi ve bir noktada alevlenip ''O kitap buraya gelecek!'' şeklini aldı. 14 ayda tamamladım kitabımı.

DÜŞERSEK YANARIZ
* Fenomenliğinin günlük hayatına etkisi oldu mu? Sosyal medyada hayli tanınan birisin ama pazara da gidiyorsun mesela…

Kapımın önünde şahane bir pazar var, ama kimse çıkıp ''Son postun üç bin like almış, al sana beş kilo domates,'' demedi. Kalbim kırılıyor, bir daha gitmeyeceğim.(Gülüyor) Şaka bir yana, Instagram’ın geneline bakınca öyle çok da tanınmıyorum, minik bir topluluğuz. Ve yarın bir gün bir toz bulutu olup havaya karışmayacağından emin olamadığın şeylere basıp yükselmek akıl işi değil. Düşersek yanarız.

* Kitaba gelelim yeniden. Kitap aslında senin hikayen. Okur, bu kitabı eline alınca ne bulacak?

Yaşarken ağlatan, yazarken güldürebiliyor; ama o burun kemiği bir yandan sızlamıyor da değil. Evet, benim hikayem. Pek sıradan hayatımın kısa özeti. Sıradan olduğunu kabul etme kafasına erişebilmiş herkesin bir şey bulabileceğine inanıyorum. Ama öyle olaylı bir şey değil, tavandan akan suyun altına kova koymak gibi bir şey. Çünkü bazen gerçekten olmuyor, akıyor yani, akacak.

* Yazma noktasında aklında bir yol var mı? Devam edecek misin?

Hangi kısım kime ulaşır bilmiyorum; ama ben genelde yazdım ve ihtiyaç duyduğum sürece yazacağım.

* Kendine bu tür bir sorgulama yaptığında yazmadığın dönemle yazdığın dönem arasında nasıl bir fark oluşuyor?

Bu kitabı kendim için katiyen yazmam gerektiğini hissediyordum. Şimdi ''İkinci kitap ne zaman?'' sorularına karşılık kendime sorduğum şey tam da bu: İlle de yazmam gerekiyor mu? Bence ille de yazmam gerekmiyor. Bir cümle, yalnızca kalpten çıkıyorsa başka bir kalbe dokunabilirm veya başka türlüsünü ben bilmiyor, anlamıyor da olabilirim. (Gülüyor)

  • Güçlü olmaya mecburuz
  • * Çocuğu ortalığı kirletince bağıran, sonra sakinleşen, sonra yeniden bağıran, sonra hepsine dönüp bakan, yargılayan, sorgulayan, her şeyi yerli yerine koyan bir kadınsın sen. Peki Birceylan çözdü mü bu olayları, savaşları, yorgunlukları? Yeni süreci bir savaş olarak mı görüyorsun?
  • Bu konuda maalesef mi desem, iyi ki mi, bilemiyorum. Dev bir anne yığını gibi ben de çoğu zaman tükeniyor ve duvarları titreten sesimle diyorum ki, ''Allah aşkına, yeter! Bir insan evladı hangi duygu ve mantıkla omleti duvara yapıştırır, neden çocuğum, neden!'' Üst perde çocuklara genel olarak dokunuyor tabii ve ağlıyorlar. Bazen ağlarken uyuyakalıyorlar ve ağzımın içinden bir yanık kokusu geliyor: Ciğerim. Diyorum ki ''Yapsınlar, büyüyecekler, geçecek ve özleyeceğim, çok tatlılar, inanılmazlar.'' Fakat legoyla suratıma vurarak uyandırılınca o da geçiyor. Sonra geri geliyor ve yine geçiyor. Yeni süreci ise bir savaş değil zafer olarak görüyorum. Varış noktası bu benim için. Salondaki rafta bir sürü ganimet var ve hepsinin üstünde Ceylan Taş yazıyor, çocuklarım görüyor, küçük kızım eline aldığı her kitabı benim yazdığımı sanıyor, oğlum yeni bir deftere özenle kendi öyküsünü yazıyor. Uzun seneler boyu sadece kendime bir şey ispatlamak derdindeydim ve an itibariyle huzurluyum. Daha da ne isteyeyim?
Kendimi anlamam zaman aldı
* Bir durumu, olayı, hikayeyi sosyal medyada paylaşmakla kitap olarak matbu hale getirmek arasında ciddi farklar var. Tüm bunların yanında bir kitap oluşturmanın senin için önemi nedir, sendeki karşılığı…

Tabii, kesinlikle. Kitap bambaşka. Zaten kitap okumaya ihtiyaç duyan insan ve akıllı telefonla yetinebilen insan da bambaşka. Ayrıca anlık müdahale olmuyor. Sen kalbini saran bir şeyden bahsederken birileri ''O ne biçim parke, defol bu şehirden ahlaksız!'' diyemiyor. Instagram’da işi olabildiği kadar yüzeye çektim epeydir.Önceleri daha kişisel ve derinliği olan şeylerden de bahsediyorken, bugün ortak paydalara saklanmayı tercih ediyorum genel olarak.

* Çocukken de böyle biri miydin? Veya kasiyerlik yaparken de...

Hayatımın büyük çoğunluğu zihnimde dönmeyen hikayelerden oluşuyor. Aklıma gelmeyenin başıma geldiği de çok oldu. Her şey uzunca bir süre kafamın içinde döndü, evet. Ama bir savaş şeklinde döndü. Kendimi buldum diyemem, emin değilim; ama kendimi büyük ölçüde anladım ve bu çok uzun zaman aldı.

#Ceylan Taş
#Birceylan
#İyiyim Oturuyorum
6 yıl önce